Tokyo Olimpiyat Oyunlarını geride bıraktık. 18 branşta 108 sporcu ile katıldık. 13 Madalya aldık. Nüfusumuza, lisanslı sporcu sayımıza, antrenör sayımıza, kulüp ve federasyon sayılarımıza göre baktığımızda madalya sayısı ile bunu ilişkilendirmeye çalıştığımızda sanırım uygun bir istatistik yöntemi bulmakta zorlanırız.
İstatistikle sizin kafanızı yormak istemem. Asıl bu alandaki en önemli konulardan biri olan antrenör eğitimine değinmek istiyorum. Ülkemizde antrenörlerimiz iki kaynaktan yetiştirilmektedir. Birisi Üniversitelerimizin Spor Bilimleri Fakülteleri (Bazılarında Spor Yüksekokulları), diğeri ise Spor Federasyonlarımızın Spor Eğitimi ve Araştırmaları Dairesi ile ortak açtığı kurslar… Çeşitli kademelerdeki kurslar sonucu antrenör yetiştirilmekte ve sporcu yetiştirmeleri temennisi ile sisteme katılmaktadırlar.
Ancak son birkaç yıl içerisinde Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesindeki birimlere antrenör alımları yapılacağı bilgisi ve çıkılan ilanlara bakıldığında kabul edilmesi zor ibarelere rastlanmaktadır. Mezun olması gereken kurum olarak herhangi bir yüksek öğrenim ve en az 2. Kademe antrenör lisansına sahip olmak denildiğinde Üniversitelerin Spor Bilimleri Fakültelerinin Antrenörlük Eğitimi Bölümleri yok sayılmaktadır. Antrenörlük bir meslektir ve onun bir okulu bulunmaktadır. Bunların dışındaki kaynaklardan antrenör teminine gidilmesi kafalarda soru işaretleri oluşturmaktadır.
Üniversitelerin Antrenörlük Eğitimi Bölümündeki öğrenciler 4 yıllık bir lisans eğitimi almaktadırlar. En az 2 yılları ihtisas, uygulama ve staj ile geçmektedir. Uzmanlık branşları, alanındaki yetkin akademik öğretim elemanları tarafından yürütülmektedir. Bu hocaların temininde ilgili federasyonlarla temasa geçilerek yüksek öğrenim mezunu ve yeterli antrenörlük lisansına sahip olma koşulu yerine getirilmektedir.
Kuşkusuz antrenörlük Türkiye’de hala bir meslek olarak anılmamaktadır. Sakın hayrete düşmeyin. Bu böyledir. Antrenörlük ikinci bir iştir. Futbol, Basketbol ve Voleybol gibi branşlarda biraz profesyonellik ortaya çıktığı için bu işi meslek olarak yapan küçük bir grup devrede olmaktadır. Antrenörlerin sosyal güvenceleri neredeyse yok gibidir. Dolayısıyla antrenörlüğün meslek olarak sayılabilmesi için bazı kuruluşların çok özel biçimde çalışmasına ihtiyaç vardır.
Denilecektir ki, işte biz ilan veriyoruz, antrenörleri istihdam ediyoruz… Değerli okurlarım, bu yolla bazı devlet kuruluşlarında görev yapan antrenörlerimizin yetiştirdikleri sporcu sayılarını ve bunların başarılarını bir araştıralım. Sonuçta, görev yapılan yerlerdeki sporcuların performansları dikkatle etüt edilmelidir. Performans kriterleri ortaya konulmalı, çok yönlü analizler ilgili birimler ile paylaşılmalıdır.
Alaylı, Mektepli tartışmasına girmek istemem ama her iki tarafın birbirinden öğreneceği çok şey bulunmaktadır. Bu alanda Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu, Futbol Antrenörleri Derneği, Spor Bilimleri Derneği ve Üniversitelerin Antrenörlük Eğitimi Bölümleri bir araya gelmelidir. Bir ara, özellikle Spor Bilimlerindeki bölümler için çekirdek bir program üzerinde tartışılmıştı. Sanıyorum sonuçlanmadı. Ama daha sonraki uluslararası arenalardaki sporcuların yetiştirilmesi ve onların müsabakalara katılmasında bu kurumların ortaklaşa hareket etmeleri şarttır.
Son olarak hedef koyma üzerinde biraz kafa yormamız gerekiyor. Oyunlara katılmak, evet müthiş bir şey ama oradan başarı ve madalya isteniyor. Bunu ayrıca konuşacağız. İyi bir hafta olsun
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!