Eveeet, yazılarımı okuyanlara ''artık kabak tadı verdi'' dedirten aynı mevzuyla bugün de karşınızdayım. Temizlik-Maske-Mesafe üçlüsüne riayet edilmesi halinde yüzde 97 korunabileceğimiz coronavirüs konusu! Bir önceki yazımda; maske kullanmanın zorunlu hale getirilmesinin bir nebze de olsa maske takan sayısında artış sağlayabileceğini düşünüyor olmakla beraber, yine de bu konuda dirençli bir kesimin olacağından ve onlara sosyal sorumluluk çerçevesinde maske takan vatandaşlarca yapılacak uyarıların geri dönüşlerinin nasıl olacağından duyduğum kaygıdan bahsetmiştim ve kaygılarımın boş olmadığı ortaya çıktı!
Karabağlar 4 no'lu Aile Sağlığı Merkezi'nde görev yapan bir meslektaşım, gelen maskesiz kişilere maske takması gerektiği yönünde uyarıda bulunması neticesi darp edildi. Düşünün ki bu uyarıyı yapan kişi, salgınla mücadelede bilfiil görev yapan ve insanların sağlığı konusu kendi asli görevi olan bir doktorken başına bu geldi! Yolda yürüyen herhangi bir sorumlu vatandaşın, yanından geçen herhangi bir sorumsuz vatandaşa yapacağı maske takması uyarısının varması muhtemel sonuçlarını varın siz hayal edin!
Doktor dövmek bu ülkede artık son derece sıradanlaştı, adeta bir alışkanlık haline geldi ama bu kez doktorun dayak yeme nedeninin üzerinde duracak olursak, bu kafayla bu toplum bu coronavirüsü nasıl yenecek diye sormak lazım! Doktorun dövülmesi de değil sadece sıradanlaşan, hatta öldürülmesi bile gülünecek bir mevzuymuşcasına ele alınıyor artık televizyon programlarında bile... Armağan Çağlayan'ın konuğu olarak gelen doktor katili ''saygıdeğer'' zat ekran karşısında doktoru öldürdükten 7 yıl sonra nasıl da içerden çıktığını böbürlenerek anlatırken Armağan Çağlayan da buna gevrek gevrek gülebiliyor..! Herneyse...
Gayet sıradanlaşan, doktor dövmenin de doktor öldürmenin de artık rutine bindiği caanım Türkiyem'de böylesi haber değeri dahi taşımayan!! bir konuyu daha da fazla uzatmadan asıl konumuz olan coronavirüs'e geri dönüş yapalım... Dediğim gibi, bu seferki doktor dayağını farklı kılan şey coronavirüs nedeniyle doktorun maske takma uyarısında bulunmasından kaynaklı olarak dayak yemiş olması! Bakınız; süreç uzadıkça irade mücadelesi de, nefis hakimiyeti de zorlanmaya ve açıklar vermeye başlar doğal olarak, ancak hala tehditin boyutu çok büyük! Ben de buradan mütemadiyen bu konuyu yazarak, kendimce insanları ara ara dürtüp rehavet uykusundan uyandırmaya çalışıyorum.
Şu sıralar vaka sayıları hiç de yüz güldürücü değil... Dayak yeme riski de olsa maskesiz dolaşanları da, yakın duranları da, toplu dolaşanları da uyarmaya devam etmeli (toplum sağlığı için) ölüm riskini göze almaktansa dayak yeme riskini göze almaya devam etmeliyiz. Bu uyarıları yaparken insanların ciddiye alıp da uymasını sağlamanın zorluğunu bizzat kendim de yaşıyorum ama vazgeçmiyorum...
Bir örnek olsun diye kendi yaşadığım son zorluktan bahsedecek olursam; aylardır evimize ne eşim ne de ben aile büyüklerimizi, yakın akrabalarımızı dahi sokmuyoruz. Ben ufak kızımı ve eşimi korumak adına işim gereği hastane ortamında çalışmak zorunda olduğumdan, günlük giysilerimi (hastanede çıkarttığım halde) eve girince hemen balkona havalandırmaya atıyorum. Kimseye temas etmeden hızlıca duşa giriyorum. Cep telefonumu dezenfektanla siliyorum. Eşim ve henüz 4 yaşındaki kızım da tüm temizlik, maske, mesafe kurallarına uyuyor.
Hal böyleyken, üst katımıza yeni taşınan yalnız yaşayan bir komşumuz maalesef haftanın birkaç günü muhtemelen kendisine yalnızlığını giderebileceği bir arkadaş olarak apartmanımızda eşimi seçtiğinden olsa gerek, evimize oturmaya gelip gitmeye başladı. Kendisi iş yaşantısının içinde, aktif bir sosyal yaşantısı olan yani farklı farklı ortamlarda farklı farklı pek çok kişiyle de teması olan birisi.
Evimize ilk girdiğinde ev kazası neticesi ayağındaki cam kesisine bakmam maksatlı gelmişti ki bunu anlayabilirim... Kendisine hemen bir maske verip, kızım-eşim-ben de maskelerimizi takıp müdahalesini yaparken de, evimize yakın akrabalarımızı dahi almadığımızdan ve bizlerin de gitmediğinden bahsederek konuyla ilgili hassasiyetimi belli etmiştim! Ancak maalesef ben hala komşumuzun eve oturmaya gelişlerini, kendisiyle iyi komşuluk ilişkilerini bozmamak adına, engelleyebilmiş değilim.
Sahip olduğu sosyal yaşantısı nedeniyle ciddi bir taşıyıcı olma riskine karşın, eşimi ve özellikle de henüz bağışıklığı tam oturmamış yaşlarda olan kızımı enfekte etme riskini düşündükçe de yukarıdaki satırlarda da bahsettiğim gibi ''ölüm riskini göze almaktansa, kötü olma riskini göze almak'' yönünde bir tercih mi kullansam acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum doğrusu. Umudum, anlayış çerçevesinde çözmek tabii ki...
Taş insana uzağından gelmezmiş misali, şu anda en büyük tehdidi bana yaşatan, her gün bulunduğum hastane ortamından ziyade, üst komşumun (tehdidin büyüklüğünü farkında olmamasından kaynaklı olarak) evime yaptığı ziyaretler ne yazık ki! Bu örneği anlatıyorum ki, sizler de her türlü zorluğuna rağmen, gerekirse bu konuda duyarsız davrananlara karşı her türlü olumsuzluğu göze alarak uyarılarınızı sürdürmeye devam edin diye... Öyle sanıyorum ki evimdeki üst kat komşum kaynaklı tehdit devam edecek olursa benim de yapacağım şey bu olacak gibi...
İsmet Paşa'nın ''bir memlekette namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur'' sözünde yer alan ''namus'' kelimesi yerine ''sorumlu'' kelimesini koyarak, takınacağımız tavrın nasıl olması gerektiğine dair doğru bir sonuca varabiliriz..!
Bir de, konuştuğum kişilerin pek çoğundan duyduğum şey; ''insanların normalleşmesiyle birlikte artık sürü bağışıklığı oluşmuştur'' yönündeki yanlış algı! Türkiye'de 153 bin hanede yapılması planlanan antikor taraması (bağışıklık göstergesi) testlerinin 118 bini tamamlandı ve aşağı yukarı Türkiye'nin bağışıklığı çıktı ortaya! Binde 8'ler civarı... Yani yüzde 1'in altı..! Buna bel bağlayıp yalancı rahatlamayı tercih edenler bilsin ki, bir toplumun bağışık kabul edilebilmesi için olması gereken yüzdelik dilim yüzde 60-70 bandında yer almalı! Mevcut göstergelerle Türkiye'de bunun oluşabilmesi için geçmesi gereken tahmini süre ise yaklaşık 11 yıl...
Zaten yüzde 60-70'lik oran yakalanmış olsaydı bile, virüse maruz kalıp iyileşenlerin bağışıklığının da bir süresi olduğu ve bu sürenin ortalama 3-4 ay olduğu, yani enfekte olup düzelen birisinin de 6 ay sonra yeniden hastalanma riskinin olduğu yapılan son çalışmalarda belirtiliyor. Bunun bir diğer anlamı da, bulunacak olan aşının da koruyuculuğunun belli bir süre için olacağı..! Ayrıca bulunacak olan aşının koruma etkinliğinin de maksimum yüzde 70 civarı olacağı yönünde Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü Başkanı Dr Anthony Fauci'nin açıklamaları mevcut...
Bu tarz bilimsel verileri de yer yer sizlerle paylaşıyorum, çünkü sağda solda gerçekliği kanıtlanmamış dedikodu haberlerinin tesiriyle yanlış kanaatlere kapılmaktansa bilimin sunduğu gerçekçi verilerle ne yapıp ne yapmamamız gerektiğinin daha iyi anlaşılabilmesi için... Mevcut bilgiler ışığında yapmamız gereken şey şu aşamada; ''korunmak''..! Hem kendimizi, hem de çevremizi...
Dayak da yesek hekim sorumluluğu çerçevesinde davranmaya devam, dayak da yesek dayak atanların ve onların coronavirüs enfeksiyonuna maruz bırakacağı kişilerin hastalıklarını iyileştirmek için çabalamaya devam, hekim olmasak da sorumlu bireyler olarak dayak yeme riski de olsa en az sorumsuzlar kadar cesaretli olarak yanlış yapanları uyarmaya devam... Tüm bunlara devam ki, işte o sayede bu memleket için coronavirüs'ten kurtuluş mümkün olabilsin!
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!