Bu köşede bir kaç defa, içeriğinde Karşıyakalı olmak kavramına dair görüşlerimin yer aldığı yazılarım olmuştu... Kısaca tekrarlayacak olursam benim Karşıyakalı olmaktan anladığım; genel ortalamanın üzerinde bir entellektüel düzeye sahip olmak, okumayı-yeni şeyler öğrenmeyi-olaylar üzerine düşünüp muhakeme yapmayı alışkanlık edinmek, sanatı-sporu-doğayı sevmek ve meraklı olmak, cumhuriyetin temel ilkelerine-Atatürk devrimlerine sahip çıkmak, ne olursa olsun özgürlüğünden vazgeçmemek, haksızlıklara usulüne uygun olarak isyan etmeyi bilmek, kadına-çocuğa-yaşlıya değer vermek gibi kavramları içeriyor...
Ancak Karşıyakalı olmayı fanatik bir takım taraftarlığıyla karıştıran zihniyetlerin hiç de azımsanmayacak boyutta var olduğunu görmek de gerçekten çok acı! Onlar, bir Karşıyakalının sahip olduğu ya da en azından olması gereken temel erdemleri farkında olmadan, despotça bir tavır içersinde, kendi içinde yer alanların dahi üzerinde zorbaca baskı kurmayı marifet sayan ve Karşıyakalı olmanın anlamından bihaber olan kişiler ne yazık ki! Bu saptamamı gerçekten de üzülerek yaptığımı herkesin bilmesini isterim...
Bu konu zaten uzun zamandır aklımda olan ancak son Venezia basketbol maçında yaşananlar sonrası tekrar zihnimde canlanan bir konu... Maalesef o maçta bir grup tribün ahalisi ile Karşıyaka Belediye Başkanı arasında kesinlikle tasvip edilmeyecek şeyler yaşandı! Konunun çıkış noktası ya da belki bardağı taşıran son damlası Hüseyin Mutlu Akpınar'ın sosyal medyada yaptığı bir fotoğraf paylaşımıydı... Beşiktaş'ın Olimpiakos'la yaptığı futbol müsabakasına Karşıyaka Belediye Başkanı'nın gidip, orada Beşiktaş tribününde çektirdiği hatıra fotoğrafından bahsediyorum! Şimdi, bu konu pek çok farklı açıdan ele alınabilir ve konunun gerek taraftar, gerekse başkan açısından haklı ve haksız yönlerinden maddeler halinde bahsedilebilir, ancak bu satırlara sığmayacak bir hal alır durum o takdirde. Ben konuya mümkün olduğunca basitçe yaklaşacağım...
Taraftarın öfkesi; kendi şehrinin oldukça yüksek bir yüzdeyle seçilmiş başkanının, bir başka yerin takımının maçında boy göstermesine ise bence bu yanlış bir yaklaşım olur... Ne zaman tepkisini göstermeli diyecek olursanız, cevabı basit; Karşıyaka'nın sorunlarıyla ilgili eksik kaldığı yönleri görürse tepkisini ortaya koyabilir, Karşıyaka'nın gururu spor kulübü ile ilgili belediye başkanının eksiklerini görürse eleştirebilir, Karşıyaka Spor Kulübü'nün farklı branşlarda verdiği mücadelelerde tribünde yanında yer almayıp sadece başka bir kulübün tribününde yer aldığı saptanırsa yine tepki gösterebilir... Ancak, ''Karşıyakalı isen başka hiç bir spor kulübüne sempati duyamazsın, takip edemezsin'' yaklaşımı bence son derece despotça ve acımasızca bir yaklaşım olur... Eminim ki başka bir kulübe de sempati duyan Karşıyakalılar çok da azımsanmayacak sayıda mevcuttur fakat söz konusu Karşıyaka olunca gerisinin teferruat olduğu duygusuyla bu sempatilerini ''belli ölçülerde'' yaşıyorlardır zaten diye düşünüyorum. Yani onların da sap ve samanı karıştırmadığına inanarak (her ne kadar çok içime sinmese de) yaşadıkları bu duygu durumlarına öfkeyle yaklaşmıyorum. Yedi kuşak Karşıyakalı biri olarak bunu ben böyle değerlendirebiliyorsam bence herkes de böyle değerlendirebilir, en azından bu şekilde yaklaşımda bulunmayı deneyebilir... Çünkü medeni olmak bunu gerektirir, hoşgörülü ve farklı görüşlere saygılı olmak bunu gerektirir...
2 Şubat 1936 yılında tüm Türkiye'nin sevgilisi Metin Oktay ''Karşıyaka''da dünyaya geldi. “İzmirsporlu Metin” olarak tanındı ve sonrasında da bir İstanbul takımı olan Galatasaray'ın efsanesi oldu! Metin Oktay'ın Karşıyakalı olduğunu biliyor muydunuz? Bilmeyenleriniz şimdi öğrenmek suretiyle, Metin Oktay nasıl olur da önce İzmirsporlu sonra da Galatasaraylı olur diye kendisinden nefret etmeye başladı mı peki? Nefret etmeli mi ya da! Bakınız, insanları bir anda tek bir fotoğraf karesiyle bile alaşağı etmeye çabalamak çok kolaydır ama doğru mudur peki? İşte benim taraftar açısından eleştirim bu yönde! Çocukluğundan beri belki de sempati duyduğu ve sempati duymasına da belki kendince haklı bir takım şeylerin vesile olduğu belediye başkanının Beşiktaş ile bağlantılı durumu bence Karşıyaka merkezli yapması gerekenleri aksatmadığı sürece bir öfke selinin oluşmasını gerektiren bir durum değil...
Ancak, Hüseyin Mutlu Akpınar açısından da konuya bakıldığında hiç mi eleştirilecek yönü yok! Tabii ki var... Bir kere her şey bir yana, ortada Karşıyakalıların Karşıyaka ve kulüpleri için olan ekstra hassas ve yoğun duyguları olduğu gerçeği var ve bunu göz ardı etmemesi gerekirdi... Kişilerin ya da toplumların hassasiyetlerini hesaba katmak ise en başta o toplum tarafından seçilen yöneticilerin dikkat etmesi gereken bir husustur... Bu anlamda evet bence de hiç de şık olmadı Karşıyaka Belediye Başkanı'nın Beşiktaş tribünlerinde verdiği o görüntü... Ama hepsi o kadar işte... Şık olmadı diyorum ve konuyu bununla sınırlı tutuyorum. Olması gereken de bu zaten! Karşıyaka Mustafa Kemal Atatürk Spor Salonunda bu konuya paralel yaşanan taraftar-belediye başkanı arası nahoş olaylara ise uzun uzadıya değinmeyi düşünmüyorum bile... Çünkü orada yaşananlar konunun her iki tarafı için de yanlışlarla dolu, öfke baldan tatlıdır sözünün doğruluğunun ispatıymışçasına mantıklı düşünmekten, itidalli olmaktan son derece uzak ve fevri davranışlardı... Ayrıntısını ve gelişimini bilmediğim ancak ne olursa olsun son derece üzücü olan bir taraftarın darp edilmesi hadisesinden tutun da Karşıyaka'nın çok yüksek bir oy oranıyla seçilmiş olan belediye başkanına ve zamanında KSK'de yöneticilik de yapmış olan birisine yönelik koro halinde küfür edilmesi hadisesine kadar son derece çirkin ve üzücüydü yaşananlar...
Karşıyaka’nın en büyük sorunu da bu değil mi zaten?” Yok ben daha Karşıyakalıyım, yok sen daha az Karşıyakalısın”, ben şunu bu kadar yaptım ama sen benim kadar bir şey yapmadın vs vs vs... Bu tip düşünen insanlara sesleniyorum; yahu bırakın da kim ne kadar seviyorsa o kadar sevsin, kim ne kadar hizmet veriyorsa o kadar versin ama yeter ki herkes Karşıyaka'yı sevsin ve hizmet versin... Birbirimizi yemekten yerimizde saymayı çok mu seviyoruz ne!
Bu şehirde yaşayan insanlara, Karşıyaka Spor Kulübü'nde hizmet verenlere, Karşıyaka Belediyesi'ne, tribündeki taraftara ve kıyısından köşesinden Karşıyaka'ya dokunan her kesime eksik ya da yanlış gördüğümüz konularda usulünce eleştiri ve uyarı yapmak hem en doğal hak, hem de ilerleyebilmenin olmazsa olmaz bir gerekliliğidir... Dışarıdan birileri de olabilir bu eleştiriyi yapanlar, ya da saydığım bu grupların kendi aralarında birbirlerine yöneltecekleri eleştiriler de olabilir... Bunu yaparken dayanacağımız temel, şaşılmaması gereken rota ise yazımın başında belirttiğim Karşıyakalı olmak kavramının içerdiklerine paralel duruşumuzu korumak olmalıdır! Diğer türlü yaklaşımlar bizim ''Karşıyakalı olmak ayrıcalıktır, farklıdır'' sözümüzün içini boşaltıp fanatik, acımasız, küfürbaz, kavga dövüşten başka bir şey bilmeyen, kendi içinde bile devamlı huzursuz ve kaynaşan tribün insanı tipinden başka bir şey olamamamıza yol açacaktır ki biz bu değiliz, BİZ KARŞIYAKALIYIZ...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!