Kış nihayet batıya uğradı. Barajların doluluk oranı son yağan yağmur ve karla birlikte livarında artmış. Buna sevinir olduk. Daha çok yağmasını bekliyoruz.
Elimizi sabunla yıkarken önce suyu açar, sonra sabunu ovalamaya başlar ve ardından durulamaya geçeriz. Akan su ile en az 2 litre suyu feda ediyoruz.
Ellerimizi en az 20 saniye süreyle sabun ile yıkayalım diyerek bir kampanya başlattık. Ellerimiz her yere dokunduğu için alçak virüslerin yok edilmesinde kullanılan yöntemlerden biri bu. Sıvı sabun olsun kuru sabun olsun her defasında kronometre tutup yıkama süresine baktım, hiçbir zaman 20 saniyeye ulaşamadan ellerimi duruladım.
Susuzluk tehlikesine karşı halı ve kilimlerimizi yıkatmayalım, araçlarımızı oto yıkamalara götürmeyelim denilmesine rağmen oturduğum siteye en çok ziyaret eden şirketlerin halı yıkayıcılara ait olduğunu görüyorum. Yoksa onlar burada mı oturuyorlar?
Oto yıkama konusunda ise benim abonesi olduğum şirket bir gün bile gecikmeden gelip aracımı alıp yıkayıp getiriyor. Benim asıl amacım iç temizliği ve iç dezenfektanı olmakla beraber eğer araç oraya gitmese bile benden para almayı sürdürüyor. Benim önerim bir defa yıkatın, parasını ödeyin, ikinci defa yıkatmayın ama parasını ödeyin. Esnafa katkınız olsun…
Tuvaletlerdeki rezervuarlardan çok miktarda su kullanılıyor konusu her zaman tartışılır. Sıkça gündeme getirilir. Daha az su kullanılsın diye, bunların içine, içi su dolu 1 litrelik pet şişe koymayı öneriyorlar. Güzel kardeşim iyi de bendeki bu alet duvara gömülmüş. Ben nasıl yapacağım bunu? Öte yandan teknolojik olarak az su ve çok su şeklinde üretilmiş rezervuarlar da var ama ben ikisinin aynı miktarda su bıraktığını gördükçe şaşırıyorum. Benim önerim, bu rezervuarların hacimleri konusunda genel bir düzenleme yapılması şeklinde, yoksa bu iş pet şişelerle çözülmez…
İstanbul ve Kocaeli’de toplu ulaşım kartları HES kodu ile eşleştirildi. Bunu anladık ama herkes toplu taşıma araçlarını kullandıkça bu risk hep yanımızda olmayacak mı? Buna başka çözümler aramak gerekir. Temiz olmaya, mesafeyi korumaya ve sevsek de sevmesek de maske kullanmayı sürdürmeliyiz.
Bu arada aşılar gelmeye başladı. Aşı olacak ve bu beladan kurtulacağız deyip lütfen gevşemeyelim. Aşı yalnızca koruma amaçlıdır. Her türlü hastalıktan korunmak için beslenmemize ve sağlık kurallarına harfiyen uymayı sürdürmeliyiz.
Gezmeyi ve seyahat etmeyi sevenlerimizin hevesleri kursaklarında kaldı. Bir yere kımıldayamıyorlar. Ben de onlardan biriyim. Yurt dışına gitmeye kalksanız, oralarda daha yüksek bulaş riski bulunuyor. Bazı ülkeler karantina istiyorlar. Yurt içinde, sokağa çıkma kısıntıları nedeni ile otel bulmakta bile güçlükle karşılaşan arkadaşlarımdan haber alıyorum. Ayrıca gidilen yerin en güzel lokantasında oranın otantik yemeğini yiyemedikten sonra bu seyahatin ne anlamı olur ki?
Günün büyük bir bölümünü işte ve evde geçirenler için durum oldukça sıkıntılı. Gittiğiniz kafe kapalı, lokanta kapalı, berberinize az gidiyorsunuz… Eğer oraların sahiplerini tanıyorsanız ki, eminim bildiğiniz ve sevdiğiniz yerlerde oluyorsunuz, onların sahiplerine sanki yemek yemiş ve çıkarken garsona bahşiş vermiş gibi onlara kredi kartınızla ayda bir olmak üzere para gönderin. Salgın bittiğinde bu defa bu hizmetleri bir müddet parasız olarak alabilirsiniz. Bizim gastronomik ve bakım hizmetlerimizi yerine getiren iş yerlerine destek vermek sosyal bir yardımdır aynı zamanda… Bunu deneyin lütfen…
Son olarak yayın ve kültür hayatımızı da desteklemek gerekir diye düşünüyorum. Onlar, yıllarca süren çalışmalarını, deneyimlerini, yaşadıklarını kitaba dönüştürüyorlar. Ortaya bir eser çıkıyor. O kitap satın alınırsa yazarı, yayınevi, dağıtıcısı da para kazanacaktır. Keza müzik eseri performansı sergileyenler için de onların yayın kanallarını tıklayın. Beğenin…
Bir kısıtlama gününde aklıma gelenleri paylaştım. Umarım pandemi sona erer ve kıymetini yeni anlayabildiğimiz eski günlere pozitif bir dönüş sağlarız…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!