Bu köşede bundan uzun zaman öncelerinde birkaç kez doktorlara ve yaşadıklarını dair yazılar yazmıştım. Yine yaşanan sağlık terörü sonralarına denk gelecek biçimde... Aslına bakarsanız hemen her gün doktora sözlü veya fiili şiddet hadiseleri yaşanıyor. Ancak, kalkıp da bu köşeyi doktorun ağlama köşesi haline getirmek istemediğimden sadece gündemde kendine daha fazla yer bulan bir iki tanesinin ardından konuyu kaleme aldım bu güne kadar. Oysa ki maalesef hemen her gün maruz kalınan onlarca hakaret veya saldırı hadisesi yaşanmakta. Bunlar arasında gündemde kendine yer bulanlar ise hayati boyutta olan saldırılar ve 16 Ekim 2019 tarihinde de yine böylesi bir olay yaşandı.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümü asistan doktorlarından Kadir Songür, bir hastası tarafından öldürme kastıyla boğazı kesilerek ağır yaralandı. Ne yazık ki bu tür haberler artık ülkemizde rutine binmiş durumda. Üstelik de yaşanan saldırı hadiseleri o kadar fazla ki, pek çoğu basında yer alması adına kayda değer bulunmayıp haber konusu dahi yapılmıyor. Doktora saldırmak o kadar sıradanlaştı yani... Haber konusu olması için de vahşet boyutunda bir şeyler yaşanması gerekiyor ancak! Vahşet diyorum, çünkü saldırıya maruz kalan genç meslektaşımın saldırı sonrası fotoğraflarına bakmaya dahi insanların dayanamadığı gerçeği net bir şekilde ortada. Ancak, sizlerin bakmaya dahi dayanamadığı, yüreğinin kaldırmadığı ve belki de midesini bulandıran o manzara biz doktorların gündelik hayatının bir parçası olarak her an karşımıza çıkması muhtemel olan manzaralardan biri. Sizin bakamadığınız o manzaraya sadece bakmakla kalmayıp o manzaradaki her bir anatomik yapıyı tanıyarak o manzaraya uygun şekilde dokunmak biz hekimlerin bir vazifesi. Hele ki benim gibi cerrahlık yapan bir hekimseniz, sizin bakamadığınız o manzara benim yaşam rutinimin bir parçası. Sadece bu açıdan bile konu düşünülecek olsa, doktorun hayatını nasıl yaşadığını anlamaya belki bir nebze olsun yardımcı olur.
Yazımın başında belirttiğim uzun zaman öncelerinde yazdığım bir iki doktor temalı yazılarımda olduğu gibi bu yazımda da uzun uzadıya bir doktorun nasıl yetiştiğinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Konunun bu yönünü ne kadar anlatsak da yaşamadan idrak edilmesinin güç olduğu bir gerçek. Bir doktorun hangi aşamalardan geçerek, hangi fedakarlıklarla ve ne denli uzun bir eğitim maratonu sonrası yetiştiği, doktor olduktan sonra da ömrü boyunca okumaya ve kendini geliştirmeye mecbur olduğu toplum nezdinde demek ki anlaşılabilir bir şey değil ki daha en son yaşanan vahim olay gibi olayların benzerleri sürekli yaşanıyor! O nedenle konuya bu açıdan yaklaşmaya devam ederek boş havanda su dövmek yerine, o genç meslektaşımın boğazı kesilmiş haldeki fotoğrafının sizlerde yarattığı tesiri ön planda tutarak bir şeylerin anlaşılmasını sağlamaya çalışıyorum. Basın-yayın kuralları çerçevesinde o fotoğrafı bu köşeye koymaya kalksam şiddet içerikli görüntü kapsamına girip yayınlanamayacak olan o fotoğrafa görmeyenleriniz de sosyal medyadan ulaşıp bakabilir. Tabi bakabilirseniz, tabi içiniz kaldırırsa...
İşte o manzaralar biz doktorların yaşam rutini. İşte biz o manzaralar karşısında insani panik, korku, iğrenme, mide bulantısı vs gibi duygularını bir kenara bırakıp profesyonelce davranmaya mecburuz ve bunu başarabiliyoruz. Sadece bu, evet sadece bu bile toplum genelinde ne yazık ki var olan doktor karşıtı duyguları biraz olsun törpülemeyi sağlamalı bence. Ben kendi adıma benim yapmayı beceremediğim herhangi bir işi yapabilen herkese saygı duyarım. Bu bir duvar ustası da olabilir, aşçı da, otomobil tamircisi de... Ve insanların sağlıklarını iyileştirmeye dair bir şeyler yapmaya çabalayan hekimlerin de beklediği şey sadece bu aslında! Hatta öyle bir noktaya geldik ki bu da değil artık, beklenen şey artık nötr olunması yönünde değişkenlik gösterdi. Yani saygı duymuyorsan da negatif de davranma, saldırma, vurma, öldürmeye çalışma...
Beklentilerimizi artık bu denli minimalize etmiş vaziyette, fakat aldığımız eğitim ve vicdanımız çerçevesinde aynı sorumluluk ve kalitede insanların sağlığını iyi etmek için mücadelemizi sürdürüyoruz. Fakat bu mücadelede pes edenlerimiz de olabiliyor içimizde. Pes edenlerimiz bile kimseye zarar verme yolunu seçmeyip sadece kaçmayı seçiyor. Bu gidişatla da özellikle yüksek riskli hizmet veren branşların mensubu doktorlar olan cerrahi branş doktorlarını belki de çok yakın bir gelecekte insanlar bulamayacak hale gelebilir! Yorulup pes eden meslektaşlarım arasında doktorluğu bırakıp zeytincilik, büyükbaş hayvancılık ve hatta tanker taşımacığı işlerine soyunanlar var yakın çevremde. Bunun da ötesinde pes edip canına kıyanlar bile var maalesef. Yine birkaç gün önce bir beyin cerrahı meslektaşımız ve yaklaşık bir ay önce de bir genel cerrah branşdaşım maalesef intihar ettiler. Bir ülkenin hekimleri bu hale getirilirse tüm toplumun sağlığı tehlikeye girecektir. Oysa ki tek istediğimiz can güvenliğimizin temini, standart yaşam koşullarımızı idame ettirebilmek ve tek derdi hastalarının sağlığını düşünmek olan kişiler haline dönüşmek.
Hem düşünsenize; ''ben ölürsem seni iyileştiremem ki!''
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!