Dilleri, renkleri, ırkları farklı, Milli Şairimiz Akif’in “Kimi yamyam, kimi hindu, kimi bilmem ne bela” dediği emperyalistlerin dünyanın en büyük orduları ve donanmalarıyla vatanımızı işgal etmek için Çanakkale’ye geldiği, tarihin hiçbir döneminde bağımsızlık ve özgürlüğünden taviz vermeyen Türk milletinin büyük yokluklar ve imkansızlıklara rağmen bağımsızlığını, vatan ve bayrağını korumak için neler yapabileceğini bütün dünyaya gösterdiği unutulmaz bir destandır Çanakkale Zaferi...
Çanakkale Zaferi, bağımsızlığı, vatanı, milleti, bayrağı için bir gül bahçesine girercesine gözünü kırpmadan kara toprağa girmeyi göze alıp canını feda eden ve Hakk’ın rızasına ulaşan şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Zaferi, Mehmetçiğin merminin bittiği yerde süngüsünü, süngünün olmadığı yerde de yumruğunu ve yüreğini kullandığı, mitralyöz ve şarapnel parçalarına göğsünü siper ettiği fedakârlık destanıdır.
Çanakkale Zaferi, on dört, on beş, on altı, on yedi ve on sekiz yaşlarındaki yiğitlerin dönemeyeceklerini bildikleri halde sevgiliye koşar gibi cepheye koştukları kahramanlık destanıdır.
Anafartalar’da, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda ve Kırcatepe’de ordumuza zafer üstüne zafer kazandıran Gazi Mustafa Kemal, Türk askerinin savaş meydanındaki azmini ve kahramanlığını şöyle anlatıyor: “Bombasırtı olayı çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre idi. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler hiç biri kurtulamadan kâmilen şehit düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Şehit olanı görüyor. Üç dakikaya kadar şehit olacağını biliyor. En ufak bir fütur bile getirmiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki imanı ve ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve şayan-ı tebrik bir misaldir.”
Kahraman Türk askeri düşmana karşı vatanını savunurken kanının son damlasına kadar savaşmış. Bunu yaparken de işgal kuvvetlerinin yaralı askerinin tedavisini sağlamış, kırbasındaki suyu paylaşmış, yiyeceğini paylaşmış, kendi yaralı olduğu halde elindeki sargı bezini onun yarasına sarmış, yaralı düşman askerine merhametle davranmayı ihmal etmemiş. Dosta karşı olduğu kadar düşmana karşı da ahlâklı davranmak gerektiğini dünyaya göstermiş.
Çanakkale Savaşlarına katılan Fransız General Guro şu enteresan olayı anlatıyor:
“Savaşın bittiği bir anda, yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az önce, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtasıyla bir konuşma yaptık. “Niçin öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun?” Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: “Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi. Anlamadım. Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.” Bu asil duygu karşısında ağlamaya başladım. Bu sırada emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim. Çünkü Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Çok geçmeden her ikisi de öldü.”
Bu vatan için yüzbinlerce şehit verilmiştir. Aziz şehitlerimiz, bize hür ve bağımsız bir vatan bırakmak için canlarını feda etmekten çekinmemişlerdir.
Bugün aziz vatanda güven içinde yaşayan bizler, tüm şehitlerimize, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazilerimize minnet ve şükran duygularıyla dolu olmalıyız. Yeni nesilleri bu duygularla yetiştirmeliyiz.
Aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz!... Sizleri ve vatan uğrunda verdiğiniz mücadeleyi asla unutmayacağız... Ruhunuz şad olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!