Türkiye’de uzun bir süredir merkezi yönetim, kültür ve doğa değerlerini metalaştıran ve kentleri rant merkezi olarak gören imar politikaları yürütmektedir. Yerelleşme ve demokratikleşme söylemlerine karşın, yetkiler daha da fazla merkezde toplanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına olağanüstü yetkiler verilmiş, yetkileri çeşitli yasalarla elinden alınan yerel yönetimler; planlama süreçlerinde devre dışı bırakılmışlardır. Demokrasi ve kentleşme bakımından bu durum çok ağır sonuçların yaşanmasına neden olmaktadır.
Güvenli konutlarla, kentsel mekân standartlarında sağlıklı yaşam alanlarını oluşturmak, değer yaratan bir süreçtir. Bu nedenle, yaratılan değerin paydaşlar arasındaki bölüştürme biçimi büyük önem taşır. Evi dönüşen aile, bölgesi dönüşen toplum, dönüşümü gerçekleştiren yapımcıdır bunu bölüşenler. Kurallar, kuralları uygulayanlar, kuralları yapanlar bu konuda sonuçta etkilidirler. Paylaşım, sağlıklı bir biçimde hakça yapılırsa eğer; “kentsel” dönüşüm, aksi halde ise “rantsal” dönüşüm olmaktadır.
Kentsel dönüşümde yaratılan değerin paylaşımı, doğrudan doğruya politik bakışla ilgilidir. Bu nedenle, kentsel dönüşümün ulusal bir proje olarak ele alınması ve günlük politik tartışmalara kurban edilmemesi yönündeki öneriler yanlıştır. Hakça paylaşıma dayalı bir kentsel dönüşüm siyasal bir süreçtir. Sosyal demokrat bir yönetimin iktidar olması ile bu konunun sağlıklı yürümesi doğrudan ilişkilidir.
Merkezi yönetimin, kentsel dönüşüm süreçleri üzerindeki geciktirici tutumları, uygulamalarının yarattığı mutsuzluklar, yerinden olma, hakkını alamama, inşaatların kalitesiz ve pahalı oluşu, sonradan çıkarılan borçlar, kısa sürede harap olan konutlar, uzlaşma yerine dayatma politikaları, yasal düzenlemelerle çok sayıda acele kamulaştırma, imar planı yapma yetkisin çok kuruma verilmesi, yandaşlara rant yaratan tutumlar vb. haksız uygulamaları ile toplumu bezdirmiştir.
Olması gereken ise, projeye katılımın sağlanması, görüş, beklenti ve gereksinmelerin saptanması, dönüşümden en çok etkilenecek olan kişilere, kadın ve çocuklara, kentin ve kent olanaklarının doğru bir şekilde anlatılması, sosyal altyapının, toplumsal ve ekonomik gelişmeye yönelik etkenlikleri ile projenin oluşturulup, geliştirilmesidir. Sosyal demokrasinin olduğu yönetimlerde, insanı dışlayarak, dönüştürülen alandan uzaklaştıran değil, yerinde dönüşümü ve dönüşüm yapılan yerlerde ekonomik olanakların artırılmasını öngören “insan odaklı” yaklaşımlar temel alınacaktır. Rant oluşturma değil, tüm paydaşlar arasında hakça bölüşülen değer yaratma hedeflenecektir. Kentin planlanmasını ve yaşanacak bir yer haline gelebilmesi sorununun yanıtını, öncelikle etkilenecek olan halkın talep ve istekleri belirleyecektir...
Bütün yaşam değerlerini pazara sunmakta olan, önünde engel olarak görülen ne varsa her tür hukuksuzluk ve anti-demokratik yöntemler kullanarak aşılmasını hedefleyen yönetim, artık daha geç olmadan gitmelidir. Yapı sektörü üzerinden rant elde etmek amacıyla imar yoğunluğu artışı öngören girişimlerle kentsel dönüşüm, rantın yanında, baskı aracı haline de gelmiştir.
Önümüzde çok önemli bir seçim vardır. Bu seçimde pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da geleceğimizi oluşturacağız. CHP’nin 2015 seçim bildirgesinde var olan konuyla ilgili maddelerden bazı alıntılar yaparak yazımı bitirmek istiyorum.
Haziran 2015 seçimleri hepimiz için aydınlığın başladığı tarih olsun.
Hayırlı olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!