Değerli okuyucular;
Aklı, vicdanı, az da olsa eğitimi olan, ortalama bir insan, bu ülkede neler olup bittiğini görebiliyor olmalı. Cumhuriyetin bütün kazanımlarını yok eden bir ters mekanizma sonucu, kaos ortamının içine düştük. Kültürel tıkanma içinde olan tam gelişememiş ülkemizde yaşamanın bedelini tüm toplumumuz ödüyor.
Gelişememenin nedenlerini bilimsel olarak araştırırken, etnik olarak bu kadar karışmış bir toplumda, kişilerde aptallık olamayacağı ama koyulaşmış bir cehaletin ise söz konusu olabileceği ortaya çıkıyor.
Bilimle, sanatla, teknoloji ve felsefe ile örgütlenmiş toplumlar, bilinçlenip bir takım devrimlerle çağdaş dünyalarını yarattılar. Bu aydınlanmalar dünyaya dengeli dağılamadı maalesef. Yıllar içinde kurumların kimliklerini yitirmesi, işlevlerini yerine getirmemesi ve de bilinçli bir şekilde cahil bırakılmış toplum bizi bu hale getirdi.
Uygar bir ülkede bu kadar kaza, bu kadar kadın cinayeti, bu kadar yasa dışılık, bu kadar yolsuzluk olabilir mi hiç ? Cehalet ve de olanlara aldırmazlık sürdüğü sürece bu kargaşadan kurtulmak çok zor görünüyor.
Uygar toplumlarda suç işleyen işinden oluyor, istifa ediyor, bizde ise bir şey olmamış gibi yoluna devam ediyorsa, toplum da buna sesi çıkarmıyor, çıkaramıyorsa, sessiz, zayıf, edilgen bir haldeyse, demokrasi, hukuk ve adaletten de söz edemeyiz.
600 yıllık Osmanlının edilgen, biat eden insan yapısı da genetik olarak içimize işlemiş sanki. Şu an en büyük sorunumuz budur. Bir ayağımız doğuda kalmış, bir ayağımız batıya basmış ama ne doğulu, ne batılı olmuşuz. Doğudan kopamamış, batılı olmayı başaramamışlık hali bu. Her konuda adeta iki kişilikli bir toplum durumu oluşturuyor. Arada kalmış sıkışmış insanlarımız da bu toplumu oluşturuyor. Sadece siyasette değil, gündelik hayatta bile, tüm ilişkilerde bunu görmek mümkün. Kaygılı, kızgın, korkak, içine kapanık, güvensiz insanlar.
Olayların tam farkında olan, tam olarak dengede kalabilen, kendine güvenen insan sayısı yok denecek kadar az. Tabii ki olayların tam farkında olmak, onlarında dengelerini bozuyor sonunda. Bu da oldukça ironik bir durum.
Sonuç olarak; vatandaşın yaşamını asgari koşullarda sürdürebilmesi için, tabii ki önce karnını doyurup barınması lazım ama daha mutlu bir gelecek, tek başına ekonomi ile açıklanamıyor. Toplumun huzurunu bozan her şey, yapılan haksızlıklar, güvenlik problemleri ve gelecek kaygıları, din ve ırk üzerinden yaşam tarzlarına, inançlara yapılan baskılar ve her tür özgürlüğe müdahale; insanımızın beklentilerini ve umudunu söndüren etkenler oluyor.
Elbette güzel günler de gelecektir. Bu kaos bitecektir. Çünkü bu böyle gidemez. Umutsuz olmak da bizlere yakışmaz zaten. Şimdilik böyle diyelim, bunun nasıl olacağını da gelecek yazıya bırakalım. Sevgiyle kalın.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!