İlk tanışmam eşim sayesinde oldu. Eşimin anne tarafından toprağı olması vesilesiyle tanıştığım Germiyan Köyü daha ilk andan itibaren beni etkilemişti. Sakinliği, doğallığı, temiz havası ve en önemlisi insanlarının samimiyeti ve sıcaklığı ile şehrin karmaşasından uzaklaşıp da sığınılacak ideal bir limandı adeta... Küçük fakat sevimli, sade fakat etkileyici, sakin fakat asla sıkıcı olmayan bir yer. Hele ki tamamen doğal olan ürünlerle yapılmış gıdalarının lezzeti ve verdiği enerjisi tek kelimeyle eşsiz... Zaten gıda konusunda da ''slow food köyü'' ünvanıyla tescillenmiş durumda. Nasıl mı?! Konuyu biraz açalım öyleyse;
Kendine sembol olarak salyangozu seçen Slow Food hareketi ilk olarak 1986 yılında, 1949 doğumlu İtalyan sosyolog-gazeteci Carlo Petrini tarafından başlatılmıştır. Roma'da İspanyol merdivenlerinin yanıbaşında Mc Donald's açılmasına karşı yaptığı protestolarla ilk olarak adını duyurmuştur. Slow Food Hareketi 1989 yılında ise uluslararası boyuta taşınmıştır. Bugün 50'nin üzerinde ülkede 100 bine yakın üyesi vardır. Petrini'ye göre tabağımıza koyduğumuz her yemek ''iyi, temiz ve adil'' olmalıdır. Bu tabii ki de basitçe bir tabağa konulan yemek kavramının çok daha ötesinde bir yaşam kültürü olarak empoze edilmeye çalışılmaktadır. Konunun ayrıntılarını 2006 yılında Carlo Petrini'nin Türkçe'ye de çevrilen ''Slow Food Revolution: A New Culture for Dining and Living/ Slow Food Devrimi: Yeni Bir Yemek ve Yaşam Kültürü'' isimli kitabından öğrenebilirsiniz.
Slow Food Hareketinden yola çıkılarak 1999 yılında, İtalyanca ''Citta-Şehir'' ve İngilizce ''Slow-Yavaş'' kelimelerinden oluşan ''Cittaslow-Sakin Şehir'' olarak adlandırılan İtalya'da kurulmuş olan, uluslararası kentler birliği oluşumu meydana gelmiştir. Türkiye'de de ilk olarak Seferihisar ile başlayan süreç, bugün için Türkiye'den 17 şehri kapsamına dahil etmiş durumdadır. Germiyan Köyü Mayıs 2016'da bunun ''slow food'' kavramına dahil olup bu konuda Türkiye'nin ilk ve bildiğim kadarıyla halen de tek olan ''slow food-yavaş gıda'' köyü...
Germiyan Köyü'nün tarihine dair çok eskilere dayanan net bilgiler olmamakla beraber, net olan bilgi Çeşme'nin tek Türkmen köyü olmasıdır. Birçok medeniyetin geçtiği 2300 yıllık bu topraklara, Kütahya'nın Emet ilçesinden Germiyanoğulları'nın bir kolu olarak, çok eskiden göç edildiği rivayet olunmaktadır. Denize olan yakınlığı, katkısız doğal gıdaları, 12 İyonya şehrinden biri olan antik Erythrai'ye (bugünkü Ildır köyü) ve Alaçatı'ya hemen dakikalarla sınırlı mesafede olması gibi özellikleriyle her geçen gün değeri daha fazla anlaşılmakta olan Germiyan Köyü'nün tanıtımına daha da katkıda bulunmak için son yıllarda ''Germiyan Festivali'' düzenlenmektedir. Bu sene 6'ncı kez yapılacak olan festival 12 Ekim Cumartesi-13 Ekim Pazar günleri konuklarını ağırlayacak.
