Geçtiğimiz hafta sonu, lise döneminden bir arkadaşımın gönderdiği fular karesini görünce 51 yıl geriye gittim. 1973 senesinde Cumhuriyetin 50. Yılı nedeni ile bir izci topluluğu olarak Ankara’ya gitmiş, çeşitli kutlamalara katılmış hatta o zamanki meclise gidip tahta koltuklarına oturmuş idik. Arkadaşımın sandığından çıkan fular bizi o günlere götürdü.
O yıllarda Ankara’ya yaptığım seyahatlerimi düşündüğümde bir ara neredeyse 3 haftada bir başkentte olduğumu hatırlıyorum. Bunun birinci nedeni Spor Bilimleri çalışmaları, ikinci nedeni ise hentbol sporu idi. Bir gün Güniz Sokaktaki Hacı Arif Bey’de öğleyin kebapları götürürken rahmetli İsmet Sezgin abimiz “Haydi gidiyoruz” diye seslenmiş ve Baba’nın evine yönlenmiş idik. Güniz Sokağın iki meşhur yeri vardı; biri Baba’nın evi diğeri herkes tarafından bilinen ünlü kebapçısı…
Ziyaret esnasında hürriyetler konusu gündeme gelmişti. Herkes bu terimden neler anladığını kısa cümlelerle açıklamaya çalışıyordu. Sıra bana geldiğinde yalnızca “Hürriyet, seyahat hürriyeti” dediğimi hatırlıyorum. “İşte dedi, bu genç kardeşim hürriyetin asıl ne anlama geldiğini biliyor…”
Kuşkusuz bu terimi açıklamak için yüzlerce tanım ve anlatım kullanılabilir. Ama geleceğin şekillenmesinde özellikle genç insanların önüne konulan duvarları aşması çok güç görünüyor. Ekonomik ya da değişik nedenlerle başka ülkelere gitmek isteyenlerin çokluğu karşısından şahsen ben şaşırmıyorum. Bence her insan istediğinde her yere gidebilmeli. Pasaporta sahipse ki, pasaport bir kimlik belgesidir, istediği ülkeye, istediği araçla (uçak, gemi, tren, vb.) ulaşabilmelidir.
Bu kadar yazdım ama konu nedir diye anlamakta güçlük çektiniz sanırım. Yazıyorum; iki konu var birisi pasaport almanın giderek daha kolay hale getirildiği için kolaylık sağlayan devletimize müteşekkir olmalıyız… İkincisi ise bir garip durum: Yurt dışına çıkarken eskiden 100 Amerikan doları ödüyor idik. Ondan önce ise 3 yılda bir yurtdışına çıkılabilen dönemler de gördük. Neyseki bu dönemleri aştık. Sonra 15 lira ödemeye başladık, bu 50 liraya, sonra da 150’ye çıktı. Bu defa ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiği uygulanacak sanırım. 3 bin TL deniliyor, 1500’e razı edileceğiz gibi…
Değerli okurlarım, yıllarca yurtdışı konut fonu ödedik, haklı olarak bunların ne olduğunu soruyoruz? Bazı kongrelere veya sportif karşılaşmalara giderken ulaşım için ödediğimiz rakamlar şu çıkış fonundan daha az oluyor, buna çok şaşırıyorduk.
Ben 150 TL’nin bile neden ödendiğini anlamış değilim? Diyelim ki bazı giderler için bu paralar ödeniyor ama bir uçak bileti aldığınızda havaalanı vergilerinin nerelere ulaştığını bilmeyenimiz yoktur sanırım? Çıkış yapacak yurttaşlarımız bu havaalanı vergilerini zaten fazlası ile veriyorlar… Bunu düşünelim…
Ve vize konusu… Seyahat vizesi için elçilikler ya da konsoloslukların başvuruların ’sini baştan geri çevirdiğini okuyoruz. Biliyorsunuz başvuru için ciddi bir ücret ödeniyor. Reddedilince bu parayı geriye iade etmiyorlar. Bir de kuşkusuz kapsamlı bir inceleme yaptıkları için bazı vatandaşlarımıza vize vermiyorlar. Bu durum şahsen beni incitiyor. Gezmek, okumak, incelemek, spor için gideceklerin önü kapatılmamalı. Bu konuda yeni yaklaşımlar sergilenmeli.
Sonuç olarak zaten vize için onlarca parametre ile uğraşırken bir de şu çıkış ücreti ile vatandaşlarımıza zorluk çıkarmayalım. Bırakın yüksek bir ücret almayı, var olan 150 TL’yi bile kaldıralım.
Marco Polo, James Cook, Ferdinand Macellan ve Evliya Çelebi aklıma gelince bu yazı ortaya çıkmıştır. İyi bir hafta olsun…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!