Hayatım boyunca kimi konularda takıntı düzeyine varacak sarsılmaz prensiplerim nedeniyle yakın çevremden mütemadiyen eleştiriler almışımdır. Yapılan her eleştiriyi dikkate alır ve duruma göre esnekliğe de gidebilirim, ancak doğruluğundan emin olduğum prensiplerimden tamamen vazgeçmem bugüne değin mümkün olmadı! Tabi ki de bu doğrular benim doğrularım ve bir başkasının doğrularıyla da her zaman örtüşmeyebiliyor. Örtüşmediği durumlarda da eğer karşı taraf kendi doğrusu ile ilgili beni ikna edecek olursa, ‘’yeni kendi doğrum’’ doğrultusunda ‘’yeni prensipler’’ ile yola devam edebilirim.
Diyeceğim o ki, kendi doğrularınıza inanıyorsanız, prensibiniz haline getirip bu yönde hareket etmenizde bir sakınca yok ki buna da zaten ‘’karakter’’ ifadesinin bir başka tanımı olarak da bakılabilir... Ancak hayatın gidişatına göre bazı konularda (iyi ahlaklı olmak, dürüstlük vb gibi temel kavramları kastetmiyorum tabi ki) yeni doğrular belirlemek gerekebilir ki buna da ‘’karaktersizlik’’ denmez, sadece ‘’hayatta değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’’ sözünden hareketle gereğini yapmak denir!
Bunca laf salatasının varacağı nokta ister inanın ister inanmayın ama yine maske ve hatta sosyal mesafe olacak... Ne alakası var demeyin lütfen! Çünkü gözlemlerim neticesinde vardığım nokta artık sadece ‘’yeni normal’’ tanımına uymamanın gerekçesi olarak ‘’herhalde insanlar gurur yapıyor, karakterinin yara alacağını düşünüyor’’ noktası oldu!
‘’Yeni normal’’ tanımı çerçevesinde sosyal hayata dair belirlenen bir takım esnemeler var. Bunlar hem artan sosyal bunalımı, hem de ekonomik bunalımı olabildiğince rahatlatmak maksadı taşıyan uygulamalar. Fakat asla her şey artık bitti ve her şeyi yine eskisi gibi yaşayabilirsiniz anlamı taşımıyor. Maalesef büyük çoğunluk ise bunu böyle algılamış olacak ki, çarşı-pazar iç içe duran, maskeyi ya hiç takmayan ya da takıyormuş gibi yapan insanlarla dolup taşıyor. Yaşanan bunca ölüm, yaşanan bunca tedirginlik anlaşılan o ki hiç bir şeyi değiştirmeye yetmemiş insan iradesiyle ilgili, ya da iradesizliğiyle..!
Aklı başında gibi görünen tiplerde bile bu umursamazlığı görünce de, demek ki akıl ile ilgisi olmayan bir gerekçeleri var bu insanların diye düşünerek vardığım nokta, işte yukarıdaki satırlarda da bahsettiğim gibi ‘’gurur meselesi yapmaları’’ oldu! Herhalde maske takarlarsa veya daha doğru ifadeyle maskeyi olması gerektiği gibi takarlarsa ve birisinden olması gerektiği kadar mesafede dururlarsa ‘’korkak, pimpirikli, canı tatlı vb..’’ sıfatlarla anılmaktan endişe duyuyorlar.
Sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım da bu konuyla ilgili olarak benim düşüncelerimle ortak paraleldeydi. Buradan sizlerle de paylaşmak isterim;
‘’Toplum içinde maske takıyorum ve senden 2 metre arayla duruyorum. Sana saygı duyduğumu ve belki de asemptomatik taşıyıcı (belirtisiz virüs taşıyıcısı) olarak virüs bulaştırabileceğimi bilmeni isterim. Virüs korkusu içinde yaşamıyorum, sadece sorunun değil çözümün bir parçası olmak istiyorum. Hükümet beni kontrol ediyor gibi de hissetmiyorum. Kendimi topluma katkıda bulunan bir birey olarak hissetmek istiyorum. Dünya benim etrafımda dönmüyor. Hepimiz aklımızda, çevremizde başkalarının da olduğu düşüncesiyle yaşayabilseydik bu dünya çok daha iyi bir yer olurdu! Maske takmak ve 2 metre arayla durmak beni zayıf, korkmuş, aptal ve hatta –fazlaca kontrollü- yapmaz. Beni ŞEFKATLİ ve SAYGILI yapar. Bir an için yakınındaki ve değer verdiğin birinin hastalandığını hayal et lütfen! Bu NEZAKET ve SAYGI’dır...’’
Kimin tarafından yazıldığını bilmediğim, özellikle paylaşılması istenmiş olan bu yazının sahibine konuyu çok güzel ifade ettiği için gerçekten teşekkür etmek isterim. Hakkaten de maske takınca, biriyle arandaki mesafeyi korumaya çabalayınca kendini aşağılanmış, cesur karakterinden ödün vermiş veya korkak bir aptal gibi hissediyorsan sana söylenebilecek tek bir laf var; ‘’senin durumun zaten o bahsettiğin tanımlamalar çerçevesinde ve bunun için maske veya mesafe gibi kavramları kullanarak mazeret uydurmana gerek yok!’’
Daha geçenlerde, zaruriyetten ve hızlıca ihtiyaç giderip eve dönmek maksadıyla çarşıya gittiğimde aynen şöyle bir diyaloğa şahit oldum genç yaşlardaki iki adam arasında;
‘’-Vaay Rüstem kardeşim n’aber!? (isim tabi ki de gerçek değil burada) – Eyvallah biladerim benimm (bu esnada her ikisi de maskesiz ve hızlı adımlarla aralarındaki mesafeyi sıfıra indirmekle meşguller) – Yav çok özlemişim seni lan (bu sırada tokalaşma başlamış vaziyette ve yakınlaşma sürmekte) – Ben de yaa ben de şaaap şuup (şu anda normal zamanda dahi iki insanın bu denli sulu sulu öpüşmesine anlam vermediğim öpüşme biçimine girmiş durumdalar) –Karrrrrdeşşimmm benim yaa gel hele geeell (şimdi de de sımsıkı kucaklaşmış vaziyette yanak yanağa sağa sola salınım hareketi yapmaktalar).’’
Şimdiiii; ben bunları gördükçe nasıl olacak ileriye dair iyimserliğim, nasıl olacak her kurala kendim ve ailem uyarken bunlar yüzünden zabt-u rabt altında geçecek sürecin bizler gibiler için uzadıkça uzayıp kendimizi enayi gibi hissetmemem, nasıl olacak yeni normal tanımını bu toplumun büyük çoğunluğunun doğru anlaması yönünde beklentimi yüksek tutabilmem, nasıl olacak biz hekimlerin aldığı onca risk, gösterdiği onca çabaya rağmen böylesi tipler yüzünden aynı enerji ve inancımızı koruyabilmemiz ve yazık değil mi emeklerimize diye düşünmememiz..!! Nasıl olacak, nasıl?!
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!