Kuzey Ege kıyıları… Çocukluğumun her yaz tatilinin geçtiği, sadece doğal güzelliği nedeniyle değil aynı zamanda anılarımın yarattığı duygusal nedenlerle hayatımdaki en ayrıcalıklı yerler… Ve bu sene de yıllık iznimin bir kısmını kullanırken yine ailemle birlikte oralardayım. Yazılarımı okuyanlar bilir, daha önce de bir yazımda kısaca bahsetmiştim buraların üzerimdeki tesirinden. Şimdilerdeyse bu doğa harikası yerlerin ve aynı zamanda çok önemli bir kültürel mirasın yok ediliyor oluşunun hüznüyle doluyum. Bu yazıyı da teknolojiye erişimimin bulunduğum yerde (biraz da gönüllü olarak) zorluğundan dolayı bu konu üzerinde herkes bir şeyler söyledikten sonra ancak kaleme alabiliyorum. Yalnız öylesine doluyum ki nerden başlayacağımı dahi bilemiyorum!
‘’Dağ’’ denilince ilk akla gelen şekil nedir? Eteğinden zirvesine doğru incelerek uzanan bir kaya kütlesi ve üzerinde yer yer çalı çırpı, makilik ve tek tük ağaçların belki olduğu belki olmadığı bir oluşum… Ama Kaz dağları denilince kavramlar dahi değişir, tanımlamakta yetersiz kalır. Kaz dağları her bir karışıyla yaşayan bir canlı organizmadır! Şu anda Kaz dağlarına bakarak, oradan gelen esintiyi teneffüs ederek yazıyorum ve dünyada oksijen yoğunluğu en fazla ikinci yer olmasından kaynaklı olarak da emin olun ki dimağım son derece açık bir şekilde yazıyorum. Bu fazlaca zihin açıklığı ve Kaz Dağları üzerine çocukluğumdan beri fazlaca şey okumuş, araştırmış biri olma durumu ise bu defa yazarken avantajdan çok dezavantaja dönüşüyor maalesef. Çünkü bu farkındalık beni gelişen son olaylar karşısında belki de genel ortalamanın çok üzerinde mutsuz etmekte…
Konunun herkesçe dillendirilen rakamsal detaylarına veya maden işletmesinin kullanacağı tekniğin analizi gibi kısımlarına çokça girmeden yazmaya gayret ediyorum, zira bunlar zaten günlerdir anlatıla anlatıla hemen herkesçe öğrenildi. Varılacak sonucun ne olacağı ise meçhul! Doğayla girişilen savaşın galibinin kim olacağının da malum olduğu gibi… 1853’de Kızılderili şefi Seattle ne de güzel söylemiş ama; ‘’Beyaz adam toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur. Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz. Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, , son balık öldüğünde anlayacak…’’
Bazı bilgileri kısaca hatırlatmak gerekirse; Kesilen ağaç adedinin 200 bin civarı olması veya bakanlığın açıkladığı gibi 13400 olması konunun sadece bir yönü. Sanki 13400 sayısı da az bir sayıymış gibi. Başlayın bakalım 1’den itibaren saymaya 13400’ü bulmanız ne kadar sürecek! İşin siyanür kısmı diğer bir yönü. Zannedildiği gibi siyanürün primer etkileri değil üstelik söz konusu olan. Siyanürle yapılan ayrıştırmada kayalardan çözülecek olan ağır metallerin yol açacağı zarar da sekonder fakat oldukça etkili bir diğer zararı olacak. Bu kadarla da sınırlı değil. Bu konu gerçekten çok yönlü. Atik Hisar barajına yakınlığı, yeraltı sularına karışacak olan zehirli maddeler, bu maden şirketinin ilk olmadığı gibi son olmayacağı gerçeği de diğer tarafları… Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan’ın ifadesine göre bölgede 100’ün üzerinde altın arama projesi ve 40’ın üzerinde işletme ruhsatı olduğunu biliyor muydunuz?! Çıkarılacak olan altın da 1 ton kayadan 0,78 gr!!! 6 yıl boyunca en ilkel ve ucuz teknikle çalışılarak çıkarılacak total altının da sadece yüzde 4’ü bize bırakılacak. Ödenecek diyetin ağırlığına bakın ve sonra bir de şu karşılığına bakın! Zaten hiçbir maddi bedel böylesi bir dünya mirasını yok etmeyi haklı kılamaz… Türkiye’nin eriştiği milli şuurun derecesinin çok önemli bir seviye tespit sınavı olacak yaşanmakta olan süreç…
