İşin asıl renklerini göreceksiniz: Bir kere, şehrin nereye kurulması gerektiğinin netleşmesi lazımdır. Önüne gelen coğrafyalara şehir kurulmaz. Şehri kurdunuz ama şimdilerde sık gördüğünüz gibi yönetemezsiniz. Deniz, akarsu, göl, orman kenarında mı olmalı şehirler? Ya da tepelerde, yaylalarda, ovalarda, platolarda?
Antik şehirlere baktığımızda çoğunun su kenarlarında olduğunu görüyoruz. Demir yolları henüz inşa edilmediği için ticaret su yolu ile yapılıyordu ve kentler su kenarlarında kurulup gelişiyordu. Su yolu derken yalnızca deniz kenarları değil büyük nehirler de geleceğin büyük şehirlerinin sahibi oluyorlardı.
Zamanımıza gelindiğinde demir yolları, şehir içlerinde metrolar, iyi planlanmış toplu taşıma araçları devreye girdi. Havacılık teknolojisinin gelişmesi ile kentlerin uygun bölümlerine havalimanları inşa edilmeye başlandı. Bugün bazı ülkelerde hava yolu taşımacılığı deniz ve karayolunu geçmektedir.
Şimdi bu girizgâh sonrası nasıl bir şehir kuralımın yerine var olan şehirleri nasıl yönetiriz sorusuna cevaplar arayalım: Yönetim için Taylor’a kadar uzanmak gerekebilir. Maslow tarafına bakarsak insanı iyi tanımamızın zorluğu ortaya çıkacaktır. Ancak bizim yaşadığımız coğrafya bir faylar topluluğudur. O zaman Şengör hocamızın bilgi ve görüşlerine ihtiyacımız olacaktır.
Her yaşadığımız kentin bir tarihsel geçmişi bulunmaktadır. Bunun doğru ve kanıtlara dayalı olanlarına ulaşmanın yolu Ortaylı hocadan geçer. Estetik, tarih, otantik binalar, kültür, taş yapılar, hanlar, hamamlar, doğal yollar dersek bu defa aklımıza Safranbolu gelebilir. Orasını aklıma getirince ilginç bir isim aklıma geliyor: Kızıltan Ulukavak. Bir müddet önce Belediye Kütüphanesinin açıldığını ve birçok kaynak ve belgeyi buraya bağışladığını biliyorum. Öte yandan aynı yerle ilgili Kuban’ın çabalarını notlarımızın arasına alalım…
Şimdi biraz eskiye gidelim ve etrafında hiç taş ocağı bulunmayan bir bölge olan ama taşıma ile getirildiği bilinen malzemelerle inşa edilen sınır şehrimiz Edirne’deki muhteşem caminin mimarı Sinan’ı ön köşeye koyalım.
Yakın plana geldiğimizde bu defa Eskişehir kendini gösteriyor. Yıllarca oraya hentbol maçları yapmak için gitmiştim. Eski tarihlerde çamuru, karı, yağmuru, soğukluğu, kirli deresi, otellerinde terlik yerine takunya kullanılan, hamamları ile de meşhur bu kent aynı zamanda heykeltraşlar için olağanüstü kullanım kolaylığı olan Lületaşı ile meşhurdur. Çoğumuzun bildiğini düşünüyorum. Fakat, bu şehir oraya başka seçilen Büyükerşen sonrasında uçtu gitti. Eskişehir’den kaçanlar geriye döndüler. Şimdi hafta sonunda otellerinde yer bulmak zor.
Sonuç olarak yerel yönetim mühendisi olmak isteyenlerin yukarıda isimlerini kalın olarak yazdığım bazı yaşam mühendislerinden ders almaları gerekmektedir. Buradan nasıl bir ders planı ve öğretim programı çıkar bilemem ama Mühendislik-Mimarlık Fakültesi olan Üniversitelerimizin bu konuya ağırlık vermelerinin gerekliliğini düşünüyorum.
Bitmedi, üçüncü bölüme de hazır olun!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!