21 Ağustos 1926’da İstanbul’da doğan Şair Can Yücel, 12 Ağustos 1999’da yine bir Ağustos günü aramızdan ayrıldı. Bu ay bize hep onu hatırlatır.
“İnsan ölümle bitişik yaşarsa, bu ölüm korkusu, yaşama daha fazla sahip çıkmaya yol açar. Daha ‘tam’ yaşamayı sağlar. Düşünmemeyi eksiklik hissediyorum. Sonunda hiç ölüm yokmuş gibi yaşıyor insan ! “
demiş son röportajında….
Farkında Olmalı İnsan
Anne karnına sığarken
Dünyaya neden sığmadığını
Ve en sonunda bir metre karelik yere
Nasıl sığmak zorunda kalacağını
Fark Etmeli.
Can Yücel; eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu olarak edebiyatla küçük yaşta tanıştı. Orta öğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde okudu. İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde eğitimini sürdüren Yücel, bir süre Londra'da BBC Radyosu'nda çalıştı. Türkiye'ye dönüşünde Bodrum'da turist rehberliği yapan Yücel, daha sonra İstanbul'a yerleşti ve bağımsız çevirmen olarak yaşamını sürdürdü.
İlk şiirlerini 1950 yılında ‘Yazma’ adlı kitapta toplayan Can Yücel, ‘Toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak için, kimi taşlama, kimi içe derin işleyen, duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. 1945-1965 yılları arasında "Yenilikler", "Beraber", "Seçilmiş Hikâyeler", "Dost", "Sosyal Adalet", "Şiir Sanatı", "Dönem", "Yöne", "Ant", "İmece", "Papirus" adlı dergilerde yazdı.
Onun dizeleri gerçekten içimize işler:
“Bugün dünyayı istediğin bir renge boya.
Rengârenk batan günü al karşına,
Bir renk de kendinden kat.
Çocuklar gibi saf, temiz ve berrak!
Kapat gözlerini bir hikâye yarat …”
Che Guevara ve Mao’dan yaptığı çeviriler sebebiyle 12 Mart 1971 darbesi döneminde 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı Yücel. 1974’te genel afla çıktı.
Sevgi Duvarı, Bir Siyasinin Şiirleri, Ölüm ve Oğlum, Canfeda’nın da aralarında olduğu çok sayıda şiir kitabı çıkardı. William Shakespeare, Federico Garcia Lorca, Bertholt Brecht gibi büyük yazarların eserlerini Türkçeye kazandırdı. Leman ve Öküz gibi mizah dergilerinin yanı sıra Gerçek, Evrensel Kültür dergileri, Evrensel ve Emek gazetelerinde yazdı.
Can Yücel’de ‘Toplumcu gerçekçi’ akımın yoğun bir etkisi vardır. Kavganın içinde şekillenen bir şiiri savunur Can Yücel. Baskıya ve zorbalığa karşı direngen bir şiir yazmayı amaçlamıştır: “Devrimcilik gibi şairlik de / İnen darbeyi duyabilmektir / Kaslarının liflerinde/ İster copların darbesi olsun / İster bilincin.../ Gelerek, bin bir işkenceden / -İnsanlık gibi tıpkı- / Çığlıklarla büyüyen devrimci şiir / Giderek, sömürüye ve zulme / Karşı akımıdır sevincin / Ve de birden tepti miydi geriye / Gözüne, yuvasına, kaynağına zulmün / Bir gök gürültüsüdür, bir şimşek / Bir sevinçtir akıp gidecek / Şebekelerin sigortası atıncaya dek!.. / İşte böyle şiir bizim yazmak istediğimiz.”
Can Yücel aynı zamanda yaşadığı günlerin de tanığıdır. Bu tanıklığı hem kendisi hem de halk adına yapmıştır. Yazdığı şiirle ise okurunu harekete geçirmeyi hedeflemiştir:
“Şiir uyuşturuculardan değildir / En uyandırıcısıdır / Bir şiir okuduğun zaman ayağa kalk .“Ben de dedim ki bazıları / Ayçiçeği diyorlar günebakana / Bazısı da günebakan diyor ayçiçeğine / Ben günebakanı yeğliyorum / Belki de güne yöneldiğim için yine / Ama siz de bilirsiniz ki / Gün aydındır gece de gece / Ama ne zaman diyeceğiz birbirimize günaydın? / Ben de onu diyordum ya işte / Bak kardeş şimdi uslûp meselesini düşünmeye başladın”
Ağustos’ta onu daha çok özlüyoruz. Işıklarda uyu, şiir insan…
” O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık, çalınan birinin kalbiyse eğer.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!