Dünya iklim krizleri, petrol savaşları, ekonomik sorunlar ve Pandemi ile uğraşırken başarılı insanlar hiç beklemedikleri rakipleri ile karşı karşıya kalıyorlar. Sporda, eğitimde, ekonomide ve bazı diğer sektörlerde olağanüstü gayret gösterenlere karşı, tarifi zor engeller ortaya konuluyor.
Güreşte, cimnastikte, atletizmde, basketbolda ve diğer branşlarda elde edilen başarıları küçümsemeye çalışan bir grup var. Yahu siz daha iyisini yapsanıza! Basketbolda şampiyon olan kulüp takımımızda bir tane Türk varmış. Diğerleri yabancı imiş… Böyle olmazmış… Obradoviç’li Fenerbahçe şampiyon olunca da benzer eleştiriler getirilmişti. Anadolu Efes’e tebrik telgrafı çekenimiz var mı?
Kulüplerden söz ediyoruz. Kulüpler başarılı olmak için ellerinden geleni yapmak için olağanüstü gayret sarf ederler. Oyuncular, antrenmanlar, maçlar, hakemler, rakipler, medya, eleştirenler, kayıplar, galibiyetler derken zorlu süreçler sonrasında başarı gelir. Bunun kıskanılacak neresi var?
Yüzmede sanıyorum yıllar sonra bu kadar çok yüzücü ile 2020 Yaz Oyunlarına katılacağız (2021’de Tokyo). Yıllarca Derya Büyükuncu ismi ile avunduk. Şimdi Yasin Atıl’ın liderliğinde en az 8 sporcu ile Yaz Olimpiyat oyunlarında mücadele edeceğiz. Alt yapılardaki müthiş girişimler sonrasında milli takım yüzücülerimizin yarattığı bu başarı aynı zamanda ilgili federasyonun çabalarının sonucudur.
Kıskançlık ve başarıları çekememe konusu yalnızca sporda değil, şiirde, romanda, müzikte ve diğer her yerde karşımıza çıkıyor. Güzel bir müziği ya da müzik insanını eleştiri topuna tutuyorlar. Bir ara, neredeyse herkes Fazıl Say ile uğraşıyordu. Kendisi başka evde eşi başka bir evde kalıyormuş diye… Bundan size ne? Onlara karşı onun “Kumru” isimli piyano eserini dinletin, sonra kendilerini nasıl hissettiğini sorun. Eminim, “muhteşem” diyeceklerdir. Sonrasında, sizin eleştirdiğiniz müzik insanının eseri diye açıklamaya çalışmayın. Keyfini çıkarmayı sürdürsünler…
Önceki ay bir Avrupa ülkesindeydim. Pandemi nedeni ile oteldeki masalara yemek esnasında en fazla 4 kişi oturabiliyor. Genelde boş bir masayı tercih ettim bu gidişimde. Sabah kahvaltısındayım ve 4 saat sonra İstanbul’a uçacağım. Birkaç dakika sonra sancağıma* Vesna (Sırbistan), iskeleme** Lidija (Hırvatistan) oturdular. İkisini 90’lı yıllardan bu yana tanıyorum. Kahvaltı esnasında Türkiye seyahatlerini anlattılar. Bir de Vesna’nın Orhan Pamuk hayranlığını duyunca nasıl şaşırdığımı anlatamam. Onlara para verseniz bu kadar iyi şeyleri konuşturamazsınız. Romanı, romancıyı, turizmi, turizmciyi eleştirme yerine biraz optimist olmayı deneyin.
Başarının düşmanları her yerde. Onlara karşı yapılacak tek şey daha iyi, daha hızlı ve tempolu çalışmaktır. Kendi işimizi en iyi yapmaya gayret etmeliyiz. Sporda, Üniversitede, Fabrikada, Ofiste, Medyada, Müzikte, Resimde, Fotoğrafta, Şiirde, Tiyatroda, nerede iseniz orada en iyisini yapmaya çalışın… Eleştirenler olacaktır ama yaptıklarınız geleceğin yapay sinir ağlarının konumlandırmasından daha fazlası olacaktır.
*: Sancak=Sağ
**: İskele=Sol
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!