Galatasaray ile oynanan basketbol maçı biraz umutlandırmıştı, acaba bu kötü oyun ve kötü gidişat yerini tekrar seri galibiyetlere bırakacak mı diye... Ancak, maalesef Karşıyaka basketbol takımı için alarm zilleri çalmaya devam ediyor...
Tehlike uzun zamandır zaten geliyorum diyordu. Ve gelinen nokta itibarı ile, geçen sene final oynayıp Avrupa kupasının bir kulbundan tutan ve finalde elenen Karşıyaka, şu anda Avrupa macerasına neredeyse havlu atmak üzere. Hatta havlu attı da, matematiksel olarak olasılık mevcut hala... Bu durumda rol oynayan etkenleri tek tek sıralamaya kalksak pek çok şeyi söyleyebiliriz. Fakat söyleyeceğimiz bu pek çok şeyin varacağı ortak nokta sonuç olarak Ufuk Sarıca olacaktır...
Zaten bu işler böyle değil midir?! Başarı yakalandığında en büyük pay biçilen takımın koçu olduğu gibi, başarısızlıkta da en büyük pay sahibi yine takımın koçu olacaktır haliyle... Hapoel Jerusalem maçında takım olarak 22 üç sayılık atış denememiz olmuş ve bunlardan sadece 6'sı sayı ile sonuçlandı. Çok vahim bir istatistik. Bunun nedeni de her oyuncunun başına buyruk bir şekilde, hiçbir oyun kurgusu olmadan, serseri mayın gibi ortalıkta gezinirken yaptığı hemen hepsi aceleci ve yanlış olan şut tercihleri. Fakat aynı oyuncular sezon başından beri bu şekilde değillerdi. Demek ki onları sevk ve idare edenlerde bir sorun var...
Jerusalem maçında kaç tane set hücumu izledik?! Kenar yönetim oyuna konsantre değilse, oyunculardan da verim alamazsınız. Ülkemizde bunun çok güzel karşılığı olan özdeyiş de var aslında, içeriğinde imam ve cemaat kelimelerinin geçtiği, ama burada yazmam uygun olmayacaktır tabi! Her neyse, sonuç olarak bu durumun baş müsebbibi Ufuk Sarıca'dır. Geçmiş başarılarında nasıl ki yere göğe sığdıramadıysak, başarısızlığında da doğru durum saptaması yapmaktan kaçınmamak lazım. Çünkü söz konusu olan Karşıyaka'nın başarısı...
Kabullenmekte en fazla zorluk çektiğim konu ise, Fenerbahçe maçındaki ezik, pusmuş, yaşanan rezaleti kabullenmiş, silik karakterli duruşumuzdu. Hemen her maçta teknik faul alan Ufuk Sarıca, Fenerbahçe maçında çoğu kez koltuğunda oturur vaziyetteydi, mola alınması gereken anlarda adeta mola alsam ne olacak sanki kafasındaydı ve hiçbir hamle yapmıyordu. Sanki bedeni orada, ama kafası bambaşka yerlerdeydi...
Basketbolu bilen, hırsı ve azmiyle elde edemeyeceği başarı olmadığına bizi inandıran Ufuk Sarıca adeta yok olmuştu! Sonrasında kazanılan Galatasaray maçıyla tekrar toparlanacağını ummuştuk ama Jerusalem maçı üzücü gerçeğin hala devam etmekte olduğunu bizlere gösterdi. Jerusalem maçında her ne kadar kenarda eskiden beri görmeye alışkın olduğumuz Ufuk Sarıca hareketleri, jest ve mimikleri geri dönmüş gibiyse de, zihnen geri dönemediği gayet belliydi...
Rakibin neredeyse tüm oyuncuları inanılmaz yüksek bir yüzdeyle üç sayılık atışlar yaparken, bu oyunculardan en etkililerinden biri olan Ariel, faul sayısını 4'ledikten sonra sahada daha dakikalarca kalabilmeye ve canımızı yakan üçlüklerini sıralamaya devam edebildi. Tony Taylor gibi hızlı bir oyuncun varken, anında Ariel'in üzerine oynaması talimatını verip de beşinci faulü aldırtmayı düşünmek için değil Ufuk Sarıca olmaya, basketbol seyircisi olmaya dahi gerek yok!
Burada Ufuk Sarıca'nın basketbol bilgisinde değil zaten sorun, buradaki sorun Ufuk Sarıca'nın belki de sadece basketbola değil, hayata dair her konuya karşı düşüncelerini yoğunlaştıramadığı bir ruh hali içerisine girmesi belki de... Sanki ciddi mental yorgunluğu var, sanki ciddi konsantrasyon problemi var ve bunların nedeni her ne ise, Karşıyaka'nın ve kendisinin menfaati için bir an önce ya kendi kafasında ya da profesyonel destek alarak sorunlarını çözmesi şart...
Şartlarının hiç de fena olmadığı duyumlarını aldığımız sözleşmeyle, Karşıyaka gibi basketbola aşık ve basketbolu bilen taraftarları olan bir şehrin takımını çalıştırmanın verdiği zevk ve ayrıcalıkla, kendisinin oldukça yüksek olan kredisi de varken, tüm bunların hakkını vermeye devam etmesi gerekli. Evet kredisi çok yüksek, ama burası Karşıyaka. Sonsuz da değil...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!