Atatürk bu milletin ortak değeri, dünyanın saygısını kazanmış 1 numaralı lideridir…
Bu çerçevede de Atatürk’ü kendisine daha yakın gösterme çabasında olan spor kulüplerini anlayışla karşılayabiliriz. Ancak; Atatürk’ün tüm Türk Ulusu’na mal olan bir lider olarak belli bir kesime aidiyeti kavramı da mantık dışıdır…
Şayet bu konuda ısrarcı olanlar varsa da (bakınız; Fenerbahçe) maalesef ya öyle olmasını çok istediklerinden öyleymiş gibi yapıyorlardır ya da kifayetsiz tarih bilgilerinden kaynaklanıyordur diye düşünüyorum.
Bu ısrarın devamı halinde ben de o zaman diyorum ki; ‘’Atatürk Karşıyakalıydı’’… Bununla ilgili olarak da gerekli verileri Yılmaz Özdil’in uzun yıllar önce Fanatik gazetesinde çıkmış olan ‘’Atatürk kimin taraftarı?’’ başlıklı yazısında bulabilirsiniz. Bu arada bu yazıyı yazan kişi olan Yılmaz Özdil’in de ne kadar koyu bir Göztepeli olduğunu da hatırlatmak isterim ki yazının objektifliğinden kimsenin şüphesi kalmasın diye… Hal böyleyken biz futbolda yaşanan son rezalete gelelim…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’ncü yılında, Türkiye Cumhuriyeti’nin iki güzide kulübü olan Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanacak süper kupa maçını, Arabistan’da oynatmayı uygun görenlerin neden oldukları rezaletten bahsediyorum…
Konuyla ilgili olarak yetkililerin vereceği cevapları çok merak ediyorum, ancak bunun yaşanmasına sebep olanların verecekleri cevaplara kalmadan anında gösterilen bir refleksle hem Galatasaray’ın hem de Fenerbahçe’nin aldıkları kararla verdikleri cevap gerçekten de hem tüm Türk ulusunu mutlu etti hem de tekrar birlik olma duygusunu pekiştirdi…
Ne mutlu Türküm diyene!.. Tabi biz böyle diyoruz ama Osmanlı hayranlarının böyle düşünmüyor olma ihtimalleri de çok yüksek. Neden derseniz, şöyle bir tarihi gerçeklere göz atalım…
Osmanlı’da pek çok etnik grup vardı. O dönemde milliyetçilik diye bir kavram yoktu. Türk olmak önemli değildi. Halk ile seçkinler kopuktu. Seçkinler!! Arapça ve Farsça, halk Türkçe konuşurdu. Özellikle de Yavuz Sultan Selim’in halife olmasından itibaren (1517) Araplara Kavm-i Necip (asil kavim) dendi. Bunun en temel nedeni de Hz Peygamber’e atfedilen ve Arapları üstün görüp Türkleri aşağılayan uydurma hadislerdi…
Neyse ki Türkiye Cumhuriyeti döneminde diyanet, Araplar ve yardakçılarınca uydurulmuş bu ırkçı hadisleri ayıklama kararı aldı. Bunu da Hz Muhammed’in ‘’Arabın aceme, acemin Araba, hiçbir ırkın başka bir ırka, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur’’ hadisine dayanarak yaptı…
Konu sosyal ve dini açıdan bu kadar net iken günümüzde halen süren Arap hayranlığının ne kadar da yanlış olduğunu bir de siyaseten izah edecek olursak şöyle;
Misak-ı Milli’nin birinci maddesinde, Osmanlı Devleti’nde yer alan Arap tebaasının kendi kaderini kendisinin tayin etmesi yer alırken Lozan Antlaşmasında da görüşmelerde Türk delegasyonu Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesi ve telkinleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını savunmanın yanında Ortadoğu Araplarını da müdafaa etmiş ve onların da kendi kaderlerini belirleme haklarının olduğunu dile getirip, bunun tutanaklara geçirilmesini sağlamıştı. Buna rağmen Arap ülkelerinde güç kazanan milliyetçi çevreler ve Türkiye’de laikliğin benimsenmesi gibi dinamikler yakınlaşmanın sınırlarını belli mesafede tuttu ne yazık ki!
Diyeceğim o ki; süper kupa maç organizasyonunda Arapların gösterdiği Atatürk düşmanlığı, anlattığım bu tarihsel gerçekler göz önüne alındığında düpedüz nankörlüktür…
Dünyanın takdirini kazanmış bir deha karşısında takınılan bu tavır ise sadece Atatürk’ün takımlarınca gösterilen tepki ile sınırlı kalmayarak tüm dünyada Atatürk lehine bir infial yaratmak dışında bir yere varamadı haliyle…
Konuyla ilgili olarak en güzel cevabı ise belki de Güney Koreli gazeteci Jason Lee verdi… Diyor ki; ‘’Suudiler gerçekten de hiç yenilmeyen bir adamı yenebileceklerini düşündüler. Onun mirası halkında devam ediyor’’.
Vakti zamanında İlber Ortaylı da benzer bir şey söylemişti; ‘’adam mezardan savaşıyor ve kazanıyor’’.
Kesinlikle ırkçı birisi değilim ve ırkçı söylemlere de karşıyım, ancak Türkçemizde yer etmiş şöyle bir deyim de bu yaşananlar sonrası ister istemez çağrışımsal olarak akla gelmiyor değil; ‘’ne Arabın yüzü, ne Şam’ın şekeri’’… Faydası olsa bile kendisiyle karşılaşılmak istenmeyen, sevilmeyen kimseler için söylenen bir deyim. Ülkemize istedikleri kadar sıcak para getirsinler, şayet Atatürk ile ilgili tutumları bu olacaksa; ‘’ne Arabın yüzü ne Şam’ın şekeri’’ gerçekten…
Bu yazı vesilesiyle de iyi seneler diyorum ve her gelen yeni yılın herkese bir öncekinden daha mutlu edeceği güzellikler getirmesini diliyorum.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!