Bir asır önce Atatürk şu emri vermişti; “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri…”
9 Eylül; Türkiye tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarih, İzmir’in 1922 yılında Türk ordusu tarafından Yunan işgalinden kurtarıldığı gündür ve Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlandığını simgeler. İzmir'in geri alınması, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğindeki Türk halkının bağımsızlık mücadelesinde son derece önemli bir zaferdir. 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül'de İzmir'in kurtarılmasıyla sona ermiş ve Yunan ordusu Anadolu'dan tamamen çekilmek zorunda kalmıştır.15 günde Afyon’dan İzmir’e ulaşılmış,10 yıldır yokluk içinde savaşmakta olan orduyla bu büyük başarı elde edilmiştir. 9 Eylül, sadece İzmir’in kurtuluşu değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasını sağlayan en önemli adımlardan biridir. İzmir'in kurtarılması, Kurtuluş Savaşı'nın son büyük muharebesi olarak kabul edilir ve bu zafer, Türk milletinin bağımsızlığını ilan etmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle 9 Eylül; her yıl İzmir’de coşkuyla kutlanır. Bu özel gün, bağımsızlık ruhunun ve ulusal birlikteliğin simgesi haline gelmiştir.
Bu kadar büyük emeklerden ve de verilen kayıplardan sonra, büyük dehanın öncülüğünde kazanılan bu güzel ülkede biz ne yapıyoruz? Bu başarının üzerine ne koyabildik? Sadece İzmir özelinde incelesek bile ne kadar yol aldık? İzmir; Türkiye’nin batısında kıyı ve kültür turizmiyle daha çok öne çıkması gereken, merkez kent ve çevresindeki ilçeleriyle de sanayi, tarım, ticaretin ön aldığı üçüncü büyük ilimizdir. Yakın zamana kadar kendine yetecek gıdayı üretmekle övünen bir ülkeden, bugün iflas eden çiftçilere geldik, maalesef.
Tarımın geldiği veya gelemediği noktayı bir başka yazıya bırakıp, genelde turizm üzerinden bakalım:
Günümüzde, sürdürülebilir kırsal kalkınma çalışmalarıyla bu potansiyeli etkin kullanmak, gelir artışını sağlamak, geçim kaynaklarını verimli tutmak, altyapı ve eğitim çalışmalarıyla kaliteli üretim yapmak ve kırsal alanlarda sosyal yaşam koşullarını iyileştirmek hedeflenmekte idi. Turizm, kırsal alanlarda yaşanan sorunların çözümü için önemli fırsatlar da sunmakta. Sürdürülebilir turizm, tarımsal değerlerin ve kültürün yeniden canlanması, kırsal çevrenin korunması ve istihdamın arttırılmasında en önemli araçlardan biri. Bu kapsamda turizm ve tarım birlikte değerlendirildiğinde “Tarımsal Turizm”, hem kırsal kalkınmaya katkı vermekte hem de sürdürülebilir turizm ilkelerini hayata geçirmektedir.
Örneğin;
Peki, ne kadar yapabiliyoruz?
Akdeniz ikliminin varlığı, turizm için birçok yönden uygunluk taşıması gerekirken, turizmde işbirliği ve örgütlenmede yetersizlik, mantalite sorunu, kurumlar arası koordinasyon eksikliği, doğal ve kültürel çekiciliklerin, yerel ürünlerin yeterince turistik ürüne çevrilmemesi, kutsal ziyaret yerleri, yüksek jeotermal su potansiyeli ve zengin mutfak kültürünün varlığına rağmen turizm türleri ve aktivitelerini çeşitlendirmede çok yavaş ilerleniyor. Kırsalda turizm girişimciliği ve ev pansiyonculuğunun gelişmemiş olması, her bütçeye uygun konaklama birimleri ve çeşitli aktivite olanaklarının yeterli olmaması, ikinci konutların kıyılarda aşırı çoğalması, konuksever insan potansiyeline rağmen, turizmde büyük oranda yaz mevsimine bağımlı kalınması; sorunlarımız arasında.
Görüldüğü gibi, birçok olanağa sahibiz, şu konuda bile yapacak çok şey var ama yapamıyoruz. Yanlışlar yanlışları kovalıyor, engel olamıyoruz. Türkiye’nin batısındaki şu örnek şehirde bile, sorunları çözülemez hale getirenlere ve onlara engel olamayan hepimize sormak lazım:
“Bu vatanı kurtaranlara layık mıyız?”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!