Olimpik yaşamın içindekiler bilirler, bu yıl Paris’e gidişimizin yüzüncü yılıdır. Türkiye, çok genç olan Cumhuriyetinin ikinci yılında sporcularını Paris’teki 1924 yılının yaz olimpik oyunlarına göndermiştir.
Beklentim, bu konunun bir sempozyum ya da başka bir toplantı vasıtası ile gündeme getirilmesi idi. Aslında hala zamanımız var ama bunu kim anlatacak?
Geçen haftanın ortasında konuyu Sayın Ahmet Temurci ile uzun uzun konuştuk. Kendisi, sporun diplomasi gücünü en iyi bilenlerin başında gelen bir genel müdürümüz. Paris’e 100 yıl önce katılışımızın başarı hikayesinin anlatılmasının zorunluluğundan söz ettim.
108 adet spor bilimleri fakültemiz var. Buradaki öğrencilerimizin, hatta öğretim elemanlarımızın da bu konuda bilgi sahibi olması gerektiğini inanıyorum. Daha da ileriye gidersem, ülkemize bu konuyu aktarmak gerekir diye düşünüyorum.
Paris ve 100. Yıl derken oraya hangi ülkeler gitmiş diye kendi notlarıma baktım. Olay olimpik bir kültür hadisesi olduğu için mutlaka bir yerlere not almış olmalıydım. Aklımdakilere göre, Almanya, Macaristan ve Polonya’nın da yüzüncü katılım yılı. Ve bu anlamlı hikâyede spor malzemeleri üreticisi olan adidas’ın lansmanını notlarımın bir köşesine kaydediyorum.
Olimpiyat oyunları her dört yılda bir yapılır. Programdaki spor branşlarının bazılarını organizatör ülke seçebilir. Bu yıl Squash programda yer alıyor. Bu spor Türkiye’de hâlâ bağımsız bir federasyon olarak yer almıyor. Bu vesile ile gelişmekte olan spor branşlarının özerkleşmesi konusunda olumlu adımların atılmasının zamanı gelmiştir diyorum.
Bu konulara girmişken artık ülkemizde diğer alanların dışında olmasına rağmen birer “Spor Büyükelçisi”nin yetiştirilmesi ve değişik ülkelere bu temsilcilerimizin gönderilmesinde fayda vardır demek zorundayım. Örneğin, motosiklette bir Kenan Sofuoğlu bizi en iyi temsil edeceklerden biri olarak görülebilir. Keza, durmadan Afrika’ya giden, daha önce Avrupa ve Asya kıtalarında sürüş yapan Asil Özbay kızımız da bu görevi üstlenebilir. Spor Büyükelçiliği konusunda Spor Yöneticiliği Bölümlerinden görüş beklediğimi belirtiyorum.
Paris, 1896’da Baron Pierre de Coubertin’in tüm çabasına rağmen kendisine verilmeyen olimpiyat oyunlarını Atina’dan intikam alırcasına yüzüncü yılında tekrar organize etme şansına sahip oldu. Atina, modern olimpiyat oyunlarının yüzüncü yılı olan 1996’yı alamamıştı. Fransa’yı bu açıdan kutluyorum.
Ve gelelim son iki noktaya: Oyunlarda bu defa kadın ve erkek katılımcılar eşit oranlarda yer alacaklar. Kadın ve erkek sayısının birbirine neredeyse eşit olmasına ilk kez tanık olacağız.
Bunun dışında Paris 2024’ün logosunun dikkatinizi çekmesini istiyorum. Logoya dikkatle bakın, ortada bir alev var gibi görünüyor değil mi? Daha da dikkatli bakın, bu alevin alt kısmında bir kadın dudağı kendisini gösteriyor. Sanıyorum kadınlar, antik zamanlardaki olimpiyat oyunlarına bırakın sporcu olarak katılmalarını, izleyici olarak bile katılmalarının yasaklanmasının üzerinden yüzlerce yıl geçmesinin intikamını alıyor olmasınlar?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!