Bunu açıklamak için sıradan birkaç haberi okumak yeterlidir. Eğitimi, deneyimi, yaşam biçimi ve başka birçok özellikten yoksun insanlarımızın hak etmedikleri pozisyonlara doğru yelken açmalarını anlamakta güçlük çekmiyorum.
Her çocuğumuz, her gencimiz, her yetişkinimiz istedikleri şekilde ve biçimde eğitim hakkına sahiptir. Son yıllarda değil, epeydir eğitimi özelleştirdik. Bu özelleşme doğrudan paraya bağlı olmaktadır. Ancak bazı sınav sonuçlarına baktığımızda hala devlet okullarında okuyan öğrencilerimizin başarılarında bir düşme görülmüyor. Bunun anlamı devlet ve devlet eğitimine itibar etmemizin gerekliliğidir.
Müfredat konusuna girmeye gerek yok. Artık herkes eğitimin ne olması gerektiğini çok iyi biliyor. Her sektörde nasıl bir eleman istendiği de biliniyor. O halde, önce ihtiyaçlara göre bir eğitim-öğretim planlanmasının yapılması gerekiyor. Birçok alandaki Üniversite mezunu gencimizin bugünkü koşullarda iş bulması mümkün değil. İnanın, bazı sektörlerde el becerisi olan gençlerimize daha fazla iş şansı var. Elektrik, torna, sıhhi tesisat, inşaat, marangozluk (Neredeyse yok olan bir meslek) gibi mesleklerde neredeyse hiç eleman bulunamıyor. Tabi, bu arada adayların bu işi doğru ve düzgün yapmaları da önem arz etmektedir.
Üstteki paragrafın altında yatan konunun eskilerin tabiri ile “sanat okullarında” yattığını sanırım anlamışsınızdır. Onunla bununla uğraşma yerine meslek insanı yetiştirme üzerine hızla yönelmemiz gereklidir. Yapım yılları biraz yaşlanmış konutlarda oturanlarımız bilirler; televizyon anteni, telefon kablosu, elektrik sigortası, koltuk, internet, yatak, televizyon, musluk, lavabo, sineklik, balkon, vb. işlerde aksilikler çıkmaya başlar. Varsa tanıdığınız onları arar ve gelmelerini istersiniz. Yoksa kapıcıyı arar, bir uzmanın yolunu gözlersiniz.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bakın, kendi yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmama müsaade ediniz: İzmit’te yaşadığımız evimin önünde geçen yaz bir kazı yapıldığını gördüm ve çalışanların yanına gidip ne yaptıklarını sordum. Fiber kablo döşediklerini söylediler. Şimdi kendime soruyorum, doğal olarak evlerde kullandığımız adsl yerine fiber interneti kullanmak daha hızlı olması bakımından olumludur. Fakat binlerce evde şu anda fiber alt yapısı olmadığı için çok uzun zaman alacak bir değişim ve dönüşüm yapmak gerekiyor. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim, sözü edilen hızlar olmadığı gibi ücretler de uzay seviyesinde seyrettiğini ilave ediyorum.
Artık bütün haberleşmenin kablodan çıkıp, kablosuz hale getirildiği bir dönemde fiber optik kabloları kullansanız ne yazar? Bilmediklerim varsa eleştiriye açığım. Bana yazın…
Buralardan yola çıkıp asıl konumuza dönüyorum: 2000 yılından beri yaşadığım bu kentte aynı yıl gittiğim berber dükkânında o yıl 3 kardeş çalışıyorlardı. 15 yıldan beri her biri ayrı birer dükkân açtılar. Ben, yolum üzerinde olan Santraldakine gitmeyi sürdürüyorum. Giderler, kiralar artınca çırak, kalfa da çalıştıramaz oldular. Pandemi dönemi daha da kötü oldu. Şimdi yeni yeni toparlanmaya başlıyorlardı ki bu defa enflasyon vurdu. Hafta sonu uğradığımda olmayan saçlarımı kestirmek için geldiğimi söyleyince, “Hocam, önceki hafta tıraş yapmıştım, bugün gerek yok, biz çay içelim” dedi. Çünkü eskisi gibi çok müşteri gelmiyor. Bizim gibi sadık müşteriler ile hayatını sürdürmeye çalışıyorlar.
Mesleklerini büyük bir özen ve sabırla yürütmeye çalışan binlerce esnafımız var. Birçok sektörde de işçiler, kalfalar, ustalar var. Sanayicilerimiz, yatırımcılarımız, bilim insanlarımız var. Sayısı az olmayan siyasetçilerimizi eklersek çok farklı renkleri olan bir topluma sahibiz. Tek yapmamız ve inanmamız gereken şey liyakat olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu eğitim yanında kültürden geçmektedir. Öğretim kalitesi kuşkusuz bunu etkileyecektir. Eğitim, öğretim, liyakat yanında bu alanlarda nasibini alamamışlarımızın açgözlülüğünü görmezden gelemeyiz. Gerçekte onlar kendilerini çok iyi tanırlar. İşi bilmemeleri çok önemli değildir. Ya siyaset ya da başka yollarla bir pozisyona zıplamayı çok severler. Geldiklerinde de her işi ellerine yüzlerine bulaştırırlar. Daha da kötüsü, açgözlüdürler ve bencillikleri hat safhadadır.
Sözünü ettiğimiz konularda tanık olduğumuz sektörlerde konuyu nereye havale ettiğimi az çok sizler anlıyorsunuz. Ama bu durumdan hızla vazgeçmek ve uzaklaşmak gereklidir. İmparatorluktan sonra bir 100 yılı devirmiş olan Cumhuriyetimizin yeni yüz yılda kaliteli insan yetiştirme konusunda bir duruş sergilemesi gerektiğine inanıyorum. Bunu yapmanın birinci yolu kaliteli, iyi eğitim almış, çağdaş, modern, geleneklerinden kopmayan, insan ilişkileri mükemmel, egzersiz yapabilen, koşan, yüzen, motosiklete binen, kendisi ile barışık öğretmen yetiştirmekten geçmektedir.
Böyle bir öğretmenin yetiştirdiklerinden ne aç gözlü ne de bencil insanlar yetişir. Her türlü istemediğimiz tutum ve davranışların yok edilmesinin yolu eğitimdir. Bunu, galiba daha çok yazmaya devam edeceğiz gibi… İyi bir hafta dilekleri ile…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!