İşveren bir ağacın gövdesi, işçiler ise bir ağacın dalları gibidir. Dalları olmayan ağacın gövdesi meyve vermez. Ağacın gövdesi çürür ve zayıflarsa dallar da beslenemez ve kurur.
İşveren olmasa iş sahası olmaz. Çalışan işçi olmayınca da işverenlik olmaz. İşçi olmayınca işverenin sermayesi artmaz. Sermayeye canlılık kazandıran, onu kullanarak çeşitli mallar üreten, bunları çoğaltan, bir yerden başka bir yere taşıyanlardır. İşçiler, nakliyeciler, pazarlamacılar ve tezgâhtarlardır. İşte işverenin işçiye, işçinin işverene ihtiyacı, ağacın dallarının gövdesine, gövdenin de dallara ihtiyacı gibidir.
Adeta bir ağacın büyümesi gibi, belli bir sermaye ile işe başlayan işverenin işinin ve sermayesinin büyümesinde, kendi zekasının ve planlı çalışmasının rolü olduğu kadar, hatta daha fazla yanında çalışan işçilerin katkısı vardır.
Unutulmamalıdır ki, insan çevresindekileri unutur da huzuru sırf kendisi için isterse, gerçek anlamda huzura kavuşamaz. Ağaç dalları ve yapraklarıyla meyve verdiği gibi insan da çevresindekilerle birlikte mutlu olursa huzur bulur. Onun için işveren işçinin, işçi de işverenin mutluluğunu düşünmelidir.
İşveren malın gerçek sahibinin Allah olduğunu, kendisinin bir emanetçi olduğunu unutmamalı, gururlanıp kibirlenmemeli, alçak gönüllü ve mütevazi olmalı, iş yerinde çalışanları küçümsememeli, onlara adaletle muamele etmeli, onları kardeş olarak görüp samimi davranmalı, onlara her konuda anlayışlı davranarak yardımcı olmalı ve şefkat göstermelidir. İşçiyi sosyal haklardan mahrum bırakmamalı, işçisinin hayatını ve sağlığını tehlikeye atacak işlerden uzak tutmalı, iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda hassasiyet göstermelidir. İşveren işçinin ücretini zamanında vermeli, olağanüstü durumlar olmadıkça ertelememelidir. Yüce Allah, çalıştırdığı işçiye işini yaptırdığı halde ücretini ödemeyen kimsenin kıyamet gününde hasmı olacağını bildirmiştir. Hz. Peygamber; “Her kimin kardeşi hizmetinde çalışırsa yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin” buyurmuş, işçiye verilen ücretin onların ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzeyde olmasını öğütlemiştir.
İşverenin çalıştırdığı kimselerin haklarına riayet etmesi gerektiği gibi, işçi de üzerine aldığı görevi en iyi şekilde yapmaya çalışmalı, sorumluluklarını yerine getirmelidir. Kendisine emanet edilen iş yerini, kendisine emanet edilen malzemeyi ve araçları iyi kullanıp kendi malıymış gibi korumalıdır. İşini vaktinde ve düzenli, hilesiz, dürüst ve kaliteli yapmalıdır.
İster işveren isterse işçi olsun, hangi konumda bulunursa bulunsun çalışma hayatında insan, helal kazanma, kul ve kamu hakkına riayet etme hususunda çok duyarlı olmalıdır. Daima helali gaye edinip kazancına haram karıştırmamalıdır.
Helal kazanç kutsaldır. Helal kazanç için çalışmak ibadettir. Sevgili Peygamberimiz, çalışa çalışa elleri nasır tutmuş birini görünce, “Bu eller öyle mübarektir ki, bunları Allah da sever, Peygamberi de” buyurmuştur. Yine Peygamberimiz; “Kişi, elinin emeğinden daha hayırlı bir şey asla yememiştir” buyurarak emeğin ve kişinin çalışarak hayatını kazanmasının önemini vurgulamış, “İşçiye ücretini alın teri kurumadan veriniz” sözüyle de emeğin değeri üzerinde durmuştur.
Kendisi değerli olan insanın emeği de değerlidir. Emeğin değmediği, erişmediği bir hayat yoktur ve düşünülemez de. Çünkü emek hayatın idamesi için büyük bir değerdir. Dolayısıyla emek, hangi aşamada olursa olsun, hangi elden çıkarsa çıksın kutsaldır. Türkçemizde kullanılan “el emeği”, “göz nuru”, “alın teri” gibi ifadeler emeğin değerine önemli bir vurgudur. Bizler de emeğe ve emeği sarf edene değer verelim. Çünkü emeğiyle hayata dokunan ve insanlığa katkı sunan herkes çok kıymetlidir.
Çalışan kardeşlerimizin alın teri, el emeği, göz nuru hayırlı ve mübarek olsun. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlu olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!