Büyük taarruz 26 Ağustos itibariyle başladı... Aslında hazırlıklar haftalar öncesinden başlamıştı! Nasıl olsa biliniyordu ki çok çalışkan Türk insanına hafta sonları, resmi tatil ve bayram tatili birleştirilerek dinlenmesi için 10 günlük bir izin süresi verilecekti. Çalışmaktan bitap düşen yurdum insanının bu özelliğini ispatlayan en büyük gösterge ise ülkemizin ekonomik anlamda dünya liderliğine soyunmuş olması, kesinlikle hiç işsizlik sorununun bulunmayışıydı!! Mevcut şartlarda alım gücü bu denli yüksek! olan canım ülkemin güzel insanlarının uzuuun uzun dinlenmek de hakkıydı tabi! Dolayısıyla çalışırken sarfettiğinden fazla eforu tatil hazırlıkları için sarfetmeleri de gayet doğaldı...
Henüz 18 yaşındaki Işılsu gideceği beach club'da her gün en az iki kez değiştereceğini hesap ederek ''ihtiyacı kadar'' olan 20 adet bikinisinin desen ve modellerini belirlemek için haftalar öncesinden hummalı bir çalışmaya girişmişti.
Yeni Türkiye'nin sunduğu fırsatların yarattığı henüz 30'unda bile olmayan zengin iş adamı Berkecan ise son model yatının son hazırlıklarını yaptırmak için haftalar öncesinden gerekli talimatları vermişti. Öyle ya kolay değildi, 26 Ağustos'ta 10 günlük büyük taarruz başlayacaktı...
Peki ya büyük şehrin banliyölerinden birinde yaşayan Kezban hanım, kocası Osman ve dört çocuğuna ne demeli! Onlar da en az Berkecan ve Işılsu kadar umursuyorlardı bu büyük taarruzu ve bütçelerine göre onlar da hazırlıklarını tamamlamakla meşgullerdi. 83 model, beyaz renkli arabalarının lpg bağlantıları sanayide gözden geçirtildi ki köylerine giderken yolda sorun yaratmasın diye. Tabi ki bu sadece bir memleket ziyareti değildi. 10 günlük bir büyük taarruzdu ve yolda verilecek molalarda yapılacak piknikler için tüp, plastik top, çay için demlik ve bagaja konulacak mangal da çook önceden planlara dahil edilmişti.
Memur Necati Bey de boş duracak değildi ya! Büyük taarruz öyle hazırlıksız yapılabilecek bir şey değildi. O da haftalar öncesinden, gideceği tatil beldesinde yer bulamama sıkıntısına düşmemek için, iki oda bir salon bir yazlık evin pansiyona dönüştürülmüş halinden faydalanıp, kalacakları bir odasının rezervasyonunu yaptırmıştı bile.
Sevtap Hanım'ın derdi ise bambaşkaydı. Büyük taarruz'u büyük bir ganimet vurgunuyla tamamlamak istiyordu ve gideceği Yunan adası seyahatinden dönerken free shop'dan yapacağı alışverişin listesini hazırlamakla meşguldü. Aklında sadece bu ve listeye dahil etmeyi unutmaması gereken şeyler vardı. Amman haa eksik kalmasın..!
Bu şekilde herkes kendince büyük taarruzun hazırlıklarına haftalar öncesinden başlamıştı ve o büyük gün 26 Ağustos'ta geldi çattı... Kendilerine ait ülkelerinde, başlarının üzerinde dalgalanan ay yıldızlı bayrağın altında, kendi lisanlarını konuşarak, dünyanın en güzel coğrafyasındaki en güzel yerlere gidebilme imkanlarına, özgürce hareket edebilme keyfine nasıl sahip olduklarını bir kez bile akıllarına getirmeden, sadece keyfini sürecekleri büyük tatil taarruzu başlamıştı... Ve bu tatilde planlarının aksamaması için çok önceden hazırlıklara başlayıp, ihtiyaç duyacakları hiç bir şeyi unutmamaktı bu esnadaki kaygıları... Oysa ki asla unutulmaması gereken 26 Ağustos 1922'de başlayıp 9 Eylül'e kadar süren 14 günlük Büyük Taarruz'du. Yazık..! Gerçekten çok yazık... Bu konuda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu'nun attığı bir tweet aslında konuyu çok güzel özetliyor; ''26 Ağustos'u 10 günlük tatilin başlangıcı olarak bilenlere sözümüz... 9 Eylül'ü müjdeleyen, Büyük Taarruz'un başladığı gündür bu gün...''
Mert Erboy'un bir yazısının başlığı da olan ve Romalı şair Publius Vergilius Maro'dan yaptığı alıntı çok doğru bir noktaya parmak basıyorken bu 10 günlük tatilin gerekliliği de zaten ayrı bir tartışma konusu; ''çalışmak her şeyi fetheder.'' Çok mu çalışkanız da verildi bu 10 gün, ülkemiz teknoloji, bilim, ekonomi gibi konularda çok mu ileri seviyede de ekstradan bir 10 gün tatili hakediyordu?! ''Büyük Taarruz'' ; tatil yerlerine yapılan taarruz haline gelip de bu gün sahip olunan özgürlüğün nasıl kazanıldığını ve 26 Ağustos'un aslında ne anlama geldiğini hatırlamayıp, gerçek Büyük Taarruz'un unutulmasına, anılmaması durumuna yol açan bir anlama mı dönüşmeliydi tatil hevesiyle?!
İki açıdan da üzüntü verici bir durum var ortada; hem çok daha fazla çalışması gereken bir toplumun bu kadar uzun tatillerle ülkenin vaktini boş boş harcaması, hem de bir zafer destanı olan 26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz'un tatil heyecanıyla unutulması veya hakettiği değerin verilmemesi... Diyeceksiniz ki; ''sen bu tatile sevinmedin mi, sen bu tatili yapmayacak mısın?'' Evet, tatil olduğu için ben de kısmen de olsa (mesleğim gereği normal mesai dışında nöbet ve icaplarım olması nedeniyle kısmen diyorum) çalışmadan geçireceğim bu süreyi doğal olarak. Ve insanın doğasında vardır, rahata çabuk alışmak... Ancak en azından bu durumdan bir açıdan da rahatsızlık duyacak farkındalığa sahip olunması gereğine inananlardanım. Şayet bu rahatsızlık duygusu çoğunluğa hakim olursa belki o zaman toplum olarak çalışmanın her şeyi fethedeceği gerçeğini görür ve gereğini yaparız. Ayrıca bu rahatsızlığın bir kısmını oluşturan diğer neden olan Büyük Taarruz'un tatil başlangıcıyla çakışmasına bağlı olarak unutulması gibi bir ayıbı da toplum olarak bir daha yaşamayız, yaşatmayız belki diye düşünüyorum çoğunluğun aynı rahatsızlık duygusuna kapılması halinde...
Sonuç itibariyle kimsenin tatil mutluluğunu gölgelemek ya da hevesini kursağında bırakmak değil maksadım. Maksadım; ''çalışmak'' ve ''ahde vefa'' (bu özgür vatanı bize armağan edenlere yönelik) kavramlarının önemini herkese bir kez daha hatırlatmak sadece. En azından bundan sonrası için... Bu vesileyle de herkese iyi tatiller ve iyi bayramlar diliyorum...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!