22 Mart tarihi, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ilan edildiğinden bu yana Dünya Su Günü olarak kutlanıyor.
Su, yeterli miktarda ve iyi kalitede suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın, dolayısıyla insanlığın geleceğinin de temel koşuludur.
UNICEF tarafından hazırlanan “İçme Suyu, Sanitasyon ve Hijyen Alanında İlerleme: 2017 Güncellemesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinde İlk Durum” raporuna göre tüm dünyada her 10 kişiden 3’ünün (2,1 milyar insan) evinde güvenilir kullanma suyu bulunmuyor.
Birleşmiş Milletler’e bağlı UN-Water kuruluşuna göre, dünyada artan nüfus, küresel ısınma, kuraklık gibi nedenlerle suya talep artarken, tatlı su kaynakları her geçen yıl azalıyor. Dünya yüzeyinin dörtte üçü sularla kaplı olmasına rağmen, insan kullanımına uygun tatlı su miktarı sınırlı. Dünya yüzeyindeki mevcut suyun yüzde 1’den daha az bir kısmı ekosistem ve insan kullanımına elverişli tatlı su kaynaklarından oluşuyor.
Tatlı su kaynaklarının en büyük bölümü, yaklaşık p’lik bir oran ile tarım faaliyetlerinde kullanılıyor. Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil. Artan nüfusu ve paralel olarak artan su kullanım alanları ile Türkiye, ne yazık ki “su fakiri” bir ülke olma yolunda ilerliyor.
Devlet Su İşleri’nin resmi sitesinde yer alan kriterlere göre, ülkede kişi başına düşen su miktarı kriteri üzerinden ülkeler “su zengini” veya “su fakiri” olarak nitelendiriliyor. Bu sıralamaya göre kişi başına düşen yıllık su miktarı 8.000 m3 ‘ten fazla olan ülkeler su zengini, 2.000 m3’ten az olan ülkeler su kıtlığı yaşayan ülkeler ve 1.000 m3’ten az olan ülkeler ise su fakirliği çeken ülkeler arasında yer alıyor. DSİ’nin verilerine göre Türkiye’de yıllık kişi başına düşen su miktarı yaklaşık 1519 m3. Bu miktar ile de Türkiye, su kıtlığı çeken ülkeler kategorisinde yer alıyor.
Su kaynakları, evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirlenmektedir. TÜİK’in Belediye Atıksu Göstergeleri’nin 2016 yılına ilişkin bültenine göre, Türkiye’deki 1.397 belediyeden sadece 591’inin atık su arıtma tesisi bulunmaktadır.
OECD’nin gelecekte tarımda su alanında risk yaşayacağını öngördüğü ülkeler raporunda Türkiye de yer alıyor. Türkiye, orta-yüksek risk grubunda yer alırken, “su kıtlığı”, küresel iklim değişikliği ve su kalitesine karşın Türkiye’nin gelecekte karşılaşacağı en büyük risk grubu olarak belirtilmiş. Tarımda yaşanacak su tehlikesi endeksine göre de Türkiye, 2024-2050 dönemi içerisinde en çok risk arz eden ilk 15 ülke arasında.
Su kaynaklarının gereğinden fazla tüketimi ve yarattığı ekolojik sorunlar açısından bir diğer referans noktası da bir yılda kişi başına düşen su tüketimi. Statista’nın (pazar ve tüketici verilerinde uzmanlaşmış bir Alman şirketi) 2013 yılı verilerinden derlediği yıllık kişi başına düşen su tüketiminde Türkiye, kişi başına en yüksek tüketimin gerçekleştiği 7. ülke olarak sıralanmış.
Çeşitli yerlerden derlediğim bu genel ve iç karartıcı bilgilerden sonra ''eyy her gün kaldırımları onlarca litre suyla sulayan sorumsuzlar bir kendinize gelin artık yahu'' demek istiyorum. İnanın yağmur yağan bir günde bile adını vermek istemediğim o balık restaurantının önünü hortumla sularlarken gördüm ben!..
Tabi bu sadece tek bir örnek... Herkes, hepimiz, özellikle de yağışsız geçen bu kışın ardından mutlaka ama mutlaka su tüketiminde son derece dikkatli olmalıyız. Kuraklık kapımızda... O kaldırım sulayıcılara da sormak lazım; Bunun amacı ne? Hangi akla hizmet? Bu ne yaman aymazlık? Cehaletle dahi açıklanamayacak kadar vahim bir durum bu! Vicdansızlık, dünyaya-insanlığa ihanet! Ne dersen de...
SU HAYATTIR!!!
xxx
Değinmek istediğim bir diğer konu da; güzelim Çamlık sokağındaki otopark olarak kullanılmaya başlanan yaya kaldırımları. Belediyemiz tarafından yenilenen, geniş ve güzel kaldırımların son zamanlarda maaalesef araçlarını kaldırıma çıkartıp park edenlerce işgal edildiğini görüyorum.
Hem o yeni kaldırım taşlarına zarar verme riski oluşturuyor, hem de daha önemlisi ise yayaların hakkını gasp etmiş oluyorlar. Engellilerin, yaşlıların, çocuk arabalıların yaşayacağı durum ise apayrı bir sorun tabi! Bu durum, yapılacak denetimler ve uygulanacak cezai işlemlerle engellenmelidir...
Bir de; o kaldırımlar yenilenirken zarar gören ağaçların yerine yeni çam fideleri dikilmişti ne güzel, ama önce o sıralarda kentsel dönüşüm nedeniyle inşaatına başlanmış olan bir apartmanın önündeki fide hemen dikiminin ertesi günü köklenmişti, şimdilerdeyse yine kentsel dönüşüme girmesi planlanmış olan bir başka apartmanın önündeki çam fidesi bir şekilde zarar verilerek kurutulmuş durumda.
Şu tesadüfe bakın ki hep de yıkılıp yapılacak bina olan yerlerin önündeki ağaçcıklara oluyor olanlar. E tabi, inşaat sürecinde oralara araçların rahatça girip çıkabilmesi daha önemli öyle değil mi?! Cinayete kurban giden çam fidelerinin yerine yenilerinin dikilmesi ve öncekileri öldürenlerin de tespitinin yapılması halinde cezalandırılmaları en büyük beklentim...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!