Kaz dağlarının barındırdığı gerek yerel gerekse global onlarca efsanesi mevcut. Sarıkız efsanesi ve Hasanboğuldu bize ait olanlarının en bilinenleri. Dünya medeniyetinin temellerini atmış olan antik Yunan medeniyetine ait mitolojik efsanelerin çoğunun ev sahipliğini de yine Kaz Dağları yapıyor. Mitolojideki adıyla İda Dağı yani… Bunlara göre; Zeus ve tanrıça Hera İda dağının zirvesinde evlenmişlerdir. Yine burada Troya savaşı esnasında Zeus ve Hera savaşın farklı taraflarını tutmaktadır ve Hera Zeus’u baştan çıkartarak etrafını bir sis perdesiyle örttürdüğü döşeğinde Zeus’un savaşa müdahil olmasını önlemek için onunla aşk yapmıştır. Yine bir başka efsaneye göre dünyanın ilk güzellik yarışması burada Zeus’un görevlendirdiği Paris tarafından düzenlenmiştir. Homeros meşhur İlyada’sında İda dağında geçen birçok mitosa yer verir…
Hele ki doğası… Zeus altarı, Sütüven şelalesi ve göleti, Afrodit’in gözyaşları, Pınarbaşı, Adatepe köyü, Hasanboğuldu ve daha nice güzelliği içinde barındırır. Bu saydıklarım sadece görmenin bana nasip olduğu kadarı. Oysa ki Kaz dağlarının her bir yükseltisi veya derinliği insana ayrı iklimi yaşatan bu saydıklarım gibi binlercesine sahip… Boşuna denmemiş ‘’bin pınarlı, vahşi hayvanların anası İda’’ diye… 5000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenen bu tabiat abidesinde ‘’bilinen’’ 800 çeşit bitki türü olup bunların 32 tanesi ise endemik, yani dünyada sadece burada yetişebiliyor!
Gerek efsanelere ev sahipliği yapan kültürel yapısı, gerekse eşsiz doğası itibariyle dünyanın sayılı yerlerinden, belki de en başta geleni olan Kaz dağları maalesef büyük tehdit altında. Çocukluğumda Ören plajından Kaz dağlarına doğru bakarken, o yaz sıcağında zaman zaman üzerinin gri bulut kümeleriyle kaplandığını görünce kendi kendime ‘’Tanrı en özel bahçesini bu yaz sıcağında bile suluyor’’ diye düşünür, mutlu olurdum. Yaklaşık 40 yılı buldu ki ben hala ne zaman Ören’e gitsem gözlerimi Kaz dağlarına diker yine aynı manzarayla karşılaşıp mutluluğumu diri tutarım. Aynı çocuksu düşünceyle… Ben her ne kadar masumiyetimi korumaya çalışıyor olsam da maalesef Yeni Türkü’nün dediği gibi ‘’biz büyüdük ve kirlendi dünya’’… Ben Tanrı’nın bize sunduğu eşsiz nimet derken, başkaları ise ne yazık ki Allah’tan da korkmaz olmuşlar!
Mübarek kurban bayramı geldi çattı. Belki bu vesileyle Allah korkusunu içlerinde hissederler umuduyla babamın biz evlatlarına verdiği nasihatlerin belki de en değerlisini buradan sizlerle paylaşmak istiyorum; ‘’ne olursa olsun mücadeleye devam’’… Bu ülke hepimizin. Bilerek veya bilmeyerek Kaz dağlarına zarar verenlerin de, yok edilmemesi için legal zeminde mücadele verenlerin de… Doğru yola girilmesi temennilerimle herkesin bayramını en içten duygularımla tebrik ediyorum.
Sağlıcakla kalın…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!