Ağustosta, akşamüstüleri,
yarına doğru yol alan çöl kızılı bu güneş,
bugünün ucundaki umuttur
hareli yakamozlar katarak önüne
Smyrna’nın tam ortasına vurur.
Birazdan nazlı imbat çıkar,
yaylı faytonlardan da hızlı uçar
emektar vapurlara, kemerli yalılara,
güneş kokulu cumbalara dolar
inci küpeli kızların saçlarında,
kıyametler kopar.
Narin bir parmak hafiften dokunur tellere
bir martı çığlık çığlık kanadını açar,
Körfezdeki narin vapurlarda bir telaş
mağrur ve görkemli şarkılar taşırlar
yârin yorgun yüreğine
Sevgili gelmemişse yine iskeleye
ölüm senfonisi başlar demir grisi bulutlarda,
hüzünlü davullar çalar
Karşıyaka’da,
zor sokaklarda.
Beyaz dalgalı kordonunda
esir olur hislerine, yürürsün
bir özgürlük şarkısı dolanır diline
Konak’a doğru
Hasan Tahsin’i görürsün.
Ne yana dönsen kokusunu alıp da
Papatya yaprağında bulamadığın aşkı,
Bir kahve fincanının içinde bulursun,
Asansör’de,
Dario Moreno sokağında,
Deniz ve mehtapla.
Tuzlu, serin sularda duyduğun o feryat
Delicesine bir hayat pazarlığıdır aslında.
Hazin bir sonla biter
Göztepe’de,
Kalleş bir oltanın ucunda.
Sırtında deniz kokusu,
Nazlı sularda haşarı çocuk
Yağmurda uslu bir kadın,
Tenhada tunçtan bir adam,
Sabahı, akşamı, gecesi,
Burası İzmir, bir dünya güzeli.
Burası Mustafa Kemal sahnesi.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!