Coronavirüs ile mücadelede 1 Haziran itibariyle sosyo-ekonomik nedenlerle başlatılan ''yeni normal'' başlığı altındaki gevşemelerin olumsuz etkileri, geçen kurban bayramındaki aymazlıkta zirve yapan davranışlarla iyice ayyuka çıkmış vaziyette!
Buradan son rakamları falan verecek de değilim artık!.. Çünkü; kayıt altındaki rakamlar gerçek rakamları tam manasıyla yansıtmaktan uzak ne yazık ki! Bunu, gizleniyor anlamında söylemiyorum. Bunu söylerken, asemptomatik taşıyıcıların dahil olmamasından, PCR testi negatif olup da BT görünümü ve klinik bulguları dört dörtlük coronavirüs lehine olanların dahil edilmemesinden veya filyasyon çalışmalarında ilk başlardaki gibi tüm temaslıların teste tabi tutulmasından vazgeçilmesi (şimdilerde filyasyon çalışmalarında tekrar ilk başlardaki sisteme dönülüyor gerçi) gibi durumlardan hareketle söylüyorum.
Artık günlük verileri takip eden sayısında da ciddi bir düşüş olduğundan eminim zaten. Hatırlarsanız salgının ilk dönemlerinde hepimiz adeta ekran karşısında kilitleniyorduk, sağlık bakanımızın o günkü açıklamalarını dinlemek için... Peki ya şimdilerde?! Aynı kaygıların kalmadığından da adım kadar eminim...
Çünkü; bir takım kısıtlamalar ve bunların insan psikolojisi üzerinde yarattığı manevi baskı, beraberinde (zaten bir ölçüde olması gerektiğine inandığım) endişeleri de diri tutuyordu. Sosyal anlamdaki gevşetilen kısıtlamalar ise beraberinde psikolojik anlamda da anlamsız bir cesarete yol açtı maalesef! Gerçekten de anlamsız bir cesaret... Eğer gereken tedbirleri almazsak hangimizin gücü yetebilir ki ''ölüm'' gerçeğine karşı durmaya Allah aşkına..!
Hala ortalıkta dolanan ''ben coronavirüse inanmıyorum'' saçmalığı mevcut! En son bu lafı duyduğum kişi ise üstelik hastanemde çalışan bir personeldi! Sevdiğin bir arkadaşına, ailenden birine coronavirüs nedeniyle bir şey olduğunda mı başlayacaksın yani illa ki inanmaya! Bu bir inanç meselesi de değil, tamamiyle realite!
Ben, çok sevdiğim bir doktor abimi bu illet yüzünden kaybeden biri olarak değil sadece, aynı zamanda da etrafına ve insan hayatına saygısı olan biri olarak bu satırları yazıyorum. Başınıza gelmeden, aklınızı başınıza alın lütfen! Şayet ölürsen, karnının aç ya da tok olması farketmeyeceğine göre ekonomik gerekçelere göre kararlar almak mı daha mantıklı, yoksa sağlık gerekçeleri nedeniyle mi kararlar almak daha mantıklı?! İki faktörü de bir arada hesaba katarak bu süreci yönetebilmek tabii ki en makulu...
Ancak, bunun için her bir kişide bireysel olarak sorumluluk duygusu olmalı, sosyal ve ekonomik hayatın içerisinde temizlik-maske-mesafe kurallarına her daim uyarak yer almalı... Bireysel olarak bu sorumluluğu hisseden kişi sayısı toplumumuzda son derece az olduğundan dolayı da, sorumsuzlukların önünü olabildiğince kesebilmek adına sert tedbirler alınıp, caydırıcı cezaları uygulamaktan sakınılmamalı!
Fakat, bu noktada ne yazık ki aydın kesimde yer alıp da kendisini takip eden geniş bir kitleyi sözleriyle etkisi altında bırakabilecek bazı kişilerden dahi inanılmaz beyanatlar çıkabiliyor. Bu konuya tam bir giriş yapmadan önce sizlere Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ın son günlerde ciddi artış gösteren vaka sayıları karşısında alınması gereken tedbir önerilerini sıralamak isterim. 5 aşamalı önlem önerilerine uyulması halinde bulaşmaların yüzde 97'sinin 1 hafta içerisinde önlenebileceğini ifade ediyor hocamız. Şöyle ki;
1)Mesafeler kademelendirilmeli: İşyerleri çalışanlarını farklı saatlerde işe başlatmalı. Bu, toplu taşımalarda yığılmaların önüne geçmeyi sağlar.
