Şehrimizde ancak yüzme ile ilgili olanlarımız bilirler Orhan Hocamızı… Bu yazımı bitirip gazeteye gönderdikten sonra yayınlanınca onlar da belki şaşıracaklar, ben nereden tanıyorum Orhan Hocayı diye…
Yıl 75 veya 76… İzmir Alsancak’taki Atatürk Yüzme havuzundayız. O zamanki adı ile Spor Akademisi öğrencilerinden bir grup olarak Yüzme Uzmanlık Sınavı için 25 metrelik kapalı yüzme havuzunda gerekli ısınma egzersizlerimizi yaptıktan sonra sıra ile yüzmeye başlıyoruz.
Kendi seçtiğimiz teknik ile yüzebilme şansımız var. Kimimiz serbest, kimimiz sırt, kimimiz ise kurbağa tekniği ile yüzdük. Ama bir arkadaşımız kelebek kollarla giderken serbest ayak vuruşları yapıyordu. Bir diğerimiz kelebek ayak vurup serbest teknikteki kol çekişleri ile ilerliyordu. Starta geldiğimizde kendi aramızda konuştuk. Neden bozuk teknikle yüzüyoruz sorusunu paylaştık.
Öğrendik ki, yüzme uzmanlık dışında bir de yüzme yardımcı uzmanlık grubunun açılması gerekiyormuş. Bunu öğrenince bu defa hepimiz ikinci 25 metreyi garip hareketlerle yüzerek tamamladık. Arada batıp çıktık. Bazılarımız boğuluyormuş gibi yaptı. Duyduğumuza göre, eğer yardımcı uzmanlık öğrencisi olursak haftalarca yüzmek ve antrenman yapmak zorunda kalacaktık.
Testler bitti. Karşımızda Orhan Mengi. Yanında Hikmet Özün’ün vardı. “Çocuklar, hepinizi tebrik ederim, seçildiniz” der demez, “efendim, çok zor bitirdik parkuru, nefes nefese kaldık, zaten gördüğünüz gibi teknikleri doğru dürüst gösteremedik” desek de hocamızın şu cevabı testin gerçekten tamamlandığını bildirdi: “Yüzme bilmeyenler aynı anda farklı bacak ve kol hareketleri ile yüzemezler, siz zor olanı yapabiliyorsunuz. Hepiniz yüzmede yardımcı uzmanlık öğrencisi olarak seçildiniz. İtiraz istemiyorum.”
…
Yıllar hızlıca geçti. Ege Üniversitesi’nde Asistan olarak başladığım günlerden doktorasını bitirmiş bir öğretim elemanı olarak çalışırken o zamanın Yüksekokul Müdürü Rana Varol hocam ile yaz kampını planlıyorduk. Sörf, yelkenli tekne, discovery diving, kano gibi etkinlikler için bunların yapılacağı araç-gereçleri bulmalıydık. Hepsini temin ettik. Detayları bir başka yazımda aktarırım.
Çeşme’deki kamp merkezine gittik. Koşullar bugünkü gibi değildi. Bir sabah, yelken hocam ile konuşurken, buralardaki yelken sevdalılarını buraya çağıralım mı dedim? Yanımda kampın o zamanki Müdürü Hüseyin Sökmen oturuyor. Herkes şaşırdı. Nasıl anlayacaksınız dediler? Odama gidip, havalı yelken klaksonunu yanımda getirdim. Bakın şimdi dedim. Düğmesine bastım. Yelken kornasının o kadar tiz ve sert sesi vardı ki, aradan birkaç dakika geçemeden karşıdaki sitedeki evlerden aynı şekilde yelken kornası sesleri gelmeye başladı. Ve 10 dakika sonra ilk gelen kimdi? Orhan Mengi…
Yüzlerce anıya sahibim. Çok sevdiğim spor eğitmeni arkadaşlarımın da beden eğitimi ve spor öğretmeni olan bu hocamızı geçtiğimiz hafta içinde kaybettik. Yüzme ve spor dünyasının başı sağ olsun… Ondan edindiğim davranış örneklerini yıllardır paylaşıyorum. O farklı biriydi. Farklılık yaratılmasını arzu ederdi. Işıklarda olmasını istiyorum. Bora’ya ve Güngör Mengi’ye başsağlığı diliyorum…
Umarım şu iğrenç pandemi günleri geçer, anısına bir sempozyum, bir yarış, bir performans sergileriz. Maske, mesafe ve temizlik diyerek yazımı noktalıyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!