Hani büyüklerimiz yaşadıkları yerler için hep derler ya; ‘’aah ahh eskiden buralar böyle değildi, çok daha güzeldi’’ diye… Sonrasında da başlarlar o zamanlar yaşadıkları güzellikleri anlatmaya, yeni nesil de gıptayla o günlerin güzelliğini dinler genelde. İşte artık sanırım ben de yavaş yavaş o eski’ler sınıfına girmeye başlıyorum olsa gerek ki, artık ben de başladım ‘’eskiden Karşıyakam böyle değildi’’ demeye…
Yalnız üzücü olan tarafı ise benim buna başlama yaşlarımın bizim büyüklerimizin bu tarz konuşmalara başlama yaşına kıyasla çok daha genç olması! Üzücü, çünkü bundan çıkan sonuç şu; artık bozulma, kötü yönde değişim ve dejenerasyon hızının çok daha fazla artmış olduğuna işaret ettiği için…
Özellikle son 10-15 yılda Karşıyaka’da insan profilinin son derece negatif yönde değişimi hızla ve büyük oranda gözlenmekle beraber aynı zamanda son 1-2 yılda da görülen şehir düzeni ve hijyen konusunda son derece olumsuz bir dönüşüm söz konusu…
Oysa ki son seçimlerde ne kadar da umutlanmıştık! İlk defa bir Karşıyakalı belediye başkanımız olacak diye, üstelik de Karşıyaka’nın en eski en köklü ailelerinden birinin mensubu olmakla kalmayıp Karşıyaka’ya bir kadın eli de dokunacak diye…
An itibarı ile Yıldız Başkan için olumlu veya olumsuz yorum yapmak için belki de erken ama öylesine önemli bazı konular vardır ki bunlar için bir başarı derecesi vermenin doğru zamanını beklemeye tahammül edilemez. Bunların başında da ‘’hijyen ve yollar-kaldırımlar’’ konusu geliyor…
Gerek kendi oturduğum mahallemde, gerekse çalışmakta olduğum hastanemin çevresinde yaptığım kısa gözlemler ve burnuma gelen kokular bile bu anlamda bana yeterli veri sunuyor…
Mahallemdeki çöp konteyner’ı dolup, taşıp, pislikler yerlere saçılmadan önce artık boşaltılmaz oldu. Aynı tabloyu sadece mahallemde değil, hastanemin çevresindeki mahallelerde de görüyorum. Bu durum sadece burna gelen kötü kokular ve görsel anlamda rezil bir manzara sunmakla kalmıyor, insan sağlığını tehdit eden büyük bir tehlike de oluşturuyor.
Tabii ki de bu yeni dönemde eleştiri getirilecek tek konu bu değil sadece! Çarşıda da motorsikletler yüzünden can güvenliğimizin tehdit altında olması bir diğer konu mesela…
Benim çocukluğumda babamın elinden tutup çarşıda yürürken yanımızdan bırakın hızla bir motorsiklet geçip de bize çarpıp yaralama ya da öldürme tehlikesi yaratmasını, bisikletine binerek gezenlere bile zabıta ceza yazardı. Şimdilerde ise çarşının o daracık yan sokaklarında bile özellikle motorsikletli kuryeler son sürat, vızır vızır adeta arı kovanındaki arılar gibi geçip duruyorlar dibimizden…
Ben bir zamanlar babamın elinden tutup da gezdiğim zamanlarda duyduğum huzuru maalesef bugünlerde kızımın elini tutup da gezerken kızıma veremiyorum. Çünkü çocuk artık bir motokuryenin çarpmasından duyduğu endişeyle, devamlı arkasını-önünü kollayıp duruyor. Çarşıya çıkmak Karşıyakalı bir çocuk için kendisine yeni bir şeyler alınması ihtimali, acıkan karnını sevdiği bir şeyle doyurması, hiçbir tüketim yapmasa bile esnafın süslü vitrinlerine bakarak gezmesi gibi nedenlerle bir keyifti eskiden… Şimdilerdeyse sağ salim eve dönebilmesi halinde eve varınca eve varabilmiş olmanın keyfini aldığı bir can pazarı oldu adeta!
Yine bu kısa süreçte yaptığım bir diğer gözlemim de kırılan dökülen kaldırımların veya yol taşlarının o harabe haliyle bırakılması. Tamam, şu sıralar tüm Karşıyaka kentsel dönüşüm muhabbeti nedeniyle bir şantiye alanına döndü, ama parası olup da apartmanını kentsel dönüşüme sokabilenlerin yarattığı tarumarın orta ve alt segmentteki Karşıyakalılar’a işkence olmasının bir nebze olsun belediye tarafından anında yapılacak müdahalelerle düzeltilmesine çaba gösterilmesi gerekir diye düşünüyorum…
Yollar kepçeler, vinçler, hafriyat kamyonlarının kırdığı taşlar nedeniyle çukur ve tümseklerle dolu diye kendi gettolarını kurmuş olan, sitelerde oturan zengin Karşıyakalılar’ın (-ki onların çoğu Karşıyakalı da değil ya aslında neyse) araçları zarar görmezken şehrin merkezinden uzaklaşmak istemeyen gerçek Karşıyakalıların orta sınıf araçları ise sürekli zarar görmekte…
Konu sadece araç da değil tabi ki; kaldırımların da bu inşaat firmalarınca paramparça edilmekte oluşundan kaynaklı olarak yayalar da büyük sıkıntı yaşıyor. Özellikle yaşlılar, çocuklar, engelliler…
Bu yıkılıp dökülen yerler, o inşaatların tamamen bitmesini beklemeden ara ara da olsa, yamalı bohça gibi de olsa, geçici çözümler çerçevesinde de olsa, az masraflı ve vaziyeti idare etme amaçlı da olsa düzeltilemez mi acaba? Bence bu gayet de mümkün ve bir o kadar da gerekli…
Bir diğer serzenişim de belediyenin yetki alanında olmadığını düşündüğüm, emniyetin yetki alanında olan konularda olacak ki; ‘’yanlış yere park sorunu ve güvenlik’’!!!
Önceden de defalarca yazdığım halde bu yanlış yere park konusu bir türlü çözülmediği için tekrar yazıyorum. Kaldırımların engelli rampalarının önleri artık engelsiz insanların dahi geçemeyeceği şekilde daraltılarak, yan yana park eden araçlar tarafından devamlı bloke vaziyette…
Ayrıca, Yalı caddesinin Alaybey’den Bostanlı’ya giderken olan tarafında en sağdaki şerit sürekli olarak tamamen iptal vaziyette. Çünkü o şeritte devamlı olarak park halinde araçlar var. Üstelik de artık araçların arka taraflarının orta şeridin bile bir kısmını kapatacak şekilde uzandığı, dikine olarak yan yana park etmeye başladılar…
Sahildeki parklarımız deseniz neredeyse hemen her gece birilerinin birbirini bıçakladığı ya da normal insanların dolaşmasına imkan vermeyecek türden pis tiplerin çevresine rahatsızlık verdiği bir kanunsuzlar parkına döndü adeta. Bu konularda da ‘’aah ahh nerede o eski Karşıyakamız’’ demekten bizi alıkoyacak tedbirleri almalarını emniyet mensuplarından ivedilikle bekliyoruz.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!