Yazı başlığında yer alanlar içinde sanırım üçüncüsünün ne olduğu anlaşılıyor. İkincisinin açılımını yazınca o da “Hm’m buymuş demek” şeklinde açıklanacak fakat birincisini anlatmak için ise epey gayret sarf etmek gerekecek.
Kamp Merkezleri uzun senelerden bu yana gerek kulüp sporcularının gerekse milli takım sporcularının kamp ve eğitim hizmetlerini karşılamak üzere kurulmuş yapılardır. Kulüplerden çok, Spor Federasyonlarının çeşitli kategorilerdeki sporcularının yetiştirmek için kullandıkları bu yapı son 50 yıl içerisinde epeyce görev yapmış bir sistemdir.
Benim hatırladıklarımın içinde; İstanbul’da Burhan Felek, Ankara’da yanlış hatırlamıyorsam Denizciler Caddesinin hemen başındaki bina, 19 Mayıs Spor Kompleksi içindeki tesisler, İzmir’de Halkapınar’daki Kamp Merkezi, Kayseri Talas, Bolu Aladağ geliyor. Bu tesislerde milli takımlardaki sporcular hem antrenman yaparlar hem de konaklama hizmetleri alırlardı.
Hangi zaman olursa olsun, bir sporcunun milli takım aday kadrosunda olması çok heyecan verici bir durumdur. Ona verilen bu görev sonrası nerede olursa olsun kamplara gidilir, orada en yüksek bir performans sergilenmeye çalışılırdı. Bu gibi faaliyetlerde çeşitli müesseseler de devreye girer, uygun oldukları takdirde tesislerini spora açarlardı. İller Bankası, Devlet Su işleri, Devlet Demiryolları, Beykoz Kundura fabrikası, Manisa Mensucat gibi şirketler bu konuda olağanüstü destek verdiler;
Sonrasında enteresan bir gelişme oldu. Erol Ünal Karabıyık isminde bir Federasyon Başkanı devrim sayılabilecek bir hizmeti başlattı: Salonları hem düzenledi hem işletmesini devraldı, Voleybol Otelleri kurdu, milli takım faaliyetlerinin en önemli kısmını başarı ile sürdürdü. Hatta Spor Lisesi bile açtı. Ne zaman olduğunu bilmiyorum ama şimdiki Eğitim Bakanımız bir ara Voleybol Federasyonunda Kurul Başkanlığı yaptı. Voleybol Federasyonunun o dönemki Başkanının ektiği tohumlar bugün sürekli yeşeriyor ve büyüyor. Sonuçlarını hep birlikte izliyoruz.
Daha farklı bir gelişme TOHM’ların kurulması ile başladı. Türkiye Olimpik Hazırlık Merkezi şeklinde olan bu merkezler ülkemizin birçok yerinde açıldı. Fakat bu merkezlerin konaklamaları beş yıldızlı otellerde yapıldı. Yakınlardaki spor tesislerinde antrenmanlar düzenlendi. Branşların belirlenmesinde Federasyonların görüşleri yerine getirildi.
Aslına bakılırsa bu yapı eski Doğu Alman sisteminde yer alan internat organizasyonunun bir kopyasıdır. Konu çok basittir: Günün yarım günü eğitim yarım günü ise antrenmanla geçmektedir. Yetenekli sporcuların bir araya getirilmesi, sürekli kontrol altında düzenli ve disiplinli bir antrenman dönemi geçirmeleri, gerekirse okumakta oldukları okullarının değiştirildiği, son derecede yetkin antrenörlerin/eğiticilerin yer aldığı bu sistem, özellikle Avrupa ülkelerinde geçmişteki birçok başarılı sportif sonuçların gelmesini sağlamıştır.
Peki, bizde bu başarılar geldi mi? Orada çeşitli soru işaretleri bulunuyor. Bir kere bu sistem tamamen kontrol edilmelidir. Bu merkezlere getirilen sporcular, antrenörler, buralardaki antrenman sonrasında elde edilen dereceler/sonuçlar gözden geçirilmelidir. İllerde bu merkezler için kendilerine görevler verilen temsilciler bulunmaktadır. Bunların birçoğu beşerî ilişkilerle belirlenmektedir. Uzmanlık ve liyakat dikkate alınmalıdır. Bir faaliyet yapılmışsa bunların sonuçları kamuya açıklanmalıdır.
Velhasıl, bu üç farklı isim aslında aynı amaca hizmet etmektedir ancak yeterli ve yüksek bir performanstan uzak bir şekilde bulunmaktadır. Ülkemizin her yerinde ultra modern şekilde kamp merkezleri yapılabilir. Ama bunların gerçekleşmesinde bazı engellemelerin olduğu açıktır. Bakınız Kocaeli Cephanelik’te de bir sportif kamp merkezi yapılacaktı, sanıyorum hala tamamlanamadı.
Sonuçta, her şeyi rahatlıkla yapabileceğimiz bir düzeye ve güce sahipken neden bu alanda başarılı olamıyoruz sorusunu sormadan geçemiyorum. Biraz daha özen ile düşünsek ve uygulasak, arzuladığımız başarı seviyesine ulaşmak çok zor değildir…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!