Yerel yönetimlerde iyi idareciliğin kriterleri nelerdir diye bir soru sorsam pek çok farklı açıdan konuya yaklaşan, çok sayıda cevapla karşılaşacağıma eminim. Bu da, gayet doğal. Hemen hemen herkes kendisi için önemli olan neyse onu ilk planda dile getirecektir. Hatta bu konuda öylesine uç noktada olanlar var ki, bunun bir örneğini de ben henüz asistanken o zamanlar uzman doktorlarımızdan birisinde görmüştüm. Yine bir yerel seçim öncesiydi ve kullanacağı oy için kendisine belirlediği tek kriter oturduğu apartmanın önündeki kaldırım taşlarının durumuydu. Şayet istediği gibi yapılırsa mevcut yönetime, istediği gibi olmazsa da mevcut yönetimin en güçlü rakibine oy verecekti! Bu böyle mi olmalı acaba? ''Önce insan'' temel düstur olmalıdır ancak bunun anlamı ''önce ben'' kesinlikle değildir...
Karşıyaka Belediyesi’nin son idari döneminde yapılanlara bakılacak olursa tamamen kişisel çıkarlarına paralel değerlendirme yapanlar için bile çoğu yapılanın takdirle karşılanması gerekir diye düşünüyorum. Şöyle kabaca bir bakacak olursak; sporla başlayalım mesela...
2014 yılı öncesinde Karşıyaka Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü'nde sadece üç dalda faaliyet gösterilirken branş sayısı 20'ye, 80 olan lisanslı sporcu sayısı da 853'e ulaştı. Türkiye, bölge ve il çapında ise nice birincilikler ve dereceler elde edildi. 1912 Zühtü Işıl Spor Salonu'ndaki yarı olimpik havuzun üstünün kapatılmasıyla kazandırılan kapalı yüzme havuzunu, Zübeyde Hanım Mahallesi’ndeki Karşıyaka Efsaneleri Futbol Tesisi'ni veya Girne Kültürpark'taki Muharrem Candaş Spor Salonu'nu da işin içine katarsak tesisleşme anlamında da yapılanlar gayet açık... Kalkıp da ''yalıya stat istiyoruz'' nidalarına başlayanları duyar gibiyim. Ancak o apayrı bir tartışma konusu..!
Hadi sporu bir kenara bırakıp devam edelim; Kent ve Yerel Yönetimler Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından Karşıyaka Belediye Başkanı yılın en başarılı belediye başkanı seçildi. Kriter neydi; ''engellilere yönelik hayata geçirilen sosyal ve fiziki projeler''... Apartmanın önündeki kaldırım taşından daha önemli bir gerekçe öyle değil mi? Peki ya başka; Karşıyaka'nın uluslararası seviyede adını duyurmak ve marka kent haline gelmesini sağlamak adına yapılan çalışmalar neticesinde Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi tarafından ''Avrupa Ödülü'' kapsamında aşılması gereken adımlardan ikincisi olan ''Avrupa Şeref Bayrağı'' ödülü kazanıldı. Birinci aşamasında ''Avrupa Diploması'' vardı ve önceden alınmıştı. Üçüncü aşama ''Avrupa Şeref Plaketi'' ve ne mutlu ki İzmir Büyükşehir Belediyesi sahip. Son olarak da Avrupa Ödülü veriliyor...
Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından ise üçüncü kez ''12 Yıldız Şehri'' unvanına layık görüldü Karşıyaka’mız... Tüm bunlardan bana ne, ben kaldırım taşıma bakarım diyen pek değerli kişilerimiz bilsin ki sizin kaldırım taşınız tabii ki önemli ama kazanılan bu unvanlar da Karşıyaka'nın prestiji açısından belki sizin kaldırım taşınız kadar olmasa da… oldukça önemli bilesiniz... Ve bunlar haybeye değil, yapılan sosyal, kültürel ve sportif nice çalışmalar göz önünde bulundurularak veriliyor! Bu sene birincisi yapılan Karşıyaka Tiyatro Festivali, 13 farklı branşta faaliyet gösteren Karşıyaka Belediyesi Çocuk Kulübü, Türkiye'de bir ilçe belediyesi tarafından kadrolu sanatçılar ile oluşturulan ilk oda orkestrası olarak tarihe geçen ve yurt içi yurt dışı pek çok organizasyonda Karşıyaka'yı gururla temsil eden KODA (Karşıyaka Belediyesi Oda Orkestrası), Türkiye'de ilk ve tek olacak olan inşası süren ''Evrensel Çocuk Müzesi ve Eğitim Kampüsü'', çok önemli ödüller alıp tüm Türkiye'ye örnek olan ihtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine karşılıksız burs sağlamak için başlatılıp bu gün 500 öğrenciye burs verilen ''Karşıyaka'nın Filizleri'' projesi sosyal ve kültürel anlamda yapılanlara verilebilecek en başta gelmesi gereken örnekler..!
İNGEV (İnsani Gelişme Vakfı) tarafından İzmir ve Ege Bölgesi'nin en başarılı ilçe belediyesi ödülünün verilmesi ve yanı sıra TAFISA (Uluslararası Herkes İçin Spor Derneği)'nin Türkiye'de buna layık görülen ilk yerel yönetim olarak Karşıyaka Belediyesi'ni ''Aktif Şehir'' unvanına layık görmesi de yapılan çalışmaların toplanan, hak edilmiş meyveleri... Karşıyaka Belediyesi Gençlik ve Eğitim Merkezi (KARGEM) öğrencilerinin lise ve üniversite sınav başarıları bir diğer göğüs kabartan gurur tablosu. Üreticiyi destekleyip, halka hesaplı ve sağlıklı gıda sunmayı amaçlayan Kent Koop Gıda Market konseptinin yaygınlaştırılma çabaları, ''Hoş geldin Bebek'' projesi ile bebek sahibi olan ailelerin evlerine kadar gidilip küçük de olsa aile bütçesine katkı veren hediyeler verilmesi, can dostlarımız sokak hayvanlarına yönelik parklarda kurulan yuvalar vb pek çok faydalı hizmet varken bazı kişilerce sadece muhalefet etmek için muhalefet yapıldığı izlenimi yaratan girişimler gerçekten de haklı oldukları mevzularda bile kendilerine dair şüpheye düşülmesine yol açacaktır, farkında değiller...
Özellikle de Hüseyin Mutlu Akpınar'ın şahsına yönelik yürütülen bir negatif kampanya çabası söz konusu sanki! Bir kişi eleştirilebilir, hele ki o kişi Türkiye'nin en önemli ilçelerinden birinin yerel yönetiminin en tepesindeki kişi ise daha da fazla eleştirilebilir ve bu doğaldır. Yalnız ''yiğidi öldür hakkını yeme'' diye bir özdeyişimiz vardır, buradan hareketle davranmak lazım bence... Bunca zamandır girmemeyi başardığım stat konusuna yine girmeden teğet geçecek olursam, Hüseyin Mutlu Akpınar'ın en fazla eleştiri aldığı bu konuda bile söylediklerinin çoğunda haklılık payı yüksek aslında. Ben eminim ki alanın büyüklüğü ve çevre fiziki şartları, Karşıyaka'nın büyüklüğüne yakışır ölçekte, uygun bir stat oluşumuna daha müsait olsaydı Hüseyin Mutlu Akpınar da herkesten fazla destek verirdi yalıya stat projesine... Ancak şartlar buna el vermiyor diye çoğunluğun talebine kulak vermemek de hata olur tabii ki! Neyse bu konu uzadıkça uzar ve bu kadarla bırakıyorum. Peki ya şu ''Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı'' konusu?!
Değerli ağabeyim, gazeteci yazar Feyzi Hepşenkal ve Avukat Murat Fatih Ülkü'nün hakkında dava açtığı Karşıyaka'nın sembolü anıtın yıkımı ile ilgili olarak yaptıkları açıklamada ''Bir anıtı yeniliyoruz adı altında yıkıp yeniden yapmak doğru değil. Bu bütünlüğü ayırmak, Karşıyaka'dan, Karşıyaka'nın tarihinden bir şeyler koparmak demektir'' şeklinde bir izahatta bulunmuşlar. Bir diğer ihtilaflı konu da eserin mimarlarından, üzerinde rölyeflerin yer aldığı bronz kuşağı yapan Tamer Başoğlu'ndan izin alınıp da bir diğer mimarı olan ve bugün için rahmetli olan Erkal Güngören adına ailesinden izin alınmaması konusu..! Şimdi, ben bu iki itiraz gerekçesine dair görüşlerimi ifade etmeden önce, bu konuyla ilgili muhalif seslerin yükselmesinden sonra ilk olarak aklıma geleni söyleyecek olursam; konu yine Hüseyin Mutlu Akpınar'a muhalefet edelim de nasıl edersek edelim konusu gibi göründü bana... Bir kere, netleştirilmesi gereken bir durum var ki, o da Karşıyaka’mızın sembolü anıt heykelinin tarihi eser olup olmadığı konusu!
Tarihi eser tanımı içersinde ''tamamen geçmişe ait olması'' en temel unsur olarak göze çarpıyor ki ''Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı'' benim her iki ağabeyimden de küçük, benimle ise hemen hemen aynı yaşlarda!! Bu anlamda tarihi eser olarak kabul görmesi çok da mantıklı değil. Ancak bu durum onun Karşıyakalılar gözündeki değerini de azaltmıyor hiç kuşkusuz ki! Çünkü o bizim şehrimizin en başta gelen sembolü! Onu korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak da en temel vazifemiz olmalıdır. Peki, mevcut haliyle yenilenip korunabilir mi? Bu sorunun cevabını üzerinde teknik analizler yapan uzmanlar veriyor ve sonuca dair bizlere aktarılan bilgi ''doğruysa'' ne yazık ki artık tamamen aşınmış, yıpranmış ve güçlendirilip güvenli hale getirilme şansı da kalmamış yönünde... Konunun diğer ihtilaflı tarafı ise merhum mimarın ailesinden izin alınmaması durumu demiştik... Olayın bu yönünü hukukçular bilir, ancak hayatta olan diğer mimarı Tamer Başoğlu'ndan izin alındığı gerçeği de ortada...
Şayet birebir aslına uygun olacaksa, bir daha tuzlu su, rüzgar vs gibi yıpratıcı faktörlerden etkilenmeyecek özel bir alaşımdan yapılarak sonsuzluğa taşınacaksa, boyutları üç kat daha büyüyerek ve özel ışıklandırmalarla körfezin her yerinden görünür hale gelecekse, çevre düzenlemesi yapılarak anayasa meydanının hem kapasitesi hem de niteliği arttırılacaksa niçin bu feveran, neden bu isyan bilemiyorum?! Gözlerimizin alıştığı, gönüllerimizin ısındığı Atatürk, Annesi ve Kadın Hakları Anıtı eğer yapılması planlanan yeni haliyle de aynı şekilde gözlerimize, gönlümüze hitap edip bizlerde yabancılık yaratmayacaksa ve en önemlisi bu sefer sonsuza dek yıpranmadan yaşayacak nitelikte olacaksa neden olmasın! Yine de gerek bu konu gerekse stat konusu gibi tüm bir şehre mal olmuş konularla ilgili olarak bir karar alınırken, o şehrin yaşayanları arasında günümüz teknolojisinde oturduğun yerden, klavye başından bile yapabileceğin bir şekilde referandum oylaması yapılabilirdi belki de..! O zaman kim ne derse desin herkes çoğunluğun kararı ile konu netleştikten sonra susup çoğunluğun dediğini kabul etmek durumunda kalırdı hiç olmazsa... Keşke yapılsaydı..!
Konuyla ilgili akla mantığa yatkın olan ve getirilebilecek tek eleştiri belki de 7 milyon lira civarı olan maddi külfeti olabilir zannımca... O da, ''daha öncelikli sorunlara niçin harcanmıyor da buraya harcanıyor'' diye bir soru sorulursa ve cevabı da ancak tatminkâr bir şekilde alınamazsa makul ve kabul edilebilir olur. Yok, eğer daha öncelikli sorunlara da çözüm üretilmeye zaten devam ediliyorsa, bu gerekçe de geçersiz olacaktır. Ayrıca unutulmamalıdır ki şehirlere değer katan, onların daha fazla adının anılmasını sağlayan veya ziyaret edilmesine yol açan unsurların başında onlara özel sembolleri, dışarıdan gelenlere sundukları vitrinleri gelir... Paris'in Eyfel Kulesi, New York'un Özgürlük Heykeli, Londra'nın Big Ben Saat Kulesi, İzmir'in Saat Kulesi, Sydney'in opera binası vb gibi nice örnekleri sayabilirim size... Üstelik yıllara direnemeyen ancak gönüllerde taht kuran, eski Karşıyakalıların ''kadınlar abidesi'' olarak andığı anıtımızın parçalarından yapılacak yüzlerce hatıra eşyası planlaması da var ki bunun anlamı uzaktan baktığımız sevgilimizin birer parçasını belki üzerimizde taşıyabileceğimiz belki de evimizde saklayabileceğimiz gerçeği..!
Öyle sanıyorum ki Hüseyin Mutlu Akpınar'ın en büyük talihsizliği seçim döneminde adının önce Konak Belediye Başkanlığı adaylığı için anılıp sonradan Karşıyaka Belediye Başkanlığına aday gösterilmesi ve bunun Karşıyakalılarca bir türlü unutulamamış olması oldu! Oysa ki Karşıyaka belediye başkanlığı sürecinde tamamladığı vergi hukuku alanındaki yüksek lisansı olsun, bizzat kaleme aldığı biyografik kitabı itibariyle sadece okuyan değil aynı zamanda yazan-yazabilen bir tarafının da olması olsun, genel duruşu, giyimi-kuşamı, tarzı ve en önemlisi yaptıkları olsun Karşıyaka'ya yakışan, güzel bir imaj veren ve vizyon adamı görüntüsü oluşturuyor. Ancak görünen o ki bir kesim Karşıyakalı'ya yaranması adına ne olursa olsun nafile gibi... E bir de ağzıyla kuş tutmayı denese, acaba düzelir mi ki her şey onun adına?!
Sağlıcakla kalın..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!