Sporda o kadar çok gelişme yaşanıyor ki, onları yazmaktan izcilikten söz etmeye zaman bulamıyorum. Eski bir izci olarak “Daima Hazır” sloganı ile yıllarımı geçirdim. İzciliğin çeşitli sınıflarında farklı sloganlar olsa da genel olarak “daima hazır” mottosu hep dikkatimi çekmiştir.
Yavrukurt’luktan izciliğe geçiş ve sonrasındaki ergin izcilik dönemi, izcilere farklı hizmetlere katılma fırsatı verir. Hatta ergin izciliğin sloganına bakarsak orada “Ergin İzci Topluma Hizmet eder” ibaresi ile karşılaşırız. Genel olarak en hoşuma giden taraf, her konuda daima hazır olmaktır. İzciliği yapan ve yaşayan birisi olarak bu düşünceyi her zaman uygulamada kullandım dersem yalan olmaz.
İzcilerin değişik bir yaşam anlayışı bulunur. On maddelik bir töresi vardır. “Tanrıya, vatanıma karşı…” diyerek başlayan andı her izci tarafından ezbere bilinir ve söylenir. Kısaca özetlersem, izcilik bence iyi insan yetiştirme aracıdır.
İzciler doğa ile barışık yaşarlar. Uzun yürüyüşler yaparlar. Kampçılık, izciliğin en güzel ve en eğlenceli aktivitelerinden biridir. Kampa gitme, orada çadır kurma, günlük kullanılacak tesisleri yapma, sahra masası, sahra tuvaleti inşa etme, ateş yakma, çevreyi temizleme gibi etkinlikler izciliğin kamptaki doğal işleri arasındadır.
İtiraf edecek olursam, ilk gittiğim kampta, bize yatak ve yastık kılıfları verilmiş, bunların içine saman ve ot doldurarak kullanmamız istenmişti. Sabahları kalktığımızda sırtımıza batan dikenli samanları çıkarmak işi obanın diğer mensuplarına kalırdı. Çadırlarımız, o zamanki şeker çuvallarından yapılırdı. Sonraki zamanlarda Kızılay’ın verdiği çadırları kullanmış idik.
Kamp yapılacak yerin seçilmesinde çeşitli faktörleri dikkate alırdık. İçilebilir bir su kaynağına yakın olması önemli bir keşiftir. Keza kullanılacak su için de bir kaynak bulurduk. Yemeklerimizi kendi yaktığımız ateş ile pişirirdik. Bu ateş daha sonra akşam yakılacak kamp ateşi için kullanılırdı. Kamp ateşinin küllerine koyduğumuz patatesleri ertesi sabah kahvaltıda yemenin tadını hâlâ hatırlarım.
Çadırların etrafında bazı küçük tesisler yapardık. Bunlar, etraftan topladığımız ağaç dalları, kargı, çeşitli sağlam bitki parçaları ile olurdu. Yıkadığımız çamaşırları buralarda kurutur idik. Bunları yapabilmek için çeşitli izci düğümlerinin kullanıldığını eklemek zorundayım. Buradaki ip ve halatları mümkün olduğu kadar tekrar kullanabilecek şekilde tüketir idik. Çeşitli gözetleme kuleleri, mutfak çadırındaki masalar, kamp alanındaki bayrak direği, oba işaretlerinin sergilendiği direkler bu faaliyetin önemli parçalarıdır.
Benim önerim, genç yaşlı demeden bu kamp ve çadır hayatına adapte olabilecek faaliyetleri düzenlemektir. Bu yazıyı düşünüp yazmaya başladıktan sonra deprem felaketi ile karşılaştık. İnanılmaz bir olay ama uzmanların neredeyse her gün bu konuda uyarıda bulunduklarını gazetelerde, televizyonlarda ve sosyal medyada okuduk ve izledik.
Bu nedenledir, her zaman her konuda hazır bir toplum olmalıyız. Bunun bir yolu izcilikten geçmektedir. Devletimiz ve yerel yönetimlerimizin oluşturduğu ekipler deprem bölgesine çoktan intikal ettiler. Ama oralarda yaşayanların işi kolay değil. Oralara yardımlarımızı esirgemeyelim. Birlikte her güçlüğü yenebilecek bir toplum olduğumuza inanıyorum. Ama tüm bunların yanında izciliği unutmayalım, onu yaşatalım, iyi ve kötü her koşulda hayatta kalmayı sürdürelim.
Bu saatten sonra ayakta ve hayatta olmak en önemli şiarımız olmalıdır. İzcilik bu konuda önemli bir fırsattır.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!