Ağacın Türklerin geçmişlerinde çok önemli bir yeri olduğunu gösteren nice veri mevcut. Mesela, Türk mitolojisinde bir ''Hayat Ağacı'' kavramı vardır ki; Tanrı'nın ilahi özelliklerinin yeryüzündeki sembolü ve Tanrı'ya kavuşmanın yoludur. İslamiyet öncesi Asya Türklerine ait ''Hayat Ağacı'' olarak nitelendirilen ağaç da ''Akçam'' ağacıdır. Kış mevsiminde bile yapraklarını dökmemesi, sürekli yeşil kalması nedeniyle böyle adlandırılmıştı.
Nardugan'da (Nar-Güneş, Tugan-Doğan), yani 21 Aralık'tan sonra güneşin daha çok görülmeye başladığı ve gündüzlerin uzamaya başladığı gün olan 22 Aralık'ta ölümsüzlük sembolü olarak kabul edilen Akçam ağaçları süslenirdi. Noel'de çam süsleme geleneğinin dayanağı olarak da bu gösterilir. Çam ağacının Türklerde ölümsüzlük sembolü olması ve inanışa göre tüm insan ırkının türediği ağaç olması sebebiyle kutsal kabul ediliyordu.
Orta Asya'daki çam türü olarak o dönemlerde Akçam hakim iken, bugünün Anadolu'sundaki doğal olarak yetişen çam türleri ise görülme sıklığı sırasıyla Kızılçam, Karaçam, Sarıçam, Fıstık Çamı ve Halep Çamıdır. Sonuç itibariyle bulunulan coğrafyanın değişmesine paralel, bitki örtüsü anlamında da değişiklikler olmakla beraber Türkler nezdinde genel itibariyle ''çam ağacı'' ayrı bir anlam taşımaktadır. Hatta Rus bilim insanı, Türkolog ve araştırmacı yazar Murat Adji'nin ''Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi'' adlı kaynağında; ''Altay'da çam ağacının her zaman esrar dolu bir güzelliğe sahip olduğu kabul edilmiştir'' der..!
Tüm bunları niçin anlattığıma gelmeden önce bir de şu bilgileri de aktarmak lazım; şu anda Anadolu'da en yaygın çam türü olan Kızılçam, ispatlanan tarihi itibariyle 23 milyon yıldır, tahmini tarihi itibariyle de 35 milyon yıldır bu topraklarda yer alan bir ağaç türüdür. Doğu Akdeniz'e özgü bir ağaç türü olan bu ağaç, hatta öyle ki bazı yabancı kaynaklarda ''Turkish Pine- Türk Çamı'' olarak geçmektedir.
Bazı özelliklerine de göz atacak olursak; yanan kızılçam ormanları asla yok olmaz ve küllerinden yeniden doğar. Hani el bombası gibi, yanan kozalaklarını 150-200 metre uzağa fırlatıp oraları da yakıyor diye söyleniyorlar ya; aslında bu kızılçamın küllerinden yeniden doğabilmek için geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Bazı kapalı tuttukları kozalakları 150 derece ısıya kadar dayanıyor ve yangında açılarak tohumlardan yeni ve genç ormanların oluşmasına vesile oluyorlar.
Yanısıra, kızılçam kuraklığa en dayanıklı çam türüdür. Bunları ben söylemiyorum bu arada... Bunlar pek çok konunun uzmanı profesör ve oda başkanları tarafından ifade edilen bilimsel gerçekler (Prof Dr Ünal Akkemik, Orman Müh. Odası Başkanı Hasan Türkyılmaz vb...) Yanan çamlar yerine meyve ağacı dikilsin diyenlerin göremediği gerçek ise Türkiye'nin aslında su fakiri bir ülke olduğu ve tavsiye ettikleri ağaçların ciddi bir sulama gereği olacağı...
Tüm ekolojik ve doğal faktörler hesaba katıldığında, özellikle Akdeniz ikliminin egemen olduğu yerlerde kızılçam en ideal türlerimizin başında geliyor... Hayvanlar açısından bakıldığında da konunun uzmanlarından kuş gözlemcisi Emin Yoğurtçuoğlu der ki; ''Anadolu Sıvacısı kuşunun dünya populasyonun yüzde 70'i Türkiye'deki çam ve iğneli öteki ağaçlarda yaşıyor. En fazla da Karaçam ve Kızılçam'da''. Yangın ekolojisi uzmanı İsmail Bekar'ın yorumuna bakacak olursak; ''Akdeniz ormanları milyonlarca yıldır varlığını sürdürebiliyorsa bunu Kızılçam gibi yangınla beraber yaşamayı öğrenmiş türlere borçludur''...
Türkler için kutsallığından tutun da, Anadolu'da milyonlarca yıldır var olan doğal yaşam alanlarında bulundukları bilgisine ve faydalarına kadar bunca anlattığım şeyden sonra size bir kısım kişilerin Kızılçam ile ilgili ortaya attığı sav'larını aktaracak olursam; ''bu çamlar, yangınların yayılmasını kolaylaştırmak için 1947 yılında Marshall yardımları ile birlikte Anadolu'ya ekilmiştir''..! Yine ortaya attıkları bir diğer görüşe de bakacak olursak; ''yanan bölgelerde ağaçlandırma çalışmalarında meyve ağacı dikilmesi gerekir, çam ağaçları hiçbir işe yaramayan çıra'lardır''..!
Bence bu dayanaksız bilgi ve önermeler yorumlanabilecek gibi dahi görünmüyor. Ancak şunu söyleyebilirim. Her konunun uzmanları vardır. Bırakın da sosyal medyada yazılan çizilen, bilimsel dayanağı olmayan şeyler değil, her konunun uzmanlarının vereceği bilgiler sizleri yönlendirsin. Tıpkı aşı konusunda da olması gerektiği gibi...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!