Canlı cansız bütün varlıkların bir arada bulunduğu ve birbirini etkilediği çevre, güzelleştirilmek üzere insana emanet olarak verilmiştir. Ayrıca içinde yaşamın devam ettiği şu dünyada, hava, toprak ve su gibi doğal kaynaklar yalnız insanın değil yeryüzündeki bütün canlıların ortak malıdır. Dolayısıyla insanlar çevreye karşı bu bilinçle davranmak, çevreyi geliştirip güzelleştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek için sorumluluk hissetmek durumundadır. Zira çevre bilinci, çevredeki bütün canlılar, doğal, tarihi, sosyokültürel ve estetik değerler hususunda daha duyarlı olmayı ifade etmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de, evrende tabii ve ekolojik bir dengenin varlığına dikkat çekilmiş ve bu dengenin bozulmaması gerektiği belirtilmiş, hayatı devam ettiren çevre şartlarının ve dengenin insanların eliyle bozulabileceği bildirilmiş, sorumsuzca davranışlar sergileyerek çevreyi bilinçsizce kullanmanın ve kirletmenin bütün canlılara zarar vereceği ve sonuçta korkunç felaketlerin ortaya çıkacağı hatırlatılmıştır. Doğal kaynakların israf edilmemesi emredilmiş, “İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez” buyrulmuştur. Hz. Peygamber, “Akan bir nehirde abdest alsan bile suyu israf etme” buyurmuş, kutsal gayelerle bile olsa çevrenin asli unsurlarından biri olan suyun hoyratça kullanılmasına izin vermemiştir.
Peygamberimiz, insanın toprağa karşı sorumlulukları bulunduğunu belirtmiş, bu bağlamda toprağın ekilmeksizin boş bırakılmasını hoş karşılamamış, “Kimin tarlası varsa onu eksin. Kendisi ekemezse ektirsin” buyurmuş, yine Peygamberimiz; “Her kim ölü toprağı bakımını sağlayarak ihya ederse bundan dolayı sevap kazanır. Hayvanlar ondan yararlandıkça kendisine sadaka yazılır.” buyurmak suretiyle toprağı işleyerek korumaya teşvik etmiş ve bu şekilde davranmanın çevreye katkı anlamı taşıdığını vurgulamıştır. Özellikle çarpık kentleşme neticesinde verimli tarım arazilerinin beton yığınına dönüştürüldüğü günümüzde, Peygamberimizin bu tavsiyelerine ne kadar muhtaç olduğumuz ortadadır.
Peygamberimiz zamanında bugünkü gibi çevre sorunları yoktu. Buna rağmen Peygamberimiz yüzyıllar sonrasına ışık tutacak şekilde çevreye önem vermiş, bugünün insanlarının daha iyi anlayacağı çevreyi koruyucu tavsiye ve uygulamalarda bulunmuştur.
Peygamberimiz, binaların çok yüksek olmamasını, evlerin avlulu ve bahçeli olmasını tavsiye etmiş, şehirler inşa edilirken yollarını geniş bırakmaları hususunda emir ve tavsiyeleri olmuştur. Medine’de yeni yapılacak evlerin aralarında olacak mesafeleri, yolların genişliğini bizzat tayin etme ihtiyacı hissetmiş olacak ki, yolların çeşitli yönlerden gelen yüklü develerin rahat geçebileceği bir genişlikte bırakılmasını istemiştir.
Hz. Peygamber, Mekke bölgesi gibi Medine ve civarını, Taif Şehri ve civarını bugünkü tabiriyle “milli parklar” ilan etmiş, hayvanlarının avlanmasını, ağaçlarının kesilmesini yasaklamış, koruma altına aldırmış, bu alanların korunması için özel görevliler tayin etmiştir. En zor şartlarda bile olsa yeryüzünün ağaçlandırılmasını teşvik etmiş, “Birinizin elinde bir fidan varken kıyamet kopuyor olsa bile derhal onu diksin” buyurmuş, gereksiz yere ağaçların kesilmesini, bitkilere zarar verilmesini yasaklamıştır. Bu bağlamda, hayvanlarının yemesi için ağaçtan yaprak silkeleyen kimseyi bu işi sopayla vurarak değil, ağacı sallayarak nazik biçimde yapması konusunda uyarmıştır.
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyuran Peygamberimiz tabiatın ve çevrenin bir parçası olan hayvanlara eziyet edilmesini, aç susuz bırakılmasını yasaklamış, susuzluktan ağzı kurumuş, dili sarkmış bir köpeğe kuyudan ayakkabısıyla su çıkarıp susuzluğunu gideren bir kimsenin cennetlik olduğunu söylemiştir. Bunun tam aksine bir kediyi hapsedip açlıktan ölmesine sebep olan birinin, bu davranışı yüzünden cehenneme girdiğini nakletmiştir.
Tabiatı korumak için büyük bir hassasiyet gösteren Peygamberimiz çevrenin temiz tutulmasını öğütlemiş, özellikle göl, deniz ve akarsuları, cadde ve sokakları, halkın kullandığı umumi mekanları, dinlendikleri alanları kirletmeyi yasaklamıştır.
Bizi kuşatıp kucaklayan çevre Allah’ın bize en değerli emanetlerinden biridir. Ancak, insanoğlunun yaptıkları sonucunda bugün çevre sorunları olarak adlandırılan küresel bir çevre bunalımı ortaya çıkmış, sadece insanı değil her türlü varlığı tehdit eder hale gelmiştir. İnsanlığın müşterek mirası olan dünyayı yaşanamaz hale getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Tabiata zarar verecek her davranış günahtır, Yüce Allah’a saygısızlıktır. Çevreyi korumak, tabiatı doğal haliyle yaşatmak insani, ahlaki ve dini bir görevdir. Gidenler geri gelir mi bilinmez. Ancak, hiç değilse mevcut hali daha da kötüleştirmeyelim. Doğal çevrenin korunmasına ve temizliğine özen gösterelim. Doğanın bir parçası olduğumuzu, doğaya verilecek bir zararın sonuçta kendimize döneceğini unutmayalım. Yazımızı da bir Kızılderili atasözüyle sonlandıralım; “Toprak çölleşip son ağaç kuruduğunda anlayacaksınız banknotların para etmediğini!”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!