İki çocuk düşünün..! Her ikisi de anne babası tarafından eşit şartlarda yetiştirilen iki çocuk... Bir tanesi eş dost, hısım akraba tarafından daha çok sevilen daha çok ilgi gören olsun. Hatta öyle ki o ne yaparsa yapsın daha çok sevilmeye devam edilsin... Bu çocuklardan daha az kesim tarafından ilgi gören ama karakter itibariyle daha çalışkan, başarısızlığı kabullenmeyen ve kendisine gösterilen ilgiden bağımsız olarak kendi kendisine yetebilmek için bireysel olarak çabalamayı ilke edinen bir yapıda olsun. Diğeri, yani her daim şımartılan ise kendisine gösterilen ilgiye paralel olarak daha vurdumduymaz, bir şeyleri başarsa da başarmasa da her zaman önde gelenin kendisi olacağını bilmenin verdiği rahatlıkla çalışmayı, iyi yerlere gelmeyi çok da umursamayan bir karakterde olsun... Bu çocuklardan kendi kendine yetmeyi ilke edinen gün gelip de bu hedefine ulaşmayı başardığı halde diğeri gerek öğrenim hayatında gerekse iş yaşamında hiç bir zaman başarı elde edemeyen biri durumuna gelmiş olsun...
Şimdiiiii; geldikleri bu noktada bu iki çocuğun da eşit yaşam şartlarına sahip olarak hayatını idame ettirmesi adil mi olur yoksa çok büyük bir haksızlık mı sorarım size?! Çocukluğundan beri emek veren kişiye, çalışıp çabalayıp elde ettiği başarılarla ulaştığı kazancın elinden alınıp da ''Aaaa! Olur mu hiç senin öyle onun böyle yaşaması... Kardeşin o senin. Senin kazancın ile onun kazancı toplanıp eşit pay edilecek'' denmesi hangi adalet duygusu olan insanın içine siner?!
Veya bir şirketin iki çalışanını düşünün... Biri şirkete devamlı kar getirecek yeni hamleler yapan, girişimci, tuttuğunu koparan yapıda, diğeri ise günlük işin rutinini bile becermekten aciz ve şirketini giriştiği her işte refüze eden, zarar ettiren bir yapıda olsun... Normal şartlar altında başarısız olanın direkt işine son verilir ama hikaye bu ya bizim verdiğimiz örnekte durum şöyle olsun; her ikisinin de aynı maaşı almaya devam etmesi halinde sizce bu adil mi peki?! Hatta şirketi son derece kötü temsil eden kişinin bir de maaşını bir kaç gün geç alması halinde isyan edip maaşını alana kadar şirkete uğramadığını düşünün ve buna rağmen kendisinin hoş görülüp sonradan maaşının da verildiğini hesaba katın!!! Bu olacak iş mi?! Ya da olması halinde bile diğer, şirketi her platformda başarıyla temsil eden çalışanın aynı performansta ve demoralize olmadan çalışmasını sürdürmesi mümkün olabilir mi?!
Daha basit bir örnek vereyim... Öğrencilerle dolu bir sınıf ve öğretmen düşünün... Öğretmenin başarılı olan öğrenciye daha yüksek notlar vermesi; beklenen, olması gereken ve adil olan uygulama değil mi sizce de! O öğretmenin henüz iki kere iki kaç eder sorusuna dahi cevap veremeyen bir öğrenciyle en zor integral, türev sorularının bile altından başarıyla kalkan öğrencisine aynı notu vermesi kabul edilebilir bir şey mi peki?!
İşte şu sıralar Karşıyaka'da yaşanmakta olan polemiklerin en basit şekliyle açılımı budur..! Mutlu Altuğ'un yapmaya çalıştığı ile Turgay Büyükkarcı'nın rahatsızlığının açıklaması budur... Tabii ki de her bir branş, bir bütünün parçaları. Kulübün idarecilerinin görevi de hiç birinin mağduriyetine izin vermemektir doğru..! Ama bunun yolu birinin eksiğini tamamlarken bir diğerinin hak ederek kazandığını eksik olanın açığını kapatmakta kullanıp, başarıyı adeta cezalandırmak şeklinde olmamalıdır... Eksiği gidermenin yolu başarılı olandan alıp da başarısız olanın hazır yemesi değil, eksik olan tarafın çalışarak-başarılı olarak açıklarını, elde ettiği başarılara paralel bir şekilde doğal sürecinde kendisinin tamamlayacağını göstermektir ki ancak bu şekilde sağlanacak bir motivasyonla sorunlar çözülebilir...
Karşıyaka spor kulübüdür, tektir ve bir bütündür! Buna kimsenin itirazı yok!!! Ama tek ve bütün olmak, bütünü oluşturan yapıtaşlarından çürük olanı onaracağım derken sapasağlam yerinde duran temel taşını zaafiyete uğratmakla mümkün olamaz. Derhal doğru adımlar atılmalı, yöneticiler arası diyalog ve uyum sağlanmalı, kaş yapayım derken göz çıkarılmamalıdır...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!