Bir zamanlar Karşıyaka Spor Kulübü'nü destekleyenler gerçekten Karşıyakalılardan oluşuyordu. En azından çoğunluğu öyleydi. Gel zaman git zaman bu Karşıyaka'ya aidiyet kavramı, Karşıyakalıların dışındaki bir kesimi de içine aldı. Hatta süreç içerisinde bu kesim, taraftarlar içinde çoğunluğu elde etti. Karşıyaka sevdasının tribünlerdeki coşkusunu görüp de etkisinde kalmamak ve buna bağlı olarak da Karşıyakalılar dışında bir kesim tarafından da Karşıyaka'ya sevdalanmamak zaten eşyanın tabiatına aykırı bir durum olurdu. Bu değişim süreci, beraberinde bir takım avantajlar da getirdi. İç saha-dış saha farketmeksizin her yerde Karşıyaka taraftarının mevcudiyetini sağladığı gibi, sayısal olarak da rakiplere kurulan bir üstünlüğü beraberinde getirdi. Her değişimde olduğu gibi olumsuz tarafları da yok değildi tabii ki!... Bu olumsuzlukların en başta gelenine değinmeden önce bazı başka bilgiler aktarmakta fayda görüyorum...
Rahmetli Metin Oktay doğum yeri itibariyle Karşıyakalıydı. Rahmetli babamla da sadece doğum yeri değil, doğum yılı da aynıydı. Babam, Alaybey kökenli gerçek bir Karşıyakalıydı. Futbol da tutkusuydu. Öyle ki; belki de okulunu, eğitim-öğretim hayatının devamını tercih etmeseydi, zaten hepsi arkadaşları olan ve bugün Osman Bey parkındaki Şampiyonluk Anıtı'nda isimleri yazılı olan Karşıyaka'nın futbol efsanelerinin arasında onun da adı yer alıyor olacaktı. Böylesine futbol sevdalısı ve gerçek bir Karşıyakalı olan babam için Karşıyaka doğumlu Metin Oktay'ın bir futbol efsanesi haline gelmesi ise ayrı bir gurur kaynağıydı. Bizim aile içinde babam tarafından telaffuz edilen şekliyle ''İzmirsporlu Metin'' di kendisi. Üstelik Galatasaray'a transfer olup da Galatasaray formasıyla efsaneler arasına adını yazdırmış olduğu halde... İzmirsporlu Metin'in Galatasaray'a transfer olması, kısmen de olsa Galatasaray lehine diğer İstanbul takımlarına kıyasla bir sempati oluşturmuştu kendisinde. Ancak bu sempati de yine ''Karşıyaka'' merkezli bir nedene dayanıyordu. Karşıyakalı Metin Oktay, Galatasaray değil de bir başka takıma transfer olmuş ve orada efsane olmuş olsaydı, bu sempatinin yönü bir başka takıma kanalize olacaktı yani. Ve yine Karşıyaka merkezli olarak...
Bunun dışında; yine babamla Alaybey'den mahalle arkadaşı olan, Karşıyaka'nın sembol isimlerinden bir arkadaşının Beşiktaş sempatisini de daha geçenlerde tesadüfen facebook üzerindeki bir paylaşımın altına yapılmış olan yorumlardan öğrendim. Arkadaş babaların, arkadaş olan oğulları olarak tanıdığım ve Karşıyaka tutkusunu gayet net bildiğim bir arkadaşın Beşiktaş ile ilgili bir olumlu yorumunun altında bir sürü kendisine yönelik suçlayıcı başka yorumlar gördüm. Yazık; kendisinin yapmak zorunda bırakıldığı açıklamasında ''babamın duyduğu sempati nedeniyle biraz olsun bize de geçmiş Beşiktaş sempatisi ama tabi ki de ben de babam da doğma büyüme Karşıyakalıyız'' şeklinde ifadeler yer alıyordu. Evet, onlarcasını verebileceğim, ancak sadece iki tanesiyle sınırlı tuttuğum bu örneklerin ardından Karşıyaka'nın taraftar profilinin uğradığı değişikliğin yarattığı olumsuzlukların en başta geleninden bahsedebilirim artık;