2) Toplanmalara sınırlama gelmeli: Arkadaş, akraba toplanmaları 10'u geçmemeli. Taziye evlerinde aynı anda en fazla 15 kişi olmalı. O kişiler çıktıktan sonra yeni kişiler gelebilmeli. Düğün veya nişanlarda açık veya kapalı mekana göre değişen metrekareye bağlı kişi sayısı belirlenmeli.
3) İnsanlar gittikleri adreslerde kaydedilmeli: Örneğin, İstanbul, Ankara gibi illerden Diyarbakır, Gaziantep, Isparta'ya gelip odak oluşturuyorlar. Bu nedenle insanlar gittiği adreslerde kaydedilmeli. Yapılan kontrollerde kişinin kurallara uymadığı görülürse yüksek cezalar verilmeli.
4) Günde 100 bin test yapılmalı: ''Bu kişi hasta mı'' diye yapılan testin yanında ''bu kişi virüs bulaştırıyor mu'' diye de test yapılmalı. Örneğin; sağlık personellerine, gişe ve danışma memurlarına, şoförlere, hizmet personeline, uçaktaki kabin görevlilerine mutlaka test yapılmalı.
5) 65 yaş üzerine güvenli alan ve zaman dilimleri ayarlanmalı: ''Sizin için şu parklarda, şu sahilde güvenli ortam oluşturduk'' denmeli. Korkudan evden çıkamayan önemli sayıda insan var. Bu insanlar dışarı çıkabilmeli. Örneğin; vergi dairelerinde, bankalarda sadece o kişilere belli zaman dilimlerinde hizmet verilmeli.
Ben kendi adıma yukarıdaki maddelerin altına imzamı atar ve hatta temel kurallar olan temizlik-maske-mesafe kurallarına ve bu yukarıda sayılanlara uymayanlara verilecek cezanın da en az 2 gün nezarethaneye atılmak olması gibi ek bir öneri dahi getirebilirim! Verilecek çok ama çok yüksek para cezaları da olmak kaydıyla tabi ki..!
Peki ya yukarıdaki satırlarda ''ne yazık ki'' diyerek bahsettiğim, aydın kesimden bazıları olarak kategorize ettklerimden en son bir tanesi ne düşünmüş ve ne demiş bu konuda!? 78 yaşında, gerek hayat gerekse mesleki tecrübesi çok fazla olan ve hala okunurluğu da olan bir gazeteci büyüğümüz Mehmet Barlas'tan bahsediyorum. 08 Ağustos 2020 Cumartesi günkü yazısının başlığı ''Koronavirüs Hitler'in toplama kamplarını hatırlatan modelleri gündeme getiriyor'' şeklindeydi. Yazının kapanış paragrafı da; ''Evet... Prof. Dr. Ceyhan'ın önerdiği toplum modelini bir hayal edin. Acaba nefes almamız da kontrol edilmeli mi, ya da aile birliğini korumak pandemiyi tırmandırır mı benzeri sorular gelmiyor mu aklınıza?'' şeklindeydi.
Benim bu durumda aklıma gelenler ise şunlar oldu; Sayın Barlas ya 78 yaşına rağmen biyolojik yaşını 18-20 zannediyor ve nasıl olsa bana bir şey olmaz diye düşünüyor, ya coronavirüsün yol açtığı solunum sıkıntısını-hava açlığını hiç bilmediğinden nefes almamız da kontrol edilmeli mi derken gerçekten de bu virüse yakalanınca nasıl da kontrol edildiğini veya daha doğrusu kontrol altında tutulmaya çalışıldığını bilmiyor ya da maalesef sadece kural tanımaz, yasaklara uymaktan çok sıkılan sorumsuz ve yine maalesef çoğunluğu oluşturan büyük bir kesime sempatik görünmek için popülizm yapıyor!
Yapmayın etmeyin eyyy aydın geçinen ve topluma ''doğru'' yön vermesi gereken kesim, sizler bari yapmayın bunu..!
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!