Toprak!.. İnsanın ham maddesi, yaşamın devamlılığının temel unsurlarından biri... İçerisindeki canlı ve cansız varlıklarla birlikte muhteşem bir sistem! Katı yer kabuğunun en üst kısmını saran, insanların ve diğer canlıların beslenmesinde temel kaynak teşkil eden varlık...
Sadece 1 gramında bile milyonlarca canlı barındırır ve bunların her birinin ekosistemin devamlılığı için ayrı önemi bulunur. Toprak canlıdır, toprak aynen insan gibi oksijen soluyup karbondioksit vererek nefes alır. Su ve hava gibi tüm canlıların ortaklaşa kullandıkları bir hazinedir ve yaşamın devamı bu hazinenin varlığına bağlıdır. Toprak, çoğaltma olanağı olmayan tek üretim aracıdır ve bununla birlikte dünya nüfusu ise hızla artmaktadır. Her ne kadar bataklık ve göllerin kurutulmasıyla, tarıma elverişli olmayan yerlerin de özel bazı metodlarla tarıma açılmasıyla toprak miktarının arttırılabileceği iddia edilse de bu şekilde eklenen toprağın mevcut toprağa oranı hemen hemen ''hiç'' kadardır...
Toprak sadece kendisine yaşamsal anlamda mecbur olduğumuz canlı bir varlık değildir, aynı zamanda maneviyatımızı da besler. Bir Çin atasözü ''bir gün mutlu olmak için yemenin içmenin, bir hafta mutlu olmak için tatil yapmanın, bir ay mutlu olmak için evlenmenin, ömür boyu mutlu olmak için toprakla ve ömür boyu mutsuz olmak için insanlarla ilgilenmenin gerektiğini'' söyler... Bu söze paralel olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde 2007 yılında yapılan bir araştırmada elde edilen sonuçlara göre; depresyona en fazla neden olan meslekler olarak aşçılık, barmenlik ve hekimlik saptanmış, birebir insan ile ilişki içinde olunması gereken meslekler olmalarına istinaden ve yine aynı araştırmada depresyon eğiliminin en az olduğu meslekler olarak da aynı gerekçeyle -yani insan ile direkt temasın az olması nedeniyle- inşaat mühendisliği ve makine mühendisliği saptanmış (araştırmanın kaynağını bulamadığım için bu sonuçları burada sadece birer varsayım olarak paylaşıyorum). Sonuç itibariyle ihtiyacından fazlasını talep etmeden sessiz sakin bekleyen ve kendisine verildiği kadarını insana geri sunan toprakla uğraşmanın verdiği huzur yadsınamaz bir gerçek!
Zaten yaradılışın temelinde de o yok mu? Kutsal kitapların tamamı da buna vurgu yapmıyor mu! İlk insanın İbranice ismi ''Adam'', toprak anlamına gelen ''adama'' sözcüğünden türetilmiştir.''Toprak'' adlı Montgomery'nin yazdığı ve TEMA vakfınca Türkçe olarak yayınlanan kitapta bu durum şöyle betimleniyor; ''Tanrı toprağı (Adem) yarattı ve onun kaburga kemiğinden oluşan yaşam (Havva-Eve, İbranice'de yaşam anlamına gelen hava sözcüğünün çevirisidir) bu topraktan fışkırdı. Latince insan demek olan homo sözcüğü de, Latince yaşayan toprak anlamına gelen humus sözcüğünden alınmıştır''. Kur'an-ı Kerim de insanın yaradılışında toprağa vurgu yapmıştır pek çok yerde; ''sizi topraktan yaratması, onun uluhiyyetinin delillerindendir (Rum 20)'', ''sizi yerden (topraktan) o yarattı. Ve sizi o yerde yaşattı (Hud 61)'', ''biz insanı kuru bir çiğ hamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattık (Hicr 26)'', ''o sizi bir çamurdan yarattı (Enam 2)'', ''şanım hakkı için biz insanı çamur hulasasından yarattık (Müminun 12)'', ''insanı balçıktan yarattı (Rahman 14)'', ''sizi yerden (topraktan) yarattık, yine sizi o yere (toprağa) döndüreceğiz (Taha 55)''...
İnsanın topraktan yaratılmasıyla ilgili yapılan spekülasyonlara en güzel cevabın bilimsel olarak yapılan araştırmalarla ortaya konulacak sonuçlar olacağına karar veren bir grup bilim adamı bu araştırmalarının sonucunda insan vücudunun içerdiği maddelerle toprağın içerdiği maddelerin tamamen aynı olduğunu bulmuşlardır. Bu maddeler; alüminyum, demir, kalsiyum, oksijen, silisyum, sodyum, potasyum, magnezyum, hidrojen, klor, iyot, manganez, kurşun, fosfor, bakır, gümüş, karbon, çinko, kükürt ve azottur. Yani toprak=insan. Yani toprağı yok etmek=insanı yok etmek! Ve bizler maalesef onu yok ediyoruz veya yok olmasına göz yumuyoruz, umarsızca bilinçsizce...
Bu açıdan Karşıyaka'da da katliam sürüyor! Daha önce de dikkat çekmeye çalıştığım bir mevzuyu bu yazıda yinelemek ihtiyacını duydum. Bunca satır, toprağı anlattım ki belki sesimi bir duyan çıkıp, şayet toprağın ne anlama geldiğini bilmiyorsa bunları okumak suretiyle öğrenmesi halinde konunun önemini anlayan birileri çıkıp da sürmekte olan katliama bir dur der umuduyla... Bir avuç toprağın bile çok çok ama çok değerli olduğu büyük şehirlerde mevcudu korumak şart kanaatindeyim. Arttırma şansı yok madem, bari var olanı eksiltmeyelim.
Kentsel dönüşüm esnasında özellikle de şehir içinde nispeten korunmuş bir vaha olarak gördüğüm Çamlık muhiti ve çevresinde, öncesinde önünde, arkasında, sağında, solunda bir miktar toprak ve üzerinde de çeşitli ağaçların, çiçeklerin bulunduğu alanlara sahip binaların yerlerine yapılan yeni binalarda bu yaşayan alanların yok edillip betonlaştırılmasına şahit oluyorum mütemadiyen ve cidden kahroluyorum bu duruma...
Sadece orası da değil, sahil boyunca yer alan yıllanmış apartmanların da kentsel dönüşüm çerçecesinde yıkılıp yerine yenilerinin yapılmış hallerine bakınca, keşke o eski hali de depreme dayanıklı olsaydı da yıkılmasaydı demekten kendimi alıkoyamıyorum. Çünkü çocukluğumdan beri sahil boyunca yürüyüş yaparken o apartmanların eski hallerinde yer alan önlerindeki güzel, bakımlı bahçelerini görür ve bundan büyük keyif alırdım. Şimdilerdeyse oralardaki beton zemin üzerinde yer alan araba modellerini incelemem gerekiyor mecburiyetten!
Şahit olduğum daha nice örnek var bu şekilde elde avuçta kalan azıcık ve üstelik de verimli toprak alanların yok edilişine dair ne yazık ki! Mesela küçük, çok küçük, hatta belki de 1 metrekare bile olmayan fakat benim yine de içimi cız ettiren şahit olduğum bir diğer toprak yok ediliş örneğini vereyim size; Osmanbey parkı önünde yer alan otobüs durağının yüzünüz denize dönük iken solunda kalan yaya yolu üzerinde zaten sıra sıra yer alan canım palmiye ağaçlarından bir tanesi uzun yıllar önce ya hastalıktan ya da başka bir nedenle kökünden kesilmişti ve orası dikdörtgen, toprak ve üzerinde kesilen ağacın gövde kalıntısı yer alacak şekilde boşluk olarak duruyordu. Oradan her geçişimde keşke buraya tekrar bir ağaç dikseler diye içimden geçirir dururdum. Sanki saçkıran olmuş bir insan kafası gibiydi oradaki boşluk benim nazarımda. Ben bu umutla oradan rutin geçişlerimi sürdürürken bir gün bir de ne göreyim! O kadarcık bir toprak parçasına bile tahammül edemeyen bir zihniyet tarafından üzeri itinayla beton kaplanarak kapatılmıştı! Kimin hangi gerekçeyle, hangi akla hizmet yaptığını bilmiyorum ama o halini görünce yapanın kim olduğunu bilmediğim o zat'a içimden geçenleri, içimden içimden saydırmadan edemedim doğrusu.
Bakınız, toprak yaşamdır, toprak insandır, toprak nefes alıp verir, topraktan geldiğimiz gibi yaşam yolunun nihayetinde bizi bağrına basacak olan da yine o'dur..! Yakışmıyor insana onu yok etmek. Kendini yok ettiğini bilmiyor bunu yapan insan. İntihar ediyor bunu yapanlar ancak farkında değiller. Hele ki Karşıyakamıza hiç ama hiç yakışmıyor bu denli şuursuzca yok edilen toprağına sahiplenmemek! Bir zamanlar bir kez sormuştum, şimdi yine soruyorum; yok mu bu kentsel dönüşüm başlığı altında yok edilen güzelim toprak alanların ortadan kaldırılışına dur diyecek bir yasal müeyyide ya da en azından tavsiye niteliğinde bir uyarı yapabilecek merci.?! Gerçekten bunun cevabını bilmiyorum ve bu konuda yapılabilecek bir şey varsa buradan yetkililere seslenmek suretiyle harekete geçilmesini ümit ediyorum sadece. Yapılabilecek bir şey yoksa da çaresizce, içim kan ağlayarak sürmekte olan bu katliamı izlemeye devam etmek zorunda mıyım acaba?!
Topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Kimilerimiz günahları daha fazla, kimilerimiz sevapları daha fazla olarak! Bu katliamı yapanların, o katlettikleri toprağın bağrına ne şekilde gideceğinin yorumunu ise sizlere bırakıyorum...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!