Bu köşede uzun sayılabilecek bir zamandır düzenli olarak yazı yazıyorum. Hiçbir çıkar ilişkisi olmadan ve tamamen gönüllülük esasıyla burada yer bulabilmem, düşüncelerimi tek tek insanlarla konuşarak anlatma imkanı bulamayacağım kadar çok kişiye ulaştırabilme imkanı tanıması nedeniyle de beni son derece mutlu ediyor.
Mümkün olduğunca birleştirci, mümkün olduğunca Karşıyaka ile ilgili doğru olduğuna inandığım doğrultuda yazmak ise önceliğim. Hiçbir şahsın kişiliğine yönelik olmayan fakat şahıs veya kurum veya bir takım grupların düşüncelerine dair kimi zaman eleştirel yaklaşımlarda bulunarak, kimi zaman ise övgü dolu içerikte ve överken kurum, kişi, grup anlamında o kadar da seçici olmadan çok daha rahat bir şekilde tamamen kişisel görüşlerimi dile getiriyorum. Doğal olarak da yazdıklarıma dair geri dönüşler de bu çerçevede farklılık arz ediyor. Benim kendimde gördüğüm eleştiri hakkına yine doğal olarak herkes de sahip zaten.
Bazen karşıt görüşlerle muhatap olurken bazen de takdir edilmek bu işin doğasında var. Önemli olan eleştirdiğine karşı körü körüne her koşulda karşı duran, sevgisiz bir tutum sergilemeyip, övdüğün kişi için de yine körü körüne ne yaparsa yapsın arka çıkmamaktır. Allah hepimize akıl-fikir ve muhakeme yeteneği vermiş ki onu kullanalım diye... Bu çerçevede de olaylar karşısındaki tutumlara paralel olarak bir gün eleştirdiğini ertesi gün öveceğin tarzda durumlarla karşılaşmak gayet normaldir. Şayet bize verilen aklı doğru muhakeme ile kullanabilirsek...
Amatör basketbol oyunculuğu geçmişim ve devam etmekte olan kendime yakıştırmakta bir sakınca görmediğim profesyonel izleyici sıfatımla yazılarımda ağırlıklı olarak basketboldan bahsediyorum. Zaten her Karşıyakalı'nın genlerine basketbol kültürünün kodlanmış olduğuna da inanıyorum! Bu anlamda, Ufuk Sarıca'nın Karşıyaka basketbol tarihine geçen başarılarını takdir ederken yeri geldiğinde onu da eleştirmekten sakınmıyorum. Bunu sadece hiçkimsenin her koşulda körü körüne desteklenmemesi veya eleştirilmemesi konusuna bir örnek olarak söylüyorum. Veya bir başka örnek verecek olursam;
Karşıyaka Spor Kulübü'nün Karşıyaka ile bir bütün olarak ele alınması gerektiğinden hareketle, Kaf Sin Kaf'ımıza destek olurken tribün gücünün de bölünmemesi konusundaki inancım nedeniyle taraftarlar arasında yaratılan gruplaşmalara da çok pozitif bakmıyorum. Çünkü bu durum zaman içerisinde ''ben daha iyi Karşıyakalıyım, hayır ben daha iyi Karşıyakalıyım'' gibi lüzumsuz bir içsel çatışmaya dönüştü adeta! Kimin daha iyi Karşıyakalı olduğunun sayısal bir kriteri veya yazılı bir anayasası mı var ki bu konuda kesin bir değerlendirme yapabilelim!
Dolayısı ile eleştiri bir haktır, farklı görüşlere sahip olmak doğanın kaidesidir ve bu farklılıkları avantaja çevirmek de tamamen her durumda iyi niyetle hareket edip, her farklı görüşü ve eleştiriyi düşmanlık gibi algılamamaktan geçer... Farklı görüşleri bir zenginlik olarak görüp içerisinden en doğruya ulaşmaya çabalamak ve eleştiri kavramı ile hakaret kavramı arasındaki ince çizgiyi aşmamak hepimizin düsturu olmalıdır.
Her Karşıyakalı her daim içindeki Karşıyaka sevdasıyla, yaşadığı şehrinin güzelliklerini korurken yeni yeni güzellikler eklemek ve temel temsilcisi olan Karşıyaka Spor Kulübü'nün de her platformda kazanıp zirvede olmasını görmek ister. Bunu başarmak aslında çok basit ama basiti yapmak ise aslında en zoru belki de!..
Temel olan şey, iyiye ulaşmak için kötü yapılan şeyleri tespit edip onlardan sakınmak ve bunu yaparken de çirkinleşmemektir.
Hepimizin ortak paydası Karşıyakamız için birbirimizi incitmeden, sen-ben-o demeden, ''biz'' diyip gücümüzü bölmeden, el ele barış içerisinde tek hedef olan Karşıyakamızın iyiliği doğrultusunda ilerlemeye davet ediyorum herkesi. Bunu başarabilmenin formülü, aklımızdan asla çıkarılmaması gereken tek cümle belki de; ''BİZ KARŞIYALIYIZ!''...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!