Aslında Voleybol ve Olimpiyat Camiasının daha yakından tanıdığı bir spor insanı olmakla beraber biz eski hentbolcuların abisi olan Oktar Tertemiz’i kaybettik. Geçtiğimiz haftanın cuma gününde onu son yolculuğuna uğurladık.
Onunla tanışmam, Vestel’de sportif teknik menecerlik yaptığım günlere uzanır. O dönemlerde Arçelik Spor Kulübünün yöneticiliğini yapan Oktar Tertemiz ile maçlar öncesi ve sonrasında sohbetler ederdik. Ne de olsa Vestel ve Arçelik şirketleri birbirleriyle rakip olsalar da spordaki rekabet aslında iyi dostlukların kurulmasına vesile olurdu.
Hiç unutmam, bir Avrupa Kupası maçı öncesinde, İtalya’dan Ariosto Pallamano Ferrara kadın hentbol takımı Vestel’in rakibi olmuştu. Karşılıklı birer maç üzerinden oynanacak olan Avrupa kupası çeyrek final maçlarının programı yapılırken birden her iki maçın İtalya’da oynanacağı haberi geldi. Kulübün o günkü yöneticilerini aradığımda, bu kararın kimler tarafından alındığını sormuştum. Cevap çok ilginçti: “Biz bir teknoloji şirketiyiz, eğer İtalyan takımına yenilirsek ve bu Türkiye’de olursa herkes öğrenir. Bu yüzden iki maçı da İtalya’da oynama kararı verildi” dendi.
Bunu duyar duymaz istifa mektubumu telefax ile gönderdim. Ertesi gün kulüp yöneticileri olan Saadettin, Erdal ve Erhan beyler Üniversitemdeki çalışma odamda beni bekliyorlardı. İstifamın kabul edilemeyeceğini, eğer biz buradaki maçta yenilirsek Arçelik karşısında negatif bir imaj sahibi olacağımızı ilettiler. Ve iş tabi ki tekrar bana düştü. İtalyan kulübün yetkilileri ile görüşmelere başladım. İkinci maçı orada oynarız fakat şunları karşılarsanız gibi zorluk çıkarıcı talepleri gönderiyordum. Bunlardan birkaçını sıralarsam; yöneticiler eşleri ile gelecekler, iki fazla oyuncu ile geleceğiz, iki maç arasında Venedik’e bir gezi ve bir miktar destek istedik. Hiç beklenmedik şekilde taleplerimizin tamamını kabul ettiler. Artık iki maçı da orada oynayacaktık.
O zamanlar şimdiki gibi sosyal medya yok. Televizyon kanalı sayısı az. Avrupa’da oynanan bir maçın sonucunu öğrenmek için epeyce çaba göstermek gerekiyordu. Bu arada bir lig maçı için beni arayan Oktar abi ile gelişmeleri paylaşmıştım. Sırf Arçelik yüzünden bunlarla uğraşıyorum dediğimde “Eyvah, galiba siz bu hırsla turu geçeceksiniz” demişti.
Akşam antrenmanında konuyu sporcularıma ilettim. Turu geçmek için İtalya’ya gidiyoruz dedim. Başka da bir şey konuşmadık.
Maçları oynadık. Turu geçtik. Oktar abi telefonda beni aradığında, onun maçlar öncesi benimle yaptığı konuşmayı sporcularıma ilettiğimi ve turu geçtiğimizi ilettim. O da bizim kadar mutlu oldu çünkü, bir Türk takımı rakip ülkede oynadığı maçlar sonrasında turu geçiyordu.
Kendisi ile hentbol federasyonu bünyesinde de çalışma fırsatım oldu. Ama asıl temaslarım her gittiğim şehir ve ülkeden ona gönderdiğim kartpostallar ile olmuştu. Hiç üşenmeden şehrin bir görüntüsünün yer aldığı kartpostalı satın alır, oranın postanesine gider ve orijinal posta pulunu yapıştırarak kendisine gönderirdim. Daha sonra onun da dostlarından olan kişilerden benim bir hafta önce nerede olduğumu duydukça şaşırırdım. Meğerse her posta kartını Olimpiyat Komitesindeki odasında masanın başına koyar herkesin görmesini sağlarmış.
Şimdilerde kendilerine kartpostal göndereceğim sevdiklerimin sayısı azaldı. Son örnek Oktar Tertemiz idi. Ondan yöneticilik, olimpiyat, beşerî ilişkiler konusunda çok şeyler öğrendim. Edindiklerimi şimdilerde öğrencilerim ile paylaşıyorum. Ruhu şad olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!