Yazımın başında belirttiğim o, ''bir zamanlar'' a dönecek olursam... O zamanların son demleri belki de benim çocukluktan ergenliğe geçiş dönemlerimdi. O dönemde futbolda Türkiye'nin hasret kaldığı, hatta hiç görmediği Avrupa başarılarını elde etmeye başlayan bir Galatasaray vardı. Henüz bu başarılarla yeni tanışan Türk toplumunun, taraflı tarafsız tamamında da bu başarıların yarattığı büyük gurur ve heyecan vardı. Galatasaray'ın kazandığı Avrupa kupası maçlarının ardından o zamanlar, çok iyi hatırlıyorum ki Alaybey Yalı'sından başlayıp sahil boyunca uzanan büyük kalabalıklar tezahüratlarla coşkulu bir şekilde kutlamalar yapardı. En çok hoşuma giden ise, Galatasaray'ın elde ettiği Avrupa başarısı vesilesiyle toplanmış olan o kalabalıklar her zaman yakalanamadığından, hazır fırsat bulmuşken hep bir ağızdan mütemadiyen ve hatta öncelikle Kaf Kaf çekilmesiydi. Bunu yapanların üzerinde Galatasaray forması varken üstelik. Ardından Galatasaray'ın başarısı da kutlanmaya devam ederdi. Hiç kimse de kimseye kalkıp ''Müslüman mahallesinde salyangoz satan adam'' muamelesi yapmazdı. Hiç kimse kimseye ''çıkart üzerinden o formayı'' demezdi. Hiç kimse kimseye ''burası Karşıyaka, Karşıyaka'yı destekleyen sloganlar haricinde başka takım lehine bağıramazsın'' demezdi. Çünkü herkes birbirini bilirdi ki; o gün ve o an için başka takım lehine slogan atanlar için de ''Karşıyaka bir yana dünya bir yana'' idi. Bu tarz zorlayıcı tavırlarla baskı kurmanın gereksizliği bilinirdi. Çünkü herkes bilirdi ki bunu yapmak ''sapla samanı karıştırmak'' dışında bir anlam ifade etmezdi. Çünkü o zamanlar gerçek Karşıyakalıların sürdürdüğü gerçek Karşıyaka kültürü vardı. Maalesef değişen taraftar profilinin yarattığı avantajların yanısıra yarattığı en büyük dezavantaj ise işte bu oldu!
Bir başka utanç verici örnek verecek olursam... Bir gün yine sosyal medya üzerinde gördüğüm paylaşım ile ilgili. Paylaşımı yapan kişi, bizzat tanımadığım fakat aktif olarak Karşıyaka platformlarında yer alan ve bana da bir gün yolladığı arkadaşlık isteğini nezaketen kabul ettiğim birisi. İsmi lazım değil ve aslında iyi niyetli birisi olduğuna duyduğum inançla bunu yazıyorum. Geçmiş dönemlerde bir gün, önem derecesi açısından hangi maç öncesi olduğunu hatırlamadığım fakat bir Gs basketbol maçı öncesi olan paylaşımında, yaptığı davranışın çok kibar ve iyi niyetli olduğuna inanarak bir anekdot aktarmış kendisi. ''Tramvayda gidiyordum. Az ilerde Galatasaray formalı bir genç kadın gördüm. Yanına yaklaşıp kibarca kendisiyle konuşup, üzerindeki formayla Karşıyaka'da dolaşmasının sakıncalı olabileceği yönünde uyarı yaptım. Ancak o kadın beni tersledi. Ben centilmenliğimi yapmış olayım da...'' çerçevesinde bir açıklamaydı!.. Bakınız ne hale gelmişiz!!! Yaptığı hareketin hiç bir elle tutulur tarafı olmamasına rağmen, o kadıncağızı tedirgin etmekten başka hiç bir fayda sağlamayacak bir davranış olmasına rağmen, alenen aba altından sopa göstermek kapsamına girmesine rağmen kendisini bir kadını bir tehlikeye karşı uyaran centilmen olarak görüyor!.. Pes doğrusu...
Neye karşı çıkıp, neyin destekçisi olmalıyız acaba! Tüm bu, Karşıyaka'ya yakışmayan baskıcı davranış biçimleri maalesef Karşıyaka taraftarının bir bütün olmaktan çıkarılmasıyla ve taraftarı oluşturan insan profilinin Karşıyaka kültürünü alamamışların çoğunluğu ele geçirdiği hale dönüşmesiyle başladı. Karşıyaka bir bütündür. Kalkıp da şimdi ben de buradan desem ki ''Karşıyaka Spor Kulübü'nü kuranlar Alaybeyli gençlerdir ve Karşıyaka'nın özü Alaybey'dir. O nedenle Alaybey Grubu ne derse o olur'' bu doğru bir yaklaşım olur mu?! Marifet; sahip olunan taraftar gücünü bölüp parçalamadan, Karşıyakalılık kavramının içini boşaltarak baskıcı tavırları normalleştirmeden, ''gerçek'' Karşıyakalıya yakışan şekilde davranabilmektir.
İnsanın, ''nerde o eski güzel günler'' diyesi geliyor. Fena mı olurdu Galatasaray formalarıyla gelenlerle birlikte hergele meydanında ortalığı ''Kaf Kaf'' sesleriyle inletseydik! Onların zaman zaman söyleyecekleri şampiyonluk nidalarına katılmasak da hoşgörüyle yaklaşıp, çoğu zaman da onlarla birlikte bizler de sırtımızda Karşıyaka formamızla ''Kaf Sin Kaf'' diye bağırsaydık... Dün için belki Gs formalılarla bunu yaparken yarın için de başka takımın formasıyla gelenlerle bunu yine yapabilsek ne kaybederiz sanki! Göz ardı edilen şu ki, onlar da Karşıyaka'da yaşıyorsa, onlar da bu şehrin nimetlerinden nasipleniyorsa illa ki onların da içinde mevcut olan Karşıyaka sevgisi vardır. Bunu köreltmeye de kimsenin hakkı olmamalı. Eskiden böyleydi. Şimdiki nesil görmediğinden bilmez ama gerçekten de böyleydi! Üstelik o zamanlar Karşıyaka futbolda dönüşümlü olarak, şimdiki süper lig ile birinci lig arasında yer alıyordu. Yani daha iyi bir konumdaydı. Demek ki bu yeni Karşıyaka taraftarı davranış biçiminin maalesef başarı anlamında da sağladığı pek katkı olmamış...
Tüm bu yazdıklarım çerçevesinde, Karşıyaka'da yaşayan, Karşıyakalı olan fakat bir vesileyle sempati duyduğu için Galatasarayın şampiyonluğuna da mutlu olan, bu mutluluğunu korkudan saklamak zorunda kalan, baskıyla sindirilmiş ve mağdur Galatasaray taraftarlarını da elde ettikleri şampiyonluktan dolayı tebrik ediyorum. Dün mecbur bırakıldıkları için sessiz sedasız bir şekilde kutladıkları şampiyonluklarını, canları kadar sevdikleri Karşıyaka gün gelip de şampiyon olunca, kutlattırılmayan dünkü heyecanlarının üzerine ekleyerek bir kaç kat coşkuyla kutlarlar inşaallah ve biz gerçek Karşıyakalılar onları da bağrımıza basarız... Zaten Karşıyaka'da yaşayıp, Karşıyaka'nın havasını teneffüs eden birisi, öncelikli olarak bir başka takımın taraftarı olsa bile (ki bu çok az bir ihtimal bence) Karşıyaka'nın elde edeceği her başarıda da sokaklara dökülüp biz Karşıyakalıların coşkusuna katılacaktır. Sonradan Karşıyaka'da yaşamaya başlamış olup da bunu böyle yaşayan çok fazla tanıdığımdan hareketle bu konuda çok net konuşabiliyorum. İşte olması gereken, biz Karşıyakalıların bu insanları Karşıyaka'dan soğutmak yerine olanca samimiyetimizle kucaklamamız. Yoksa baskıcı tutum ve tavırlar, lüzumsuz yere önemli bir kalabalığın desteğinden Karşıyakamızı mahrum bırakmak dışında hiçbir olumlu sonuca hizmet etmeyecektir.
Simon&Garfunkel'ın çok sevdiğim bir parçasıdır ''sound of silence''. Sessizliğin sesini de duymayı bilmek lazım... Bilmem anlatabildim mi!
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!