Geçen defa bu konuda yazdıklarım beni tatmin etmemiş olmalı ki, yeniden bir yazıyı kaleme almak durumunda kaldım. Fırsatım olsa bu yazıyı dolmakalemimle yazmak isterdim ama Muhittin Şimşek* hocam duymasın, biraz zaman sıkıntısı olunca tuşlara mahkûm vaziyette konuyu tartışmaya açıyorum.
Aslında iki konu var: Birisi Galatasaray Yönetiminin ibra edilmeyişi ve bu nedenle 30 gün içerisinde yeniden bir seçime gidilecek olması, diğeri ise Fenerbahçe’nin Divan Başkanlığı için başvuran Uğur Dündar’ın konuşmaları… Galatasaray mali konudan kulüp yönetimini ibra etti fakat Başkan ve Yönetimini ibra etmedi.
Aslına bakılırsa kulüpler genelde mali açılardan zor durumda kalırlar ve bu konuda yapılan faaliyetler Genel Kurul tarafından kabul edilmezdi. Bu defa, Başkan ve Yönetimi hedefe konulmuş oldu. Bunu anlayabilmek, farklı kişi ve gruplar var mıdır sorusuna cevap aramak için GS’nin kulislerine dalmak gerekir.
FB’ye gelince, Divan Kurulu Başkanlığı için aday olduğunu açıklayan Uğur Dündar’ın faaliyetlerine bakmak gerekir. Konuyu tamamen 3 Temmuz hadisesine bağlamanın bence gereği yok. FB Spor Kulübü, kendi kulüp tüzüğüne göre ilgili kurullarını harekete geçirir ve usulüne uygun şekilde tamamlar.
Şimdi bu yazılardan yola çıkarsak, Spor Yasası daha da önem kazanıyor. Problem şeklinde görülen her konuda cevap verebilecek maddelere sahip olmadığı taktirde bir işe yaramayacaktır. Her açıklamada, çoğunlukla kulüplerin yaptıkları anlaşmaların teke indirilmesini, menecerlere daha az para verilmesini, kulüplerin borçlanmalarının kontrol altına alınmasını, kulüp başkanlarının borçlardan sorumlu olmalarını getiren bir içerik taşıması o yasayı çok iyi yapmaz.
Bu yasaya bağlı çıkarılacak yönetmelik ve yönergeler de durumu tam anlamı ile açıklayacak düzeyde olmayabilir. Benim izlediğim kanallarda iki milletvekilimiz çeşitli açıklamalarda bulunuyorlar. İkisinin de eski futbol oyuncusu ve başarılı sporcular olması, ayrıca olayın bizzat içinde yer almaları nedeni ile söylediklerindeki gerçek payları çok yüksek görünüyor. Ancak uygulama çok farklı olabilir.
Bu yüzdendir, bu yasanın toplumun daha geniş kesimlerinde tartışılması sağlanmalı, gelecek 100 yılı kapsayacak şekilde Meclisimizden geçirilmelidir. Konu yalnızca kulüplerin futbolcularla yaptıkları anlaşmalar, menecerlerin alacakları para ve borçlanma şekilleri üzerinde ağırlık kazanmamalıdır.
Kulüplerimizin kuruluş biçimleri, federasyonlarla olan ilişkileri, özerk spor federasyonları (kaldı ise!), başkanlık seçimleri, olimpik spor ve sporcularımız, önümüzde beklemekte olan e-spor faaliyetleri, vb. birçok konu bu yasanın kapsayacağı içeriğe sahip olmalıdır.
Bu vesile ile yıllar önce başkanlığını yaptığım sponsorluk yasa tasarısı hazırlama komisyonu olarak çeşitli girişimlerde bulunmuş, GAP Yasasını incelemiş, üşenmeyip o zamanki Ticaret Bakanlığı yetkililerini ziyaret etmiştim. Sponsorlukta özellikle Türkiye’de üzerinde durulan ama bence gerçekten saçma olan bir konuyu (Sponsorluk yapan şirket ve kişilerin vergi muafiyeti) dile getirdiğimde aldığım şu cevap beni şaşırtmış idi: Oradaki yetkili, ilgili yasanın bazı maddelerini göstererek “Devlet gelir azaltıcı kanun çıkaramaz” demişti.
Yorumları size bırakıyorum. Seksen dört milyona ulaştığımız bu yıllar içinde sporun önce önemi kavratılmalıdır. Her mecrada, kurumda, eğitim düzeyinde sayısı giderek artan sporcuya nasıl ulaşırız kaygısını taşımamızın daha doğru olacağına inanıyorum.
*: Hocamızın “Altıncı Parmak” isimli kitabını okumanızı isterim. Alfa Edebiyat, 2015 İstanbul.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!