1947 Karşıyaka doğumlu. Gazeteci-yazar-şair-tarihçi-mühendis-öğretim üyesi en önemlisi ‘’adam’’... Yılmaz Özdil’in de ‘’Adam’’ kitabında bahsettiği gibi... Ankara İlkokulu, Karşıyaka Ortaokulu, Karşıyaka Lisesi derken 1971 İstanbul Teknik Üniversitesi, 1976 Ege üniversitesi... Resmi kurumlarda hem kimya hem yüksek endüstri mühendisi olarak çalıştı. O kendi ifadesiyle ‘’hem sayısalcı, hem sözelci’’...
13 Nisan’a kadar sanal alemden yazışıp da bizzat tanışma şansımın olmadığı, internet ortamında kendisine yazıp da olanca samimiyetiyle bana verdiği cevaplarının en temel nedeninin belki de rahmetli amcamın Karşıyaka Lisesi’nden sıra arkadaşı olması sonrasında 13 Nisan’da Çarşı Kültür Merkezinde yaptığı bir sunum ve söyleşide bizzat tanışma şansını yakaladığım için artık ‘’abim’’ olarak hitap etme hakkını kendimde resmen gördüğüm değerli büyüğüm... Aramızda tevellüt itibariyle 30 yıla yakın fark olmasına rağmen ‘’abi’’ hitabını uygun görüyorum. Çünkü 20’lik gençlere taş çıkaran dimağ ve dinamizmi yanısıra babamdan aldığım Karşıyaka terbiyesi gereği ‘’amca’’ demeyi biz Karşıyakalılar çok da içimize sindiremeyiz. Babam kendisine amca diyene ‘’sensin amca’’ diyerek asla tekaüt olmayı içine sindirememiştir zira... Hem abi diye hitap edince sanki daha bir yakın hissediyor insan kendisine... Yıl olarak en azından! Herneyse işte...
13 Nisan Cuma günü Çarşı Kültür Merkezinde Karşıyaka ve Karşıyaka Lisesi’ni anlattığı aynı zamanda da son kitabından alıntılar yaptığı sunumunda bizzat tanıştım. Salona girdiğimde, benim için Karşıyaka camiasında adeta bir rock star konumunda olan, aynı zamanda hem amcamın yakın dostu hem de halamın öğrencisi olmasına istinaden aileden biri gibi olan değerli büyüğümü sahnedeki masasında otururken gördüğümde duyduğum heyecanın tarifi mümkün değildi. Çekingen, bir o kadar da heyecanlı adımlarla eşimin tutmakta olduğum elinden kendisini adeta çekiştirerek yanına gittiğimde bana gayet kibarca ‘’hoşgeldiniz’’ derken biraz da meraklı gözlerle bakıyordu ‘’kim bu adam acaba’’ diye..! Kendimi takdim edip rahmetli amcamdan bahseder bahsetmez mikrofana eğilerek Karşıyaka Lisesi’nden 6 Fen A’dan sınıf mümessili Süleyman Tusder’e hitaben ‘’bak, doktor Aydın Çelikhisar’ın yeğeni’’ şeklinde seslendi! Orada o sınıftan olup da gelebilen herkes aynı sıradaydı ve hepsi de Karşıyakalı nezaketi çerçevesinde ayağa kalktı. Hemen yanlarına yönelip onlarla da tanışıp sohbet etmeye başladığımda ise bu kez tüm salona hitaben konuşarak beni tanıtması ise o akşam beni onore edeceği anların sadece başlangıcıydı. Eşsiz sunumu boyunca da perdeye yansıttığı slaytlarda ne zaman hocası olan rahmetli halam veya sıra arkadaşı olan rahmetli amcam slaytlarda görünse bana seslenerek ‘’bak görüyor musun! Doktor Serhan nerdesin’’ diye seslenmesi hem kendisinin tevazusunun hem de duyduğum heyecana mukabele etme gereği duymasına istinaden nezaketinin bir göstergesiydi adeta! 1,5 saat boyunca bir dakikasında izleyiciyi sıkmadan, nice ünlü talk show’cudan çok daha ustaca yaptığı eşsiz sunuma başlarken kendini tanıtma kısmınını atlayıp sadece ve sadece tek bir şeyin altını çizdi; ‘’doğum yerim Karşıyaka, İzmir değil’’ dedi...
Ancak bunu söyleyen kişi gerçek bir Karşıyakalıydı ve her gerçek Karşıyakalı gibi o da bir İzmir aşığıydı aynı zamanda... 2012 yılında Hürriyet gazetesi yazarlarından Doğan Hızlan da bir yazısında zaten şöyle tanımlar kendisini; ‘’İzmir’i, İzmirliyi öğrenmek için mutlaka onu okumak gerekir. Her kentin bir noteri vardır, İzmir’inki de o’dur. O yalnız İzmir’i seven biri değildir, İzmir’i sevdiren biridir aynı zamanda.’’ Uluslararası İzmir Araştırmaları Merkezi’ni kuran birisi de ancak bu kadar güzel tanımlanabilirdi... Evet bahsettiğim kişi ‘’Yaşar Aksoy’’...
Gittim, bizat tanıştım, kendisini zaten takip ettiğim için bildiğim bazı şeyleri hatırlamamı ve pek çok bilmediğim yeni şeyi de öğrenmemi sağlayan bir süreci yaşadım. Yeni kitabı ‘’Asırlar Boyunca Kainat ve İzmir’’ kitabına da adıma imzalı olarak erişmenin mutluluğunu yaşadım. Herkese de şiddetle tavsiye ediyorum... Konuşmasının ana teması Karşıyaka ve Karşıyaka Lisesiydi. Karşıyaka’yı oturttuğu iki temel direk ise, benim de sonuna kadar katıldığım şekilde, Karşıyaka Spor Kulübü ve Karşıyaka Lisesiydi... Konu hiçbir şekilde bugün Karşıyaka Spor Kulübünün içinde bulunduğu kaotik duruma veya futbolda düştüğü 3’ncü lig veya basketbolda daha 2015’de şampiyonken bu gün küme düşmemeye çabalayan konumuna gelmedi bile... Çünkü kendisi de gayet iyi biliyordu ki altın çamura düşmekle kıymetini yitirmez..! Karşıyakalı vazgeçmez, Karşıyakalı pes etmez...
Atıfta bulunduğu temel konular tarihine sahip çıkmak, büyüklüğünü idrak edebilmek için geçmişini öğrenmek ve vefa duygusunu kaybetmemek suretiyle geleceğine de doğru yön verebilmekti... Zaten bugün içine düşülen durumdan en ufak bir gocunması olsa henüz 10 yaşındayken mahalle maçlarında giydiği 60 yıllık formasını saklayıp da orada bulunan herkese iç cebinden çıkarıp gururla sallamazdı! İşte, Yaşar Abi’nin sahip olduğu bu Karşıyakalılık bilincini tüm Karşıyakalılara yayabilecek olursak, o gün bizim hakettiğimiz yere gelmemizin başlangıcı olacaktır.
İş, tribünlerde sadece deşarj olmak için en galiz küfürlerle hönkürmekte değil, okuyup, öğrenip, tarihine sahip çıkıp, bilinçli bir şekilde Karşıyakalılık kavramını idrak etmekte bitiyor. Karşıyakalı olmak her maça gidip bilinçsizce bağırmakla değil, Karşıyakalı olmak okuyup, öğrenip, Karşıyaka kültürünü özümseyip ondan sonra kulübünü her branşta tribünden hançeresini yırtarcasına fakat küfretmeden desteklemekle başlıyor. Doğru başlangıç, başarılı sonuç almanın yarısıdır... Bunun için de Yaşar Aksoy çok önemli bir klavuzdur.
Üşenme oku, küfretme takımını motive edecek şekilde destek ver, asla vazgeçme, hiçbir zaman pes etme, asla gocunma, daima Karşıyakalılığından gurur duy, öfkeyle değil zekanla hareket et, çalış çalış çalış asla yorulma ve bunları başarabilirsen varılacak nokta zaten layık olunan nokta olacaktır... İşte o zaman gönül rahatlığıyla şu cümleyi kurabiliriz; ‘’düştüysek, kalkarız’’...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!