“Yalnızlık” çağımızın en büyük sorunu haline geliyor. 2018 yılında dünyada ilk defa İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kurulmuş. İngiltere’de 9 milyon kişi toplumdan izole, 200 bine yakın yaşlı insan aylar boyunca kimseyle konuşmadan yaşıyormuş. Engelli gençlerin yüzde 85’i yalnızlıktan şikayet ediyormuş.
Yalnızlığı “ölümcül bir toplumsal hastalık” olarak niteleyen kadın milletvekili Jo Cox, yalnızlıkla mücadeleyi bir sorumluluk ve zorunluluk olarak görmüş, Yalnızlık Bakanlığının temellerini atmış. Fakat bir süre sonra yalnızlıktan muzdarip bir şahıs tarafından hunharca öldürülmüş. Yalnızlık Bakanlığına getirilen Crouch, yalnızlığın, “modern yaşamın üzücü bir gerçeği” olduğunu belirtmiş. Yalnızlıkla mücadele ederek, yalnızlıktan acı çeken milyonlarca kişiye yardım ederek Jo Cox’un anısını şereflendireceğiz demiş.
Ardından Japonya’da da yalnızlık sorunu yaşayan insanların yalnızlığını çözmek, insanlar arası bağları koruyucu faaliyetleri teşvik amacıyla Yalnızlık Bakanlığı kurulmuş. Hatta japonlar yalnızlık çekenlere arkadaşlık edecek, seslenildiğinde veya sevildiğinde tepki verebilen, sarılıp okşanıldığında ise uyuyan yapay zekalı robot üretmiş.
Bochum Ruhr Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmada Berlin’de yaşayan her 10 kişiden birinin, yaşlılarda her 5 kişiden birinin yalnızlıktan şikayet ettiği, Berlin’de her yıl en az 300 kişinin evinde başka kimse farketmeden hayatını kaybettiği belirtilmiş. Bu sorunla mücadele için Almanya’da Yalnızlık Bakanlığı kurulması yönünde fikirler ortaya atılmış.
Yalnızlık Bakanlığı bir gün bizde de kurulur mu bilinmez. Ancak insanlar, insanı yalnızlığın kasvetinden kurtaran akrabalık, komşuluk, misafirperverlik, iyilikseverlik, yardımlaşma, dayanışma, ahde vefa gibi değerlerden uzaklaşmak suretiyle bireysellik adı altında yalnızlığa itiliyor.
Yalnızlıklar insanlara büyük acılar, sıkıntılar yaşatıyor. Bağışıklık sistemini zayıflatıyor, fiziksel hastalık riskini artırıyor. Aşırı bir umutsuzluk, kaygı ve gerginlik yaşatıyor. Depresyon, öfke, uykusuzluk, kronik stres problemlerine sebep oluyor. İnsanlara güvensizlikleri artırıyor.
Günümüz dünyasında bireysellik, çıkar ilişkileri gün geçtikçe ön plana çıkıyor. Dünyevileşme adeta bütün hayatı belirleyici hale geliyor. Öyle bir koşuşturma, dünyevileşme ve maddileşme içinde yaşanıyor ki, artık insanlar birbirini göremez, birbirini farkedemez oluyor. Yanıbaşındaki insanın elini tutamaz, paylaşamaz oluyor. Sınırsız dünyevileşme, maddileşme, hırs ve ihtiras insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Ahlâki ve manevi değerleri erozyona uğratıyor.
Evindeki televizyondan, internetten bütün dünyayı seyrediyor, olup biten her şeyi görüyor. Ama yanı başındaki komşularıyla görüşüp tanışamıyor. Bir adım ötedeki komşusunun adını bilmiyor. Kapı komşusunun hastasından, ölüsünden haberi olmuyor. Beton yığınları arasında adeta nice güzellikleri ve değerleri görüp tanımadan yaşıyor. Komşuluk, sıcak dostluklar sanki bu beton yığınlarına mı gömülüyor? İnsanlık göğe çıkayım derken boşluğa mı iniyor?
İnsanlar dostluk ve arkadaşlığı sanal ortamlarda arıyor, sosyal medya mecralarında çok sık görünmeye çalışıyor. Oradaki paylaşımlarıyla yatıp kalkıyor. Sabah uyanır uyanmaz ilk işi telefona bakmak oluyor. Anne babasına, çocuklarına,kardeşlerine sarılmayı, günaydın demeyi dahi unutabiliyor. Dün akşam yaptığı paylaşım nasıl etkileşim almış, kimler ne yorum yapmış, whatsapptan kim ne mesaj atmış, kim hangisine yorum atmış öncelikle onu öğrenmeye çalışıyor.
Uzaktakilerle iletişime geçerken yakınlarını unutuyor mu insan acaba? Sosyal medyadaki etkileşimleri, yakınlarına günaydın demekten daha mı önemli? Sanal şahsiyetlerle sıkı fıkı dost olurken, yanı başındaki gerçek şahsiyetleri unutuyor mu acaba? Teknolojiden uzak durmak elbette mümkün değil. Ancak, yakınlarımızla sosyalleşmek ve iyilik yapmak gibi mutluluk verici aktivitelere de yönelmek gerekmiyor mu?
İşte Ramazan ve oruç bize bir hatırlatma yapıyor. Elimizdeki ekmeği, kabımızdaki çorbayı, dilimizdeki duayı, sevgiyi, barışı, umudu paylaşmayı hatırlatıyor. Hayatın akışı ve koşuşturması içinde zaman zaman unuttuğumuz değerleri hatırlatıyor bizlere. Aşınan değerlerimizi onarıyor adeta. Öyleyse Ramazan ayı bütün güzellikleriyle gönlün derinliklerinde yaşanan, kimsesizlerle, yüreği yaralı insanlarla, yoksullarla güzelliklerin paylaşıldığı günler olsun. Ramazan, insanların bu dünyada önemli olduklarının ve yalnız olmadıklarının hissettirildiği bir zaman dilimi olsun. Yalnızlıklar son bulsun. Ramazan ayınız mübarek olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!