Yakın bir zamanda oturduğum apartmanda her toplu yaşanan yerde olduğu gibi belli mevzularda kat sakinleri arasında yaşanan ihtilaflı durumlar söz konusuydu. Konulara, yapılan apartman toplantılarında ortak bir çözüm bulunamamış ve belli kat sakinleri kendini mağdur bazıları ise kendini haklı görüyordu. Süreç içersinde diyalogla çözüm elde edilemeyip, diyalogların bazı taraflarca da münakaşaya hatta hakarete varan bir tarza dönüştürülmesi üzerine çözüm merci olarak üçüncü ve tarafsız bir yere başvurma, yani hukuki zemine taşınması durumu da mecburi bir hal almıştı. Kendini bilen, aile terbiyesi olan, her koşulda hukuk devletine güvenmesi gerektiğini bilen ve konuşma adabının dışına çıkmak istemeyen her medeni insanın da yapması gerektiği gibi... Tahmin ettiğinizi düşündüğüm üzere bendeniz de konunun taraflarından biriydim ve çirkin diyalogların muhatabı olmamak, yanısıra da hakkaten ben mi kendimi haklı zannederek hata yapıyorum ya da karşı taraf mı sorusunun doğru cevabını alabilmek için hukuki yola başvurdum! Bu girişimimden kısa bir süre sonra hiçbir apartman toplantısına katılmamış olan, konularla ilgili geçen ikili diyalogları bilmeyen ve hatta yıllardır benimle hiçbir tanışıklığı ya da iki kelam etmişliği dahi olmayan bir zat, benim davacı olduğum konunun karşı tarafından dinlediği taraflı bilgilerle bir gün karşıma dikildi..! Şimdi diyeceksiniz ki bize ne anlatıyor bu adam, bize ne! Az sabredin hele, konuyu bağlayacağım noktaya varabilmek için bu ön bilgileri yazdım!
Her neyse; bahis konusu zat karşıma dikildi ve bana söylediği pek çok, kişiliğimle alakası olmayan itham arasında sarfettiği bir cümle cidden çok düşündürücüydü!!! Benim aynı fikirde olmadığım kişilerle nahoş polemiklere girmemek, maruz kaldığım hakaretlere benzer cevaplar vererek kendime olan saygımı kaybetmemek için başlattığım hukuki sürece istinaden kendisi beni belli bir siyasi görüşe ait partizanlıkla suçladı..! O an ne diyeceğimi bilemediğim, şaşkınlıktan bir kaç saniye sessiz kaldığım bir boşluk yaşandı... Bu itham'ın içeriği zaten külliyen benimle alakasız olmakla beraber, dediği gibi bir durumun düşüncesini paylaşıyor da olabilirdim belki ama basitçe bir apartman konusuyla ne alakası vardı?! Sonradan devamını da getirdiği cümleleri duyunca bu kez şaşkınlığım yerini üzüntüye bıraktı... Çünkü kendi kafasından kurduğu denkleme göre belli bir siyasi görüş tüm hukuk sistemini ele geçirmişti ve ben de o zihniyetin bir sempatizanı olarak buna duyduğum güvenle mahkemelerde yer alan tanıdıklarımı devreye sokup istediğim sonucu alabilecektim!!! Şu zihniyete bakar mısınız lütfen!! Hem hiç tanımadığı beni hiç de alakam olmayan bir durumla özdeşleştirmiş hem de namusuyla, dürüstçe işini yapmakta olan tüm adalet sistemi çalışanlarını yaftalamıştı..! Pes doğrusu...
Bu örneği toplumumuzdaki sosyal ayrışmanın ne denli paranoid-şizofren tipler yarattığını anlatmak için verdiğim kadar Karşıyaka adı ve Pınar markası arasında son günlerde yaşanan durumla ilişkilendirebilmek için de verdim...
Yaşar Holding yönetim kurulu başkanı Selim Yaşar geçenlerde son derece lüzumsuz bir polemiğin başlangıcı olan tweet atarak Karşıyakalılarla arasındaki gönül bağını zedelemiş oldu. Lüzumsuz diyorum, çünkü Karşıyaka Spor Kulübü ile Yaşar Holding arasındaki 60 yıla varan bağın bu güne kadar hiç bir dönemde siyasi bir zemini olmamışken yaratılan bir kaos oldu resmen!
Selim Yaşar maalesef konuyu siyaseten görüşünü açıklayan noktada bırakmayıp bir de üzerine ''Ankara ile ilişkileri korumak için en yüksek hayır çıkan Karşıyaka ile olan sponsorluğu gözden geçirmek gerekli'' ve ''Karşıyaka'nın 45 milyon borcu var biline...'' şeklindeki açıklamalarıyla bir nevi aba altından sopa gösterme boyutuna taşımış oldu!! İyi de, bu konuyu bu raddeye getirmek niye?! Karşıyaka ve Pınar markası arasındaki ortak menfaatler ile siyasi duruşu bağdaştırmak tıpkı benim apartmanımda yaşayan zat gibi ortak mevzudan uzaklaşıp da belden aşağı vurmaya başlamak değil de nedir peki?! Hem Pınar markasının hem de Karşıyakalıların ortak konusu, Karşıyakalıların kalbi olan Karşıyaka Spor Kulübü değil mi! Her iki taraf da bu ortak paydayı daha da yüceltmek dışında konulara girerek sanki ne kazanabilecek ki?! Size bir şey söyleyeyim mi, bu konunun kazananı da olmaz...
Karşıyaka'nın bu sponsorluğa ihtiyacının gün gibi aşikar olduğu kadar Pınar markasının da Karşıyaka'dan bağımsız hareket etmeye başlamasının zararları, kendileri için Karşıyaka'nın uğrayacağı kayıptan çok daha büyük olacaktır. Pınar markası onlarca yıldır var, belki de yüzlerce yıl daha var olacak olsun, ama dünya durduğu müddetçe var olmaya devam edecek olanın Karşıyaka ve Karşıyakalılar olacağı gerçeği de var ortada... Üstelik Karşıyaka, Pınar sponsor olmadan önce 86-87 yılında çifte kupayla şampiyonluk yaşamak suretiyle kendi öz evlatlarıyla bu başarıları yakalayabileceğini 30 sene önce ispatlamış bir kulüp...
Bu talihsiz açıklamaların ardından gerek Selim Yaşar'dan gerekse Yaşar Holding olarak kurumsal düzeyde, ortalığı toparlamayı amaçlayan açıklamalar da gelmedi değil ama testi kırıldı bir kere..! Parçaları toplayıp yapıştırsan da çatlakların izleri daima görülmeye devam edecektir. Öyle hatalar vardır ki telafisi mutlak olarak mümkün olamayacak türdendir ve maalesef bu yaşanan durum da öyle! Ancak çatlakları doldurup da izleri de yok edip sadece içten içe onun öyle olduğunu bilecek seviyeye de indirgenebilir belki bu durum... Nasıl mı?!
Yıllardır eminim her Karşıyakalının hissettiği, içini burkan bir durumun düzeltilmesiyle olabilir belki! Her musibette bir hayır vardır misali, yaşatılan bu kalp kırıcı, moral bozucu açıklamaların ardından Karşıyaka adının daima bir kurum adından önce geldiği ve geleceği gerçeğine atfen sponsor firmanın adının Karşıyaka adının ardına alınmasıyla ilişkilerin daha da az iz bırakacak şekilde düzeltilmesi adına bir adım atılabilir... Hem zaten büyük kulüplerin yaptığı sponsorluk anlaşmalarının tümünde de bu durum böyle değil mi?! Yakın bir zamana kadar Fenerbahçe, halen sürmekte olan Galatasaray, Beşiktaş, Darüşşafaka örneklerine bir göz atın isterseniz. Bence bundan sonrası için ortak paydanın Karşıyaka Spor Kulübü olduğu gerçeğini unutmadan, siyasi görüşlere göre bölünme yaşamadan önümüze bakmayı başarabilmenin formülü belki de Pınar Karşıyaka'nın, Karşıyaka Pınar olarak yoluna devam etmesi...
Apartmanımda yaşayan zat'ın cehaletine verebilirim belki sapla samanı karıştırmasını ama Selim Yaşar gibi 1976 yılında Paris-Academi Arqueile Sorbonne, 1980 yılında NYU Üniversitesi ve 1981 New York-Pace Üniversitesi İşletme-Finans Bölümü’nden mezun olan, yani son derece iyi eğitimli birisinin siyasi bir duruşla spor kulübü arasında kurmaya kalktığı negatif ilişkilendirmeyi, hele ki bunu bir de tehditvari açıklamalarla sürdürmesini anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu!!! Tabi Karşıyakalıların da hatırlatılması gereken bir davranışını da atlamamak lazım..!
Heyetler halinde, Selim Yaşar'ın da desteğini açıkladığı görüşe paralel duran partinin temsilcileriyle stad yapımı konusunda görüşmeler yapılıp, gazetelere boy boy pozlar verilmemiş miydi?! Bu yapılanı eleştirmek için söylemiyorum. Bu yapılırken, Selim Yaşar'a yönelik tepkiyi bir linç kampanyasına dönüştürmenin çelişki olacağına dikkat çekmek için söylüyorum. Benzer bir durum çünkü... Selim Yaşar da her 10 Karşıyakalıdan neredeyse 9'unun katılmadığı bir görüşe destek verdiğini söyleyen ama kulübe de maddi desteğini sürdüren biri, ziyaretlerine gidilip fotoğraf çektirilenler de aynı zihniyetin insanları olup stad yapımı konusunda destekleri alınmaya çalışılan kişiler... Konuya bu açıdan bakıldığında önce iğneyi belki de kendine batırmak gerekiyor eleştiri dozunu doğru tutturabilmek için...
Zaten benim temel eleştirim, Selim Yaşar'ın (siyasi görüşüne katılır veya katılmazsınız) sonrasında yaptığı aba altından sopa gösteren açıklamalarına... Yoksa bir grup Karşıyakalı temsilcinin kendi kulüplerinin menfaati için Selim Yaşar'ın destekçisi olduğunu açıkladığı siyasi görüşün temsilcilerine yaptığı ziyaret de bence yanlış değildi! Çünkü yazımın en başından beri anlatmaya çalıştığım gibi konu siyasi rekabet konusu değil, konu Karşıyaka Spor Kulübü ortak paydası burada... Çok büyük bir oranda Selim Yaşar'ın karşıt görüşünde olan Karşıyakalıların siyaseten içine sindiremediği bir durum zuhur etmiş olsa da sapla samanı karıştırmamak lazım diye düşünüyorum...
Artık bundan sonrası önemli... Testi kırıldı bir kere... Keşke o talihsiz açıklamalar da olmasaydı, keşke sonrasında tuz buz olan testiyi toparlamaya yönelik biraz da mecburi olan açıklamalar da... En az izle kırılan testiyi toparlamanın formülü ise tekrar ediyorum; Karşıyaka Pınar..!!
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!