Ne yalan söyleyeyim ses getireceğine dair beklentim vardı! Olmadı. İş yine birey olarak üstleneceğimiz insanlık vazifesi gereği gördüklerimizi lisan-ı münasiple uyarmakla sınırlı kalacak gibi bu durumda. Temizlik-Maske-Mesafe konularına özenin Karşıyaka'da yaygınlaştırılması için geçen yazımda Karşıyaka taraftar gruplarına yaptığım kampanya çağrımdan bahsediyorum...
Aslına bakarsanız bir kampanya başlatıldı! Ama konu KSK'den futbolda alacaklı olan oyuncuların borç dosyalarının kapatılması ile ilgiliydi. Taraftar bilinciyle ve Karşıyaka sevdasıyla yapılan bu sahiplenme de takdire şayan tabii ki...
Ancak bizim taraftar gruplarımızın geçmiş senelerde imza attığı pek çok sosyal sorumluluk projesini de hatırlayınca, doğrusu şu günlerde sağlığımız açısından büyük önem arz eden Temizlik-Maske-Mesafe konusunda TaMaM sloganıyla başlatacakları bir kampanyaya kayıtsız kalmaları beni üzdü doğrusu. Kampanyaya dair TaMaM sloganı ve şekli tamamen kişisel bir önerimdi. Kendi bulacakları başka bir sloganla ve farklı bir şekilde atacakları bir adım da kabulümdür doğal olarak. Maksat üzüm yemek... Bilemiyorum, belki de ilerleyen günlerde bununla ilgili de bir çalışmaları olacaktır.
Bu olasılığı daha yüksek hale getirmek maksatlı şöyle bir önerim olacak; hem kulübe katkı hem de toplum sağlığına katkıyı bir arada yapabileceğimiz Karşıyaka temalı maskelerin kulübün satışa sunduğu merkezlerden alınması! Böylelikle alınacak olan maskelerin geliriyle borçların kapatılmasına bir nebze daha olsun katkı sağlanmış olurken, aynı zamanda da para verip aldığı için ve üzerinde de Karşıyaka arması olacağı için normalde maske takmayanların bile maske kullanmaya başlamalarına vesile olunmuş olabilir. Bir taşla iki kuş yani...
Şehirlerarası ulaşım serbestisinin olması, maske takma zorunluluğunun açık-kapalı her alanda ve her şehirde getirilmemiş olması (-ki İzmir de bu kapsamın dışında), insanların uzun süren kısıtlama dönemi yaşadıktan sonra sanki o günlerin acısını çıkartmak istercesine normalde bile çıkmadığı kadar fazla sokaklara çıkması, maske takmanın zorunlu olduğu ortamlarda bile maske takmayanlara cezai müeyyidelerin istisnasız ve net bir şekilde uygulanmıyor oluşu, sorumlu vatandaşların sorumsuz vatandaşları uyarmaktan duydukları çekince (-ki çekinmekte haklılar, bu sorumsuzluğu bu cüretkarlığı yapan insanın verebileceği cevabın da aynı karaktersizlikte olma ihtimali yüksek zira), özellikle ergen yaş grubundakilerin iyice umursamaz tutumları ve kendilerinde asemptomatik geçebilecek bir coronavirüs bulaşının evlerine gittiklerinde yaşlı anne-baba veya daha da büyük aile bireylerinde ölümcül sonuçlar doğurma ihtimalini ergenliğin verdiği aklı bir karış havadalıkla idrak edememeleri gibi nedenlerle şu sıralar gidişat ciddi anlamda kaygı verici maalesef!...
Hal böyleyken ben, en azından tüm Türkiye'ye yayılabilecek bir ateşin ilk kıvılcımının Karşıyaka'dan çıkmasının vereceği haklı gururu yaşamak için Karşıyaka'da Temizlik-Maske-Mesafe (TaMaM) konusunda kampanya başlatılması önerimi yineliyorum..! Bu konuda Karşıyaka taraftar gruplarına ilk etapta çağrıda bulunmamın nedeni ise etki güçlerinin yüksekliğini biliyor oluşumdan. Ancak, bu öyle bir konu ki, önümüzdeki birkaç yıl boyunca daha bir korku filmi setinde yaşıyormuşcasına yaşantımızı sürdürmemek ve daha erken sonuç almak için her kesimin üstlenmesi gereken sorumluluklar var!
Belki de başlangıcı bu konuda Karşıyaka Belediyesi de yapabilir! Akabinde de diğer sivil toplum kuruluşları destek vererek kampanyanın yaygınlaşmasını sağlayabilir. Kendisi de bir hekim olan, üstelik de cerrah titizliğinin yaşamının her alanında bir alışkanlık haline geldiğinden emin olduğum (-ki bunu kendimden biliyorum) Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Cemil Tugay bu konuda Karşıyaka'yı Türkiye'de bir öncü yapabilir. Sayın başkanım ne dersiniz?!
Değerli okurlarım, sevgili Karşıyakalılar coronavirüs'ü direkt virüse yönelik öldürücü etkili bir ilaç bulunmadıkça ortadan kaldırmamız mümkün değil. Bakınız, aşı demiyorum, yok edecek bir ilaç diyorum. Çünkü aşı bulunsa bile koruyuculuğunun yüzde yüz olup olmayacağı şüpheli olacağı gibi, virüsün vücuda girdikten sonra ortadan kaldırılmasına yönelik bir tedavi anlamı da taşıyor olmayacak! Bu nedenle, buna karşı mutlak bir tedavi bulununcaya kadar, yani belki de uzunca bir süre boyunca daha kendimizi ve çevremizi korumaya mecburuz. Bir süre sonra alacağımız tedbirler bizde bir alışkanlığa dönecektir zaten ve ilk başlardaki kadar zor gelmeyecektir. Yaşam, Tanrı'nın bizlere verdiği en büyük hediye ve hem kendimizin hem de çevremizin yaşam hakkına saygı duymak da bu açıdan bakılınca belki de bir ibadet!
İnsanları bilinçlendirmeye yönelik yürütülecek, akılda kalıcı sloganlarla zihinlerde yer edecek türden kampanya önerimle birlikte bir de her türlü uyarıya karşın aklınca virüse meydan okuduğunu zanneden sorumsuz, akılsız, bencil, insan sevgisinden yoksun, saygısız kesime karşı ise bir diğer önerim en acımasız yasal yaptırımların tavizsizce uygulanması! Mesela;
Maske takılması gereken yerde maske takmayana alt limiti 5000 tl'den başlayan cezalar kesilmeye başlasın da o zaman ben görürüm o ucuz kahramanların nasıl da kedi gibi uysallaşacaklarını. İki kez yakalanana belli bir süre hapis cezası, üç kez yakalanana hiçbir sağlık hizmetinden Türkiye sınırları dahilinde ücretli-ücretsiz yararlanamama cezası, dördüncü kez yakalanana da vatandaşlıktan çıkarılma cezası...
Nasıl ama?! Çok mu acımasız geldi bu önerilerim!! İnanın bana coronavirüsün acımasızlığı yanında bunlar cidden çok hafif kalır!.. Yanılmıyorsam coronavirüsle mücadelede başarı elde eden ülkelerden Singapur'da vatandaşlıktan çıkarma cezası gerçekten de uygulanmıştı ve işe yaramıştı! Yetkim olsa bu saydığım yaptırımların tümünü devreye sokardım doğrusu...
Bunu diktatoryal duygularla değil, bir hekim hassasiyetiyle söylüyorum. Bu sorumsuzlar yüzünden biz sağlıkçılar daha ne kadar yakınlarımızdan uzak duracağız, daha ne kadar doya doya sevdiklerimize sarılamayacağız, daha kaç sağlık şehidi vereceğiz?! Sağlıkçıların da sabrı tükeniyor ve sağlıkçılarda umarsızca etrafta virüs saçanlar yüzünden ''biz neyin mücadelesini, kimler için veriyoruz acaba!'' duygusu yerleşmeye başlıyor. Yapmayın Allah aşkına... Kendi ayağınıza sıkıyorsunuz aslında!
21 Haziran babalar günü. Bu yazı vesilesiyle tüm babaların babalar gününü kutluyorum. 2018 yılında babası hakkın rahmetine kavuşmuş biri olarak söyleyebileceğim en net cümle; babalarınızın kıymetini bilin lütfen! Benim de baba olma duygusunu yaşamamı sağlayan canım kızıma ve sevgili eşime sonsuz sevgilerimle...
Sağlıcakla kalın!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!