İlkokul veya ortaokulun ilk seneleriydi sanırım kendisi ile ilk karşılaşmam. Alaybey çarşısında kimi zaman elinde bir poşetle, kimi zaman da iki tekerlekli, demirden yapılma, diklemesine yüksekliği olan üzerine üst üste koliler veya damacanalar konularak taşımaya yarayan el arabası tarzı bir şeyle dolaşırken görürdüm…
Yüz ifadesi ve mimikleri o çocuk yaşlarımda ne yalan söyleyeyim biraz ürkütücü gelirdi. Zamanla ne kadar yanıldığımı anlayacaktım tabi… Bir de tüm esnaf mütemadiyen kendisine laf atar, sataşır, kızdırmaya çalışır, ağzından küfürlü söz çıksın diye çabalardı adeta. Ama bunu yaparlarken yüzlerinde de daima bir tebessüm olurdu. Kendisi de kızıp söylendiği anların sonrasında yine yüzünden o hiç eksik olmayan gülümsemesiyle yoluna devam ederdi. İnsan sevdiğini kızdırır lafının vücut bulmuş haliydi belli ki yapılan…
Çocukken bir gün yanından geçerken ‘’nasılsın evladım’’ diyerek başımı okşadığında anne-babamın ‘’yabancılarla konuşma’’ telkinlerinin etkisiyle olsa gerek biraz tedirgin olarak ve hiç cevap vermeden yanından uzaklaşmıştım. Ama yıllar sonra bu kez ben kendisini her gördüğümde halini hatırını soracak ve hep selam verecektim… Çünkü yıllar içinde aslında onun melek gibi biri olduğunu ancak anlayacaktım…
Bir zamanlar Atatürk Kapalı Spor Salonunda basketbol maçlarımızı oynarken ve henüz yaşım çok küçükken abimin elinden tutup Karşıyaka’dan maçlara taraftarların ayarladığı servislere binerek giderdik. Servisin bir ücreti vardı tabi.. Ama ondan asla ücret istenmez veya onun ücreti bir başkasınca verilirdi. Çocuk aklımla yine anlayamazdım nedenini. Ama zamanla anlayacaktım ki, sadece onun aramızda olması bile bedelini bizlere ödediği bir güzellikti…
Maçın bazen başlamasına yakın, bazen de ortasında sessiz bir anda tek başına birdenbire yükselirdi sesi ‘’bir baba hindiii’’ diye başlayarak… Tüm taraftar hemen eşlik ederdi kendisine. Aslında devamı biraz belden aşağı olan bu tezahüratın çoluk çocuk, kadın demeden herkesçe ve öfkeli bir yüz ifadesiyle değil de gülümseyerek söylenmesi de apayrı incelenmesi gereken bir durumdu belki de… Ya da çok da incelemeye de gerek yok aslında. Belli ki kendine duyulan sempatiden ve kendisinin o güleç yüzünden kaynaklanıyordu hiç de belden aşağı bir ifade gibi algılanmaması…
Bir Can Yücel’i bilirim en güzel küfreden adam olarak, bir de bizim sembolümüz, canımız, Mustafa Abimizi… Böyle dedim diye öyle ağzı bozuk, ortalıkta rahatsızlık vererek dolaşan birini asla akla getirmemek lazım tabi. Ağzından argo söz duyabilmek için ancak ya çok kızdırılması lazımdı ya da tribünde kendine mal olmuş o tezahüratını yaptırması… Zaten herkese onun o halleri sevimli geldiğinden, adeta zoraki teşvik ederlerdi ağzından o sözleri duymak için…
Sokakta daima sevecen, güler yüzlü, çocukları çok seven, efendi bir adam olmuştur. Ne mutlu ki kendisi ile her karşılaştığımda selamlaşıp, konuştum. Ne mutlu ki bir gün beni kırmayıp birlikte çarşı girişinde selfie fotoğraf çekildik ve evimin baş köşesinde duruyor…
Hiç unutmam çocukluk yıllarımda yine bir gün bir de baktım ki iskele önünde dizlerinin üzerine çökmüş dizlerini döve döve hüngür hüngür ağlarken bir taraftan da ‘’Allahım ben sana ne yaptım, niye niyee’ diye haykırıyor. Meğer o sene ligden düşen Karşıyakamız içinmiş o ağıtların nedeni. Karşıyaka’da yaşayan, Karşıyaka’yı yaşayan, Karşıyakalıların sembolü-dostu-abisi-kardeşi olan bir efsaneydi o bizim için…
Birer birer eksiliyoruz maalesef. Sembollerimiz azalıyor gün geçtikçe…
Açılışında bizzat bulunduğum çarşı girişindeki bankta oturan halinin tasvir edildiği heykeli iyi ki de oraya konmuş. Bunu ondan daha fazla hak eden belki de yoktur. Kulübümüzün de 1 numaralı şeref üyesi yapılması onu onurlandıran ayrı bir güzellik olmuştu.
O Karşıyaka ile yattı, Karşıyaka ile kalktı hep. Ama Karşıyakalılar da ne mutlu ki ona hak ettiği değeri ve sevgiyi verdi daima. Aramızdan bedenen ayrılmış olabilir, ama gönüllerde ve hatıralarımızda daima yaşayacak. Cennetin en güzel köşesinde Kaf Kaf çekecektir yine, eminim…
Sadece kendi çocukluğumda tanımakla kalmayıp, kendi kızımı da tanıştırmıştım bir gün. Ona da tıpkı bana çocukluğumda yaptığı gibi yaklaşıp başını okşayıp sevgi sözcükleri söylemişti. Birkaç nesilin sevgilisi, Karşıyakamızın sembolü, iyi insan ‘’etendim’’ ya da ‘’bir baba hindi’’ Mustafa abimi hem çok üzülerek hem de yüzündeki o hep var olan sevimli gülümsemesine mukabele edip buruk bir gülümsemeyle uğurluyorum.
Işıklar yoldaşın olsun, huzur içinde yat.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!