Liseyi bitiren öğrencilerimizin en büyük hayali, istedikleri bir alanda Üniversiteye girebilmede toplanıyor. Kuşkusuz bu kolay olmuyor. Lise döneminde alınan puanların yanısıra ÖSYM tarafından düzenlenen sınavlara katılmak ve oradan belli oranlarda yüksek puanlara sahip olmak gerekiyor.
İdeallerine kavuşmak isteyen genç kardeşlerimin bu alanda çok fazla çaba göstermesi gerekiyor. Gerektiğinde dershanelere gitmek, evde daha çok çalışmak ve istedikleri programlarda okumak için çok farklı bir performans göstermesi gerekiyor.
Birçok Üniversite, bünyesinde bulunan Fakülteler, Bölümler ve Programlar için farklı puan türlerine göre öğrenci kabul ediyorlar. Tıp Fakülteleri, Mühendislik Fakülteleri ve hatta Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Fakültesine girebilmek için belli sayılar içerisinde olmak gerekiyor. Spor Bilimleri Fakültelerinde bulunan Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümüne ön kayıt olabilmek için sınava girenler arasında ilk 800 bin içinde olmanız gerekiyor. Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü her Üniversitede yok. Bu sebeple Spor Hocası olmak isteyen bir aday öğrenci önce ilk 800 bin içerisinde olmak zorunda…
Aslına bakılırsa şimdiki lise mezunlarımızın, sayıları 100’e varan Spor Bilimleri Fakültesi ve Spor Yüksekokulu olmasından dolayı eskiye göre epeyce şanslı durumdalar. Bu satırların sahibi, o zamanki Gençlik ve Spor Akademisine girebilmek için sayısı yalnızca 3 tane olan bu kurumlardan birinde öğrenci olabilmek için Ankara’da bir hafta süren özel yetenek sınavlarına katılmış idi.
Türkiye zamanla gelişti. Spor ile ilgili olarak Üniversiteler Spor Yüksekokullarını kurdular. Eğitim Fakülteleri Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümlerini açtılar. Spor Bilimleri Fakülteleri de Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümlerini aktif hale getirdiler. Bu bölümler için gerekli Öğretim Üyesi ve Öğretim Elemanlarını sisteme dahil ettiler. Fakat konu öğretmenlik olunca Yüksek Öğretim Kurulu çok radikal bir karar almada tereddüt etmedi. Hatırlıyorum, birkaç yıl öncesinde Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümleri için ilk 240 bin arasında olma koşulu getirilmiş ve bu karar hep ileriye doğru ertelenmişti. Kimse bana kızmasın, bu konudaki kararı gönülden desteklediğimi bilmenizi isterim.
Bu sene ilk 800 bin koşulu gelince sanıyorum Fakültelerimiz bu bölümdeki kontenjanlarını dolduramadı. Aday öğrenciler, Rekreasyon, Antrenörlük ve Yöneticilik Bölümlerine yöneldiler. Spor Eğiticisi olmak kolay bir şey değildir değerli okurlarım. Minimum 4 yıl süren eğitim-öğretim ve araştırma döneminde öğrenciler çeşitli uygulamalara da katılmak zorundalar. Birçok dersi hem teorik hem de pratik olarak katılmak ve başarmak durumundalar. İlk bakışta kolay gibi görünen bu süreçler çok ciddi bir zaman yönetimini gerektirmektedir.
Bugüne geldiğimizde yaklaşık dört yüz bin civarında çeşitli alanlarda öğretmen olmayı bekleyen diplomalılarımız var. Bunun yarısından biraz azı Beden Eğitimi ve Spor Öğretmeni olabilir. Dört yıllık lisans dönemini bitir, tez yaz, okul deneyimi, öğretmenlik uygulaması gibi stajları tamamla, sonra bitmedi, KPSS gibi bir sınava gir, sonucu bekler, bir puan ile atanama…
Bu durum bir sinema filmi gibi her yıl tekrar ediyor. Buna bir çözüm getirilmesi gerekir. Eğer kendi bitirdikleri meslek alanında çalışamayacaklarsa bu gençler kısa süreli hizmetiçi eğitimlerle başka veya yan dallara kaydırıp başarılı, verimli olabilecekleri işlerle iştigal etmelerini sağlamalıyız. Bugün bir Beden Eğitimi öğretmeni, ilgi duyduğu ve yapmakta olduğu sporla ilgili olarak pekâla kulüplerde koçluk yapabilir. Antrenörlük yapabilir.
Bu arada, yine eski yıllara götüreceğim sizleri: Gençlik ve Spor Akademilerinde mezun olabilmeniz için bir ana dal ve bir de yan dal eğitimi almak zorunda idiniz. Ve bu branşlar uygulamalı alanlardan oluyordu. Şimdilerde çeşitlilik arttı ancak sayısal enflasyon yüzünden iş bulmakta zorluk çekiliyor. Çözüm çok basit: İhtiyaç kadar eğitici yetiştirmek… Bunu söyleyen bir politikacı olsa, hele hele iktidardaki birisi olsa sanırım siyasi yaşamı anında biterdi.
Bugün biraz uzattım. Nasıl olsa evlerdesiniz, okumak için zamanınız vardır diye düşünerek yazmaya devam ediyorum.
Üniversitelerin Spor Bölümlerine girmede, spor yapmanız, yarışmalara katılıp derece yapmanız adaylara avantaj kazandırmaktadır. Fakat bazı branşlarda, sahte demek istemiyorum ama düzenlenen turnuvalara olan katılım sayıları veya başka kriterler, olması gereken koşulları kapsamıyor. Alelacele yapılan maçlara katılan sporculara sanki zorla derece dağıtılıyor gibi geliyor. Sonrasında, başvurdukları Fakültelere neredeyse yetenek sınavlarına girmeden ve yüzde 100 burslu olarak girmek istiyorlar. Bu bir adaletsizliktir. İlgili birimler gerekli önlemleri derhal almalıdırlar.
Millilik konusu ne yazık ki tartışmalı hale gelmiştir. Hangi sporlarda milli olunmaktadır? Bu sporların kategorileri ne olmalıdır? Olimpik Sporlar demek acaba daha doğru mu olacaktır? Devlet ve Vakıf Üniversitelerindeki yaklaşımlar çok farklıdır. Özel yetenek sınavları her Üniversitede farklı şekillerde yapılmaktadır. Ön kayıtlar için duyurulan puanlarda çok büyük farklılıklar bulunmaktadır. Yakında bu konularda iyi bir iş birliği sağlanacak ve ortak akıl etrafında buluşulacaktır beklentisi içindeyim.
Üniversiteye girelim. Ama çalıştıklarımızın karşılığında…
İyi bir hafta dileği ile…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!