Bu üçlüye dikkat edin. Birbirleri ile hem yarış içindedirler hem de barış… Oysa her birinin başka bir hikâyesi vardır. Yaşam, başladığından itibaren çeşitli aşamalardan geçerek değer kazanır. Müzik, yaratıcılığın sonsuz derinliğinden günümüze çıkar gelir. Sporsa, yapanı da yaptıranı da şaşırtan, değişim ve dönüşümün her an yaşatıldığı bir mecradır.
Yaşamın bir ritmi oluyor ve bunun müzikle kesin ilgisi vardır. Müzik, alfabesi olan notaların ortaya çıkmasından bu yana kendine yer bulmuş ve bizleri kendine bağlamayı başarmış haldedir. Sporun bile bir ritmi var. Bazı sporlarda müzik olmazsa olmaz. Bale için bestelenmiş eserler, vals müzikleri, piyano eserleri derken Rahmaninof’a geliyorum:
Bu sene doğumunun 150. yılındayız. Onun 1917 Ekim devriminden sonra Avrupa ve oradan Birleşik Devletlere geçişini sanıyorum benim gibi çoğu okurum biliyordur. Ama onun en önem verdiği konu bu ayrılış sonrası yaratıcılığını kaybettiğini söylemesidir. Bestelediği onlarca eser yanında çok iyi bir yorum yapabilme becerisi ona farklı bir boyut kazandırmıştır.
Spor konusu da en az müzik kadar enteresan olaylara sahiptir. Modern Olimpiyat oyunlarının başlaması, Pierre de Coubertin’in bu konuda çaba ve seyahatleri, daha da gerilere gidersek, Maraton’da Persleri yendikten sonra Atina’ya haber vermek üzere durmadan koşan ve “Sevinin, kazandık” diyen Pheidippides’in gerçek hikâyesi yabana atılacak konulardan değildir.
Müzik ve spor aslında yaşamın enerji kaynağı sayılabilir mi? Dinlediğimiz müzik bizim hangi coğrafyalardan geldiğimizi açıkladığı gibi, yaşantımızın kalitesini de belirliyor olabilir mi? Bu iddialı sorulara sakın cevap vermeye kalkmayın. Benim Karadenizli arkadaşlarım sabah yöresel müzikle günlük işlerine başlıyorlar, akşama doğru ise Münir Nurettin Selçuk dinliyorlar. Etrafımdakilere bakıyorum, Aida’yı izleyip sonunda ağlayanlar olduğunu biliyorum.
Yaşamın şekillenmesi ve zenginleşmesinde müziğin rolü büyüktür. Çocuk ve gençlik yıllarımda evde iş yapan kadınların hepsinin birer şarkı mırıldanarak işlerini sürdürdüklerini hatırlıyorum. Yazları deniz kıyısındaki evlerimizde tatil yaparken Demis Roussos melodileri etrafımızda gezerdi. Biraz daha büyüyünce Suna Kan ve İdil Biret’in yorumları salon ve çalışma odalarımızı doldururdu.
Spor denilince, antrenman yapmazsanız başarılı olamazdınız. Her gün, her hafta, her yıl kendinizi geliştirmek zorundasınız. Ritm ve disiplinden asla kopmamanız gerekir. Egzersiz yapma alışkanlığı küçük yaşlarda başlar. Zamanla alışılır spora. Yarış ve maçlar dönemi gelir. Galibiyetler, mağlubiyetler yaşanır. Sevinç ve üzüntüler birbirine karışır. Sonuçta ne olur biliyor musunuz, yeni dostluklar ortaya çıkar. Yaşam şekillenir, yeniliklere dönüşür.
Bu nedenlerledir, spor yaparken müziği ve yaşamı ıskalamayın. Yaşamda iyi örneklere sahip olanlara bakın, bir yanlarında spor diğer yanlarında müzik vardır, türleri ne olursa olsun…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!