Şimdi eğer varsa şapkamızı masaya koyalım ve düşünelim: Bizim iç denizlerimiz ve akarsularımız var. Çok yıllar önce idi, Manisa’da Gediz üzerinde tenekelerden yapılma bir sal üzerinde yol almış ekibin bir parçası olarak bugün MacGregor teknelerle aynı nehirlerde ilerleyebilir miyiz (Ertuğrul Dayıoğlu)?
Sakarya nehrinin çıkışından başlayıp, denize kavuştuğu Karasu’ya kadar, süre önemli değil, sabırla ilerlemeyi gençlerimize yaşatabilir miyiz (Turan Sofuoğlu)? Kızılırmak’ta teknemizi suyun akışına bıraktığımızda Avanos’tan geçerken birkaç Terracotta eser satın alır mıyız (Dal Cin)?
Baraj göllerimizde yelken eğitimi yapıldığını zaman zaman rastlıyorum. Ankara’da yaşadığım yıllarda, Eymir’de, Mogan’da ve Hirfanlı baraj gölünde yelken yapan dostlarımı hatırlıyorum(Caner Açıkada).
Çok dalgası olmadığı için yılın belli zamanlarında kürek sporu yapılan Sapanca Gölü, aynı zamanda temel optimist eğitimi için acaba doğal bir parkur değil midir (Sait Yavuz)?
Bir kongre için bulunduğum kısa süre içinde Van’da, Akdamar Kilisesini ziyaret ederken kullandığımız motor yerine yelkenli bir tekne ile ulaşımı sağlasak acaba daha otantik bir tablo yaratmış olmaz mıyız (Münir Karaloğlu)?
Karadeniz’e ulaşan hırçın akarsularda rafting yapan sporcu arkadaşlarımın keyiflerine Trabzon, Rize seyahatlerimde tanık olmuştum (Fatih Bektaş).
Konsül’ün toplandığı İznik’teki gölün rüzgâr hızı bir fiber tekneyi rahatlıkla uçurabilir şiddette esiyor (Yüksel Musaoğlu). Marmaris Hisarönü’ndeki küçük koy hâlâ sörf ve katamaran eğitimi için tercih edilen bir yer. Burada sörfün tadını alanlar daha sonra yönlerini Alaçatı’ya çeviriyorlar (Giray Hoşcanoğlu).
Çeşme’de yaz kamplarını yaptığımız küçük bir koy. Genelde yüzme ile geçirilen eğitimleri bir defasında sörf, yelken ve dalışı ilave ederek yapmış idik (Uğur Gürler). Yelkencileri toplamak için yelken kornamı sabah çalınca karşı taraftan on bir yelkenci kampımızı ziyaret etmişti (Hüseyin Sökmen).
İzmit’te çok sert olmayan rüzgâra rağmen su sporlarını sevdiren İzmit Yelken Kulübünü anmadan geçemem (Erman Çeliker). Sinop Yelken Kulübü faaliyetlerini izlerken oradaki sistematik, beni istatistik konusundaki dostum Reha Alpar’a götürmüştü. Neden mi, kardeşi oranın kulüp başkanı idi…
Yolum Keramos’a düşünce, Marinanın kıyısında yıllar önce buraları bizlere tanıtmak için hızını alamayıp Dünyayı turlayan Kısmet’in sahibi Sadun Boro’yu yazmamam çok yanlış olurdu.
Şimdi yalnız başına Atlantiği 12 metrelik İstanbul isimli teknesi geçen bir kadın yelkencimiz var (Başak Mireli).
Bu hafta sonu Marmara Yelken Kulüpteyim (Sedat Soybay). Bu defa sörf yapan sporcularla buluşacağız. Onların bazı atletik performans düzeylerini belirleyecek testler yapacağız. Sporbot tekne için etütlerimi tamamlayacağım. Akşamına AKM’de koroların yer alacağı konserdeyim.
Bayram’da, evimden çıkıp rüzgâr altına düşünce bunlar aklıma geldi. Yazdığım cümlelerin sonunda bazı isimleri görüyorsunuz. Bu kişiler alanlarında yelkene, spora, turizme muhteşem destek veren tanıdıklarım. Fırsat oldukça onları ve yaptıklarından söz edeceğim. En azından şimdilik isimlerini vermekle başlamış oluyorum.
Suyun kaldırma, rüzgârın itme birlikteliği yelkenli gemilerin denizlerde, okyanuslarda ilerleyerek Dünyamızın keşfedilmesini sağladı. Ama hepsinin geçmişi küçük bir tekne ve yine küçük bir bez parçasının yelken yapılması temeline dayanmaktadır.
Uzaya roketlerle gitmeye çalışan Elon Musk, sanıyorum rüzgâr gücünün farkında değil. Bu seyahatleri ne zaman esintilerle yapmayı başarırsak o zaman Uzay’da turlar mıyız acaba?
Herkese mutlu bayramlar…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!