İlk maçın ardından her Karşıyakalının endişeye kapıldığı bir süreç başladı. Tofaş maçı her açıdan bir felaketti. Sezon başında bu tablonun izlenmesi, belki de kötünün iyisi bir durumdu, düzeltilebilmesi adına... Yeni transferler ilk maçın ardından kimseye güven vermemişti maalesef. Yalnız bireysel olarak incelendiğinde, Tofaş maçında sergiledikleri görüntü kadar da kötü olmamaları lazım düşüncesi bir nebze olsun umut aşılıyordu. Ben de bu çerçevede en son itidali elden bırakmamak ve biraz daha süre vermek gereğinden bahsetmiştim.
Sonrasında Beşiktaş maçı geldi çattı. Beşiktaş maçında izlenen tablo ise ''felaket'' tanımından ''kötü'' tanımına terfi edildiğini gösterdi. Karşıyaka, Beşiktaş karşısında en azından basketbol müsabakasının nasıl oynanan bir oyun olduğunu biraz olsun hatırlamış gibiydi. Fenerbahçe karşısındaki dirençli Beşiktaş yoktu bu kez Karşıyaka'ya karşı, ancak yine de üretilen sayı 57 oldu! Nispeten pozitif yönü ise rakibin de 61 sayıda tutulması oldu. Gerçi bunda, yani her iki takımın da az sayı yediği görüntüde, aslında temel etken her iki takımın da sayı atmadaki beceriksizliğiydi. Karşılıklı yapılan sıkı savunmalardan ziyede karşılıklı olarak değerlendirilemeyen pek çok hücumun rol oynadığı bir kısırlık mevzu bahisti. Serbest atış yüzdelerindeki inanılmaz başarısızlığa üç sayı yüzdelerindeki kötü istatistikler de eklenince karşılıklı kötü basketbol oynayan iki takımın oluşturduğu skoru düşük bir müsabaka ortaya çıktı.
Karşıyaka'da özellikle İlkan Karaman maça çok iyi bir başlangıç yaptı. Ancak ya kondisyon yetersizliğinden ya da konsantrasyonunun devamsızlığından olsa gerek devamını getiremedi. Oyuna iyi başlangıç yaptığı sürede de takımın oyun kurgusunun dışında ve sanki kafasına göre takılıyormuşcasına bir izlenim verdi. Umuyorum ki bir önceki Karşıyaka tecrübesinde olduğu gibi takıma katkı sağlama kaygısını ön planda tutmaktan ziyade, seyirciden puan toplayacağını düşündüğü hareketlerle takım içinde kendi özerkliğini ilan etmeye çalışmaz. Yanısıra, üç 3 sayı denemesinin ikisini sayıya çeviren Gailius'tan da daha fazla pozisyon yaratmak ve daha fazla güven aşılamak suretiyle dış şut anlamında daha çok faydalanılabilir diye düşünüyorum.
Oyun kurucu pozisyonunda oynayıp da dört serbest atışın tamamını kaçıran, sadece 1 assist yapan Sek Henry için ise umarım yol yorgunluğu, adaptasyon sorunu gibi mazeretler rol oynamıştır. Şimdilik hemen karar vermemek lazım yeteneklerine dair. En büyük hayal kırıklığım ise Chatman oldu. Ondan çok daha hareketli ve patlayıcı bir oyun tarzı beklentim var. Henüz sezonun ikinci maçı, ilk Avrupa tecrübesi gibi faktörler zaman içersinde geçerliliğini kaybedecek ve bu süreçte beklentime paralel bir dönüşüm olmaması halinde de bildiğim kadarıyla ilk etapta iki aylık bir sözleşme yapılan kendisiyle yollar derhal ayrılmalı ve yıllardır söylemekten dilimizde tüy bittiği acil 5 numara ihtiyacı giderilmeli.
Erwing Walker'a gelince; Beşiktaş maçındaki gibi oynamaya devam ederse takım içinde vaziyeti idare edecek seviyede mevcudiyetini sürdürebilir. Ancak Karşıyaka'ya vaziyeti idare eden bir oyuncu profili yakışmayacağından en azından oyunun kilit noktalarında kilidi açacak olan uzun mesafe şutlarında daha yüzdeli oynamak zorunda. Erdi Gülaslan ve Assem Marei ise verdikleri mücadeleci görüntüyle pozitif bir imaj çizdiler. Erdi skor katkısı anlamında yetenekleri sınırlı ancak savunma direnci için gerekli bir oyuncu. Marei ise fizik gücü yetersiz ancak savaşçı ve elinin ayarı olan bir oyuncu. Tabii ki de bu durum fizik gücü yerinde, üç saniye koridorunu dolduran bir 5 numara ihtiyacı giderilmeli gerçeğini değiştirmeye yetmiyor...
Kendi içimizden çıkardığımız ve bana alt yaş gruplarındayken inanılmaz güven veren Görkem Doğan ise bir diğer en büyük hayal kırıklığım. Henüz çok genç, fizik gücü yerinde ve kendi alt yapımızdan olması nedeniyle kendisine özel bir ilgi gösterilip, üzerine düşülmesi ve asla vazgeçilmemesi gerekli. Kendisindeki potansiyeli Türkiye şampiyonu olan genç takımdaki performansıyla ispatlamış biri olarak şu sıralardaki tutukluğunun ve pozisyon hatalarının altındaki nedenler bulunup düzeltilebilecek bir genç arkadaşımız kanaatindeyim. Egemen Güven ise yine sevabıyla günahıyla bildiğimiz Egemen işte. Ne yazık ki mevcut yeteneklerinin üzerine katma konusunda hala sıkıntılı! Berk Uğurlu ise oyun içersinde çok kritik anlarda takımın yeniden maça tutunmasını sağlayan hareketleriyle takım için önemli bir rol üstleniyor. Ancak tek başına herhangi bir maçı domine edebilecek seviyede değil.
Uzun lafın kısası, Beşiktaş maçının ardından biraz daha basketbolu hatırlayan Karşıyaka görmüş olmama karşın henüz daha takım olma yolunda atılması gereken büyük adımlar olduğunu söyleyebilirim. Üç sayı ve serbest atış yüzdeleri antenmanlarda yapılacak ekstra çalışmalarla derhal düzeltilmeli. Beşiktaş karşısında az farklı bir deplasman mağlubiyeti iyidir düşüncesi ile mutlu olunmamalı. Dikkatinizi çekmek isterim ki karşımızda çok kötü bir Beşiktaş vardı (%14 üç sayı ve %39 iki sayı yüzdeleri ile oynayan bir Beşiktaş'tan bahsediyorum) ve biz Karşıyakayız... Basketbolda öyle şerefli mağlubiyetlere sevinecek acz içinde olmamalıyız.
Ligin geneline bakılacak olursa, takım olma yolunda katedilmesi gereken mesafe bir an önce katedilmezse ve mevcut oyuncuların potansiyelini tamamen sahaya yansıtması sağlanamazsa bu sezon da yine küme düşmemeye oynamak zorunda kalabilir Karşıyaka. Ancak saydığım bu unsurlar yerine getirilir ve hele ki bir de sağlam bir 5 numara alınırsa işte o zaman da play off'a kalmayı değil play off'larda ne kadar ilerleyebileceğimizi düşünmeye bile başlayabiliriz.
Biraz itidal, akılcı bir kaç hamle, bolca çalışmak ve seyircinin asla takımını yalnız bırakmaması başarıya giden yolun kaldırım taşları... Haydi Kaf Kaf..!
Sağlıcakla kalın..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!