Bu kadar işin arasında Léon Marchand nereden çıktı diyenlerimiz olabilir. Geçen hafta içinde Cem Çetin hocamdan, yüzme antrenörü ve aynı zamanda bir master öğrencisi olan Burçin Sakallar’a kadar yüzmede ekstrem özellikleri olan bazı dostlarımla konuştum. Tekniği, taktiği, kondisyonel antrenmanları, aldığı dereceleri, Bob Bowman’ın onun performansına kattıklarını etüt ettim. Bu hafta için yazmayı planladığım yazı çok başarılı olamadı. Galiba Aykut Çelik hocamla ayrıca konuşmam gerekecek…
Birkaç dostumdan aldığım bilgileri açıklamaya, yazmaya kalksam tahmin edeceğiniz gibi yine birkaç haftanın yerini alacaktır. Bana göre Marchand’ın başarısının en büyük nedeni start sonrası suyun altında 14,5 metre gidebilmesidir. Kuralların izin verdiği mesafe 15 metre… Gerisini tartışmayı okuyanlarımıza bırakıyorum.
Son zamanlarda bilmediğim konuları yazıya döküyorum. Olimpiyat oyunları, yerel yönetimler, eğitim, okul öncesi, çıraklar, yaşlılar, kadınlar, turizm, trafik, motosiklet, beslenme, antrenman, futbol, çocuklar, vb. derken değinmediğim alan kalmadı gibi… Aslında bir gün içerisinde anlattığım ders konuları ve yapılmasını desteklediğim araştırmaları bir tarafa bırakırsam her bir saatte apayrı bir yeni konu ortaya çıkıyor. Otoparklar, toplu ulaşım, deniz yolları, yelken, balık-ekmek, lakerda, portakal, lodos, marina, tekne, su sporları, sörf ve Atlantiği geçenlerin giydikleri kırmızı pantolonlu adamlar…
Spor Bilimlerinin 22. Kongresi Ankara’da yapıldı. İyi geçtiği söyleniyor. Eski Başkanlara bu defa davet gönderilmedi. Ben de bunlardan birisiyim. Birkaç eski başkan arkadaşımın serzenişlerini dinledim. Haklılar. Ama davet edilmeyen yere gidilmez değil mi? Ama merak etmeyin, yetiştirdiklerimiz oralarda yer aldılar. Doğrusu bu mudur acaba? Yeri gelmişken yazayım, bu kongre yılda bir kez değil, 2 yılda bir kez yapılmalıdır. Spor Hekimliği Kongreleri ile yapılan centilmenlik anlaşmaları tekrar gündeme getirilmelidir. Tekli yıllarda spor hekimliği, çiftli yıllarda spor bilimleri kongreleri düzenlenmesi geleneği yeniden yeşertilmelidir.
Ve yapay zekâ… Birkaç haftadır motosiklet ve otomobil üreten şirketlerin fabrikalarındaki robotlara kafayı taktım. Neredeyse her şeyi onlar üretiyorlar. Ama preslenmiş ve kaynaklanmış malzemelerin pürüzlü olup olmadığını kontrol edenler insanların elleri… Hatta bazıları eldivenlerini çıkarıp birleşim yerlerindeki yerleşimin iyi olup olmadığına bakıyorlar. Evet hızlı üretim, düşük hata payları, daha hafif malzeme, daha sağlam araçlar derken neden bazı şirketler Avrupa’da fabrikalarını kapatmaya başladılar?
Otomobil üretiminde daha az hata (neredeyse sıfır hata), daha kaliteli araçlar derken neden elektrikliye kitlenip kaldık? Çoğu ülke doğal gazdan elektrik enerjisi üretiyor. Bunlar doğayı kirletmiyorlar mı? Hidrojen ve nükleer tartışmasında ben nükleer’den yanayım. Atıklar konusunda endişeler var ama bugünün problemi olan bu durum ileride bir saniyede çözülebilecektir. Ben şunu bekliyorum; insan eğer bir yere gidecekse önünde birkaç metrelik hava boşluğu yaratılsın. Hava direnci ve yer çekimi ivmesi olmadan istediği yere gidebilsin.
Evet biraz uçuk-kaçık noktalara geldik. Merak etmeyin bugün yazdıklarım bir süre sonra gerçekleşecektir. Düne kadar Mars’a nasıl gidileceğini tartışıyor idik. Bugün ise neredeyse dolmuş hattı konulacak gibi…
Gelelim spora. Batı cephesinde bir değişiklik yok. Futbolda kıpırdanmalar hissediyorum. Kulüpler yabancı futbolcuların borçlarını yeniden yapılandırmaya çalışacaklar. Yeni seçilen federasyonların yolları açık olsun. Yabancı çalıştırıcı ve yabancı oyuncu konusu dikkatle yeniden masaya yatırılmalıdır. Özel bir yasa ile kurulan futbol federasyonun biraz rahat mı bıraksak?
Motosiklet Federasyonu’nun yeni başkanı ve yönetim kurulu üyelerine başarılar diliyorum. Yeni başkan üzerine yıllar öncesinde Motoron Dergisinde yazdığım yazı aklıma geldi. Meraklısı internetten bulup okuyabilir.
Haftaya bir başka konuda derin sayılabilecek tartışmaya gireceğiz: “Spor mu, eğitim mi?”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!