Son haftaların en ateşli tartışma konusu olan sokak hayvanlarına ötenazi konusuna değinmemek bana yakışmazdı. Şu anda 2 köpek bir muhabbet kuşu sahibi olup da bu yaşına kadar da 7 köpek bakmış olan ve ayrıca büyük aile bireylerinin hepsinin de evinde bir can dostu olan birisi olarak bu konudaki yaklaşımımın ne olacağı net!
Tabii ki de can dostlarımızın canını almak diye bir uygulamayı destekleyemem. Ancak, konuya şu açıdan da yaklaşmak gerektiği kanaatindeyim; Nasıl ki insanların da sağlıklısı-hastası, aklı başında olanı-delisi, iyi huylusu-huysuzu var ise hayvanlarda da aynı durum söz konusu. Yani hiçbir canlı için kesin olarak bu iyidir veya bu kesin olarak kötüdür diyemeyiz…
Geriye dönük yaşanmış olan hadiselere baktığımızda da zaten bu gerçekle yüzleşiyoruz. Sokak köpekleri tarafından saldırıya uğrayan çocuk-yetişkin onlarca insan var. Hal böyleyken, yapılması gereken ne tüm sokak köpeklerinin itlaf edilmesi ne de onların mutlak özgür bir şekilde ortalıkta dolaşmalarına izin verilmemesi…
Aslında çözüm o kadar da zor değil. Sistematik ve yoğun bir şekilde yapılacak olan kısırlaştırma ile bu sorun kısa bir vadede kendiliğinden çözülecektir. Kısırlaştırıp, bulunduğu yere geri bırakmak!
Hasta olanlar ve hastalığı nedeniyle ya da mizacı nedeniyle saldırgan olanlar için ise belki çok ama çok sıkı bir inceleme ve konulacak doğru teşhisin ardından ötenazi olasılığı da gündeme gelebilir. Her ne kadar hiçbir canlının bir başka canlının yaşayıp yaşamaması ile ilgili karar verme yetkisine sahip olmaması gerektiğine inanıyor olsam da çoluğu çocuğu zarar gören insanları aklıma getirince bunu çok sıkı kriterler sonrasında bir ihtimal olarak gündeme getirebiliyorum. Bulunabilecek en akla yatkın, en vicdanlı ve en mantıklı orta yol bu olmalı bence.
Bir de geçenlerde yaşanan Despina Vandi isimli Yunan şarkıcı konusuna değinmeden geçemeyeceğim. Atatürk ve Türk Bayrağı alerjisi ne yazık ki yanlış telkinlerle büyütülen bir kısım Yunanistan vatandaşında halen mevcut. Aradan geçen 100 yılı aşkın süreye ve Atatürk’e karşı savaşıp kaybetmiş olan liderleri Venizelos’un 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesine rağmen…
Benzer yanlışı basketbolcu Sloukas’ta Fenerbahçe’de oynarken yapmıştı ve bir 10 Kasım günü Atatürk’ü anan pankartı tutmamıştı. Gerekçesi ise saçma ötesiydi. Neymiş efendim; babaannesi İzmir’liymiş de, vakti zamanında Atatürk tarafından sürgün edildiği içinmiş. Breh breh breh… Bir de bu lafın üzerine tüy dikerek ‘’Yunanistan tarihi ile Türkiye tarihi çelişiyor’’ da demişti. Bu kafayla gidilecek olursa dünya üzerindeki devletlerin illa ki sonsuza kadar düşman olacağı başka bir takım devletler olacaktır…
Oysa ki geçmişte yaşanan savaşlardan daha önemlisi geçmişte yaşanan halklar arası ilişkilerdir. Bizim Ege insanımızla karşı Kıyının Yunan vatandaşı arasında sosyal yaşamdan tutun yenilen yemeklerine kadar gram fark olmadığı gibi tarih boyunca da hep birlikte barış içinde yaşamışlardır. Despina Hanım çok büyük bir yanlışa imza attı vesselam. Ancak bu tip hareketleri yapanlar emsal teşkil etmemeli ve halkların kardeşliği esas olmalıdır daima…
Bu arada benim rahmetli babaannem Selanikliydi, annemin babası olan dedem Rodosluydu, erkek tarafı da tamamen Karşıyakalı. Ege Denizinin karşı kıyısından, ortasından ve bu kıyısından köklere sahip birisi olarak ben Despina’ya rağmen bu kardeşliği ısrarla savunuyorum.
Bazı köşe yazarları yazılarını fıkra ile bitirmeyi gelenek haline getirmişlerdir. Bu kez ben de buna benzer bir şekilde bitireyim diyorum. Fıkra şu; ‘’Bülent Ersoy bir program çekiminde kendisinin makyajını yapan makyörünün sokaktan getirdiği erkeklerle uygunsuz davranışlar sergilediği gerekçesi ile programdan ayrılmış’’. Fıkra bitti!
Sağlıcakla kalın!..
(Sayın Cemil Tugay iskelemizin saati meselesi ile ilgili somut adımlarınızı bekliyoruz. Girne Caddesi girişindeki üzerinde Atatürk fotoğrafı olan saatin de yeniden çalışır duruma getirilmesi bizim için önemli. Bildiğim kadarıyla park bahçeler de İzdeniz de artık sizin yetki alanınızda diye size sesleniyorum)
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!