Bence görmeyen herkesin görmesi gereken bir yer Germiyan. Kendine has yemekleri, duvarları çiçek-manzara-kelebek-salyangoz figürleriyle bezenmiş evleri eminim ki gören herkesin ilgisini çekecektir. Germiyan'a has başlıca lezzetler; Kopanisti peyniri (kopanistinin anlamı ezilmiş-dövülmüş olup, Rumlardan kalan bir gelenektir ve keçi sütünden yapılmış lor ile yapılır, bir diğer adı da ''kirli avrat peyniri''), üzerinde zeytinyağı gezdirilmiş hurma zeytini (dünyada sadece Karaburun yarımadasında yetişen, endemik, hiç bir işlem görmeden yöreye özgü bir bakteri tarafından olgunlaştırılan zeytin türü), şekeriçi damat lokumu (nişanda damat tarafından süslenmiş tepsiler içersinde geline götürülen Germiyan'a has geleneksel bir tat), bazina (sezonunda hasat edilen yöreye özel kınalı bamya ve kuşbaşı et ile yapılan enfes bir lezzet), pirinçli mantı, asma pidesi, kendine has adaçayı-karabaş otu çayı, poleni alınmamış yöreye has kekik balı, 1 hafta bayatlamayan ekşi maya germiyan ekmeği vb gibi ürünler olup hem mevsimine göre hazırlanır hem de Germiyan sakinlerinin atalarından kalan onlarca yıllık doğal tohumların ekilmesiyle elde edilen mahsullerden yapılır...
Beyaz badanalı duvarlarında yer alan her biri insanın içine huzur veren çiçek muralları'nın (duvar resimleri) öyküsü de en az kendileri kadar ilginç! Köyün sakinlerinden olan Nuran Hanım'ın eline boya ve fırçayı almasıyla ortaya çıkmış, tamamen özgün bir çalışma. Nuran Erden; 50'li yaşların ortalarında, üniversite mezunu (Trakya Üniversitesi halı desinatörlüğü bölümü) ancak geçimini çobanlık ve çiftçilik yaparak sağlayan bir köy sakini. Resim yapmayı çok seviyor. İnsanlar, ağaç-çiçek-böcek görsün içi açılsın diyerek tamamen içinden geldiği gibi ve amatörce yapıyor bu işi. Tek kuruş menfaati olmaksızın üstelik... Yalnız tek şartı var; resim yapacağı duvarın badana yapılmış olması! Hassas karakterini belki de en güzel açıklayan durum ise, ''benimle evlenecek insanın ince ruhlu olması lazım, öyle evlenmiş olmak için evlenmem'' diyerek bugüne değin bekar kalmış olması... Köyün duvarlarına resim yapma gerekçesini ise sadece çok seviyor olmasına bağlamıyor ve asıl amacının köyün tanınması, ilgi çekmesi olduğunu ifade ediyor. Görünen o ki bunda da son derece başarılı...
Şayet Germiyan Köyü'ne yolunuz düşecek olursa ''Dilek Hanım'ın Otantik Evi'' ne de uğramanızı tavsiye ederim. Halen ailecek yaşamakta oldukları evlerinin kapısı umuyorum ki ziyaretçilere de hala açıktır. Çünkü 100-150 yıllık eşyalarla süslü evin insanın üzerinde bıraktığı tesir gerçekten etkileyici!
Bu hafta sonu 6'ncı kez düzenlenecek olan Germiyan Festivali'ne, festivalin yapılmaya başlandığı ilk seneden beri düzenli olarak dahil olan bendeniz, nasipse 12-13 Ekim tarihlerinde yine ve ilk gittiğim zamanki heyecanla yanıma ailemi de alarak gideceğim. Karşıyakalılığımın yanına eş durumundan eklenen bu Germiyan'ın da yerlisi pozisyonundan aldığım keyfi sizlerle de paylaşabilmek adına bu hafta sonu orda olmanızı şiddetle tavsiye ediyorum! Yukarıda anlattıklarımdan şayet keyif aldıysanız, bir de yerinde görünce alacağınız keyfi varın siz hesap edin... Festivale dahil olamayacağı bir mazereti olanlar varsa eğer, onlar da hiç üzülmesin... Çünkü, Germiyan Köyü sıcakkanlı insanları ve misafirperverliğiyle yılın her günü ayrı bir güzel, yılın her günü ziyaret edilebilir! Tabii ki de burayı da bozmadan, burayı da İstanbulzede Alaçatı'ya çevirmeden olması temennilerimle...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!