“Uzun ince bir yoldayım. / Gidiyorum gündüz gece. /Bilmiyorum ne haldeyim. / Gidiyorum gündüz gece” diye anlattığı Aşık Veysel’in hayat yolculuğu Sivas’ın Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyünde 1894 yılında başlamış. Dünyaya geldiği dönemlerde Sivas yöresini kasıp kavuran çiçek hastalığı yüzünden iki kız kardeşini kaybeden Aşık Veysel yedi yaşında sağ gözünü kaybetmiş. Daha sonra da bir kaza sonucu diğer gözünü.
Başına gelen talihsiz kazalar ve sıkıntılar onu küçük yaşta saza yöneltmiş. On yaşında saz çalmaya başlamış. Babasının arkadaşı Çamışıhlı Ali Ağa’dan saz dersleri almış. Bu vesileyle Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Yunus Emre gibi ozanların deyişlerini tanıma fırsatını bulmuş. Dertlerini dert ortağı sazına dökmeye başlamış.
Halk müziğinin tanınmasında büyük katkıları olmuş, Devlet Konservatuarını teşkilatlandırmış önemli edebiyatçılarımızdan Ahmet Kutsi Tecer, Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü döneminde Halk Şairlerini Koruma Derneği’ni kurmuş. 5 Ocak 1931’de Sivas Aşıklar Bayramı’nı düzenlemiş. Aşıklar Bayramına katılanlar arasında Aşık Veysel de varmış. Sazıyla sözüyle dinleyenleri kendine hayran bırakmış. Aşık Veysel’in şöhreti Ahmet Kutsi Tecer’in destek ve katkılarıyla yayılmaya başlamış.
Aşık Veysel şahsının ve toplumun dertlerine derman olmak düşüncesiyle yollara düşmüş, elinde sazı belde belde dolaşmaya başlamış. 1941-1946 yılları arasında Adapazarı Arifiye, Hasanoğlan, Eskişehir Çifteler , Kastamonu Gül Köy, Yıldızeli Pamukpınar ve Lâdik Akpınar Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapmış. İlk şiirleri Ahmet Kutsi Tecer’in gayretleriyle bir kitapçıkta toplanmış.
Aşık Veysel’in ilk şiiri Cumhuriyetimizin 10. yılında söylediği “Cumhuriyet Destanı” olmuş. Bu şiirin ilk iki kıtasında şöyle demiş;
“Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası / Kurtardı vatanı düşmanımızdan
Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan
Sinesini hedef etti düşmana / Ölmüşken vatanı getirdi cana
Çekti kılıcını çıktı meydana / Gören ibret aldı meydanımızdan.”
Veysel, 16 dörtlükten oluşan bu şiirini bizzat Atatürk’e okuyabilmek için İbrahim isimli arkadaşıyla yayan Ankara yollarına düşmüş. Üç ay süren yolculuk sonunda Ankara’ya ulaşabilmiş. Fakat o günlerde Atatürk ve devlet erkanı, resmi bir ziyaret için ülkemize gelecek olan İran Şahı Rıza Pehlevi’yi karşılama ve ağırlama işleriyle meşgulmüş. Çok sevdiği Atatürk’le görüşmek nasip olmamış.
Daha sonraki yıllarda İstanbul radyosunda bir programa davet edilen Aşık Veysel’i radyodan dinleyen Atatürk, Aşık Veysel ile tanışmak istediğini radyoyu aratarak iletmiş. Fakat program biter bitmez radyodan ayrılan Veysel’i ilgililer tüm aramalarına rağmen kalacağı adresi bilmedikleri için bulamamış. Aşık Veysel’le Atatürk’ün tanışması yine nasip olmamış. 10 Kasım 1938’de Atatürk ebediyete irtihal etmiş. Aşık Veysel Atatürk’e Ağıt şiirinde duygularını şöyle dile getirmiş:
“Ağlayalım Atatürk’e,/ Bütün dünya kan ağladı
Başbuğ olmuştu mülke, / Geldi ecel can ağladı.
Şüphesiz bu dünya fani, / Tanrı’nın aslanı hani
İnsi cinsi cem’i mahluk/ Hepsi birden ağladı
Atatürk’ün eserleri,/ Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri/ Ah çekti vatan ağladı.”
Beden gözü kapalı olsa da zihin dünyası son derece açık ve berrak olan Aşık Veysel, cehalete ve tembelliğe savaş açmış. Cehaletin karanlığından uzak durmayı tavsiye etmiş, çalışmaya, üretime teşvik etmiş; “Olmak istiyorsan dünyada mesut / Hakka halka yarayacak bir iş tut. / Çalıştır oğlunu, kızını okut. / İnsan olmak için okumak gerek” demiş.
O, insanlar arasında hiçbir ayrım yapmamış. Yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sevme bilinciyle insana ve yaratılmış bütün varlıklara sevgi saygıyı öğütlemiş ve şöyle demiş;
“Beni hor görme kardeşim / Sen altınsın ben tunç muyum ?
Aynı vardan var olmuşuz. / Sen gümüşsün ben sac mıyım ?
Topraktandır cümle beden. / Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş Yaradan. / Sen kalemsin ben uç muyum?”
Vatan, bayrak aşığı ve millet sevdalısı olan Aşık Veysel, bunu dizelerinde de belirtmiş; “Türk’üm Türklere bağlıyım. /Türk evladı, Türk oğluyum. / Vatan aşkıyla doluyum. / Sevgim yaptı, ben değilim” demiş. Milletimizin daima bahtiyar olmasını dilemiş, birlik ve kardeşliğin önemine vurgu yapmış, “Birlik” şiirinde şunları söylemiş;
“Allah birdir Peygamber hak. / Rabbü’l alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak. / Söyleyim geldi sırası
Kürt’ü, Türk’ü ve Çerkez’i. / Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi. / Yanlış var mı ve neresi
Yezid nedir ne kızılbaş. / Değil miyiz hep bir kardeş
Bizi yakar bizim ateş. / Söndürmektir tek çaresi.”
TBMM, 1965 yılında Aşık Veysel’e “ana dilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” özel bir kanunla vatana hizmet tertibinden maaş bağlamış. Hayatının son yıllarında akciğer kanserine yakalanmış, kendi ifadesiyle dünyaya sığmayan gönlü bir odaya kapanıp kalmış, uzun ince bir yolun sonuna geldiğini anlamış, “selam saygı hepinize / gelmez yola gidiyorum” demiş. 21 Mart 1973’te Hakka yürümüş. Sadık yarim dediği kara toprağa kavuşmuş.
Vefatının 50. yıl dönümü olması nedeniyle UNESCO 2023 yılını Aşık Veysel yılı ilan etmiş. “Dostlar beni hatırlasın” dediği gibi bu vesileyle hatırladığımız gönül gözlü Aşık Veysel’i rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. Mekanı cennet